1. BÖLÜM

418 61 61
                                    

          Her yılki gibi bu yıl da yaz gelmişti. İki gün sonra büyükannemle birlikte tatile gideceğiz. Her yıl olduğu gibi Meksika' ya gideceğimizi bildiğim için valizimi çok önceden hazırlamıştım. Aşağıdan bir ses duyuldu.
-Sol! Neredesin kızım? Odama gelir misin?

          Bu sesi duyunca hemen yerimden kalkıp aşağıya, büyükannemin odasına, indim.
- Buradayım büyükanne, bir şeye mi ihtiyacın var?
- Hayır canım, sadece bu yıl tatil için nereye gideceğimizi sana söylemek istedim.
- Biliyorum, Her yıl olduğu gibi Meksika - Cancun' a gideceğiz. Her zaman olduğu gibi.
- Hayır tatlım, bu yıl bir değişiklik yapalım istiyorum. Cancun yerine Tokyo' ya gidelim, ne dersin?

          Tokyo mu, yani Japonya' ya gidecektik ama neden? Büyükannem neden Japonya' ya gitmek istiyordu? Bunun sebebini öğrenmek için ona sordum.
- Büyükanne neden Tokyo' ya gidiyoruz?
- Yoksa gitmek istemiyor musun?
- Bunu demek istemedim, sadece sebebini öğrenmek istedim o kadar.
- Anlıyorum, aslında annen Japonya' yı çok severdi, oraya onunla ilk kez gittiğimizde Tokyo' ya ve sakura çiçeklerine hayran kalmıştı. Sen doğduğunda seninle beraber gitmenin hayalini kuruyordu ama ne yazık ki bu hiç olmadı. Geçenlerde onun fotoğraflarına bakarken aklıma bu yaz Japonya' ya gitme fikri geldi, tabi sen de istersen.

          Yanağımdan aşağı bir damla yaş aktığını hissediyordum. Demek annem benimle Japonya' ya gitmek istiyordu. O burada olmasa bile bu isteğini gerçekleştirmeliyim.
- Evet büyükanne, haklısın değişiklik iyi olur. Ben Japonya' ya gitmek istiyorum. Fakat valizimi yeniden hazırlamalıyım sanırım.

          Bunu söylerken fark ettirmeden gözümü sildim.
- Önemli değil, sen sadece gerekli birkaç şey al. İhtiyacın olursa orada alışveriş yaparsın. Ve bu arada patenlerini, kask ve dizliklerini de al! Kaymak için uygun bir yer bulacağını düşünüyorum. Ne dersin?
- Haklısın ve zaten onlarsız hiçbir yere gitmem, biliyorsun. Bu arada uçağımız ne zaman?
-2 gün sonra.
- Bu harika! Hazırlanmak için vaktim var.

          Hızla büyükannemin yanından ayrılıp yukarıya, odama, koştum. Büyükannem arkamdan seslense de pek bir şeye etki etmedi.
- Sol, biraz yavaş ol! Yere düşüp bir yerini inciteceksin.
- Hayır bana bir şey olmaz!

          Odama girip kapıyı kapattım. Masamda annemin beni kucakladığı ve babamın da hemen yanında durduğu bir fotoğraf vardı. Onu alıp yatağıma oturdum. Fotoğrafa bakarken istemsizce bir gözyaşı dökmüştüm. Fotoğrafı yanımda Tokyo' ya götüreceğim için valize koymak üzere kenara koydum. Sıra patenlerdeydi. Ama önce valizi açıp fazla olan eşyalarımı çıkardım. Daha sonra patenlerimi yerleştirdim. Fotoğrafı da çerçeveden çıkardım çünkü çantada kırılmasını istemiyordum. Plastik bir koruyucuya koyup sırt çantama yerleştirdim. Artık her şey hazırdı.
                                  
                                   (...)

          Gözlerime inanamıyordum, şu an resmen Japonya' daydım. Burası harika bir yer, insanlar harika. Büyükannemin bana neden Japonca dersleri aldırttığını şimdi anlıyordum.  Bu aslında önceden planlıydı sadece zamanın gelmesini bekliyordu. Büyükanneme baktığımda gerçekten mutluydu ama bir o kadar da hüzünlüydü.  Bu yüzden kendimi suçlu hissediyordum.
- Sol! Yine nereye daldın? Sana tam üç kez seslendim.
- Affedersin büyükanne. Ne diyordun?
- Sana yeni evimizi gösterecektim. Ah, işte geldik! Beğendin mi?
- Vay canına, burası muhteşem büyükanne!
- Beğenmene sevindim. Burayı ilk gördüğünde annen de aynı tepkiyi vermişti.
- Gerçekten mi?
- Tabiki. Ah Sol, ona o kadar benziyorsun ki. Saçın ve gözlerin dışında sanki onun bir kopyasısın, onlar babanınkine çekmiş. Sol sen, annen ve babanın harika bir birleşimisin.

         Annemin saçları kahverengi, gözleri ise yeşildi. Benim saçım sarı, gözlerim mavi. Bu garipti çünkü gerçekten de bunlar dışında yüzüm anneminkine gerçekten de çok benziyordu.
- Sol! Bak yine uçtun. Senin odana geldik ama sen farkında bile değilsin. Oldu mu böyle hiç!
- Özür dilerim büyükanne sadece yorgunum. Biraz dinlenirken kendime gelirim.
- Peki.

          Valizimi odama götürdüm. Odam güzeldi, gerekenler dışında pek bir mobilya yoktu. Yatak, dolap, masa ve sandalyeden başka mobilya yoktu. Yatak, tıpkı filmlerde gördüğüm gibi bir yer yatağıydı. Eşyamı yerleştirip duş aldım. Bir süre yatağıma uzanıp telefonumdan sosyal medyaya girdim, gerçi pek bir şey yoktu ya da bana öyle geliyordu. İspanya' da pek arkadaşım olmadığı için olabilir. Sadece bir arkadaşım ve de kuzenimden oluşan bir arkadaş grubum var.
Diğerleri ya sınıftan ya da amigo takımından tanıdıklardı.  Ama Mia benim gerçek dostumdur. Ondan hiç bahsetmedim; siyah saçlı, ela gözlü, kahküllü ve Harry Potter gözlüğü takıyor. Saçları küt, açık tenli, ultra harika biri. Kendini pek begenmese de gayet güzel bir kız. Taylandlı olduğu için İspanya' da farklı bir havası var.

          Mia' yla hobilerimiz bayağı farklı. Mesela ben paten kalmayı, şarkı söylemeyi ve amigoluğu seviyorum. O ise kitap okumayı, araştırma yapmayı ve matematiği seviyor. Ama bu önemli değil çünkü bizi birbirimize bağlayan şey bu. Ben bunları düşünürken telefonum çaldı, arayan Mia' ydı.
- Merhaba Sol!
- Merhaba Mia, tatil nasıl gidiyor?
- Ne desem ki? Henüz tatile gitmedik.
- Buna üzüldüm.
- Sol kapatmalıyım. Annem çağırıyor. Bay!
- Tamam, bay!

Ah, zavallı Mia! Keşke o da tatil için buraya gelseydi. Çok sıkıldım. En iyisi dışarı çıkmak, hem etrafı tanırım. Patenlerimi alıp dışarı çıkıyordum ki büyükannem karşıma çıktı.
- Sol, nereye gidiyorsun? Hani dinlenecektin?
- Haklısın büyükanne ama bu kadar güzel bir günü evde kalarak ziyan edemem.
- Peki ama etrafı tanımıyorsun, kaybolabilirsin.
- Hayır, kaybolmam çünkü zaten Japonca biliyorum ve telefonumdan bulduğum bir kafenin adresini takip edersem hiçbir şey olmaz. Ne dersin?
- Sanırım haklısın. Ama yine de dikkatli ol ve eğer bir şey olursa beni ara, şarjın var değil mi?
- Evet, var. Şimdi çıkıyorum hosçakal.

          Etrafı gezdim ve o kafeye gidip güzel bir milkshake içtim. Sonra orada çalışan bir çocuktan öğrendim ki burada iki haftada bir şarkı yarışmaları düzenleniyormuş. Benim için iyi çünkü şarkı söylemekte çok iyiyimdir. Ha, bu arada çocuğun adı Kevin' dı. Bir de onun kız arkadaşıyla tanıştım. O da orada çalışıyordu. Yarışmaları genelde o sunuyormuş. Adı ise Sachiko' ydu. Bence birlikte birlikte çok tatlıydılar yani yakışıyorlardı. İlk günüm böyle geçti, yeni arkadaşlarım da olmuştu. Eve gelince gördüm ki yemekte sushi var ve sushiye bayılırım. Büyükanneme teşekkür edip yemekten sonra kendimi yatağımın sıcacık kollarına bıraktım. Aşırı yorgun olduğumdan hiç bahsetmiyorum. Bacaklarım adeta isyan ediyordu.

KİRAZ AĞACININ BÜYÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin