11. BÖLÜM

74 31 5
                                    

          Hastanedeydik. Babamın ameliyattan çıkmasını bekliyorduk. Kota nezaket olsun diye yanımızda kalmıştı. Bir süre sonra Ouzou da geldi. Önce Violetta çağırdı sandım ama Kota' yla sessizce konuştuklarını görünce onu Kota' nın çağırdığını anladım. Violetta ağladığında önce onun yanına gitmesini bekledim ancak o benim yanıma geldi.
- Nasılsın?
- Babam kalp krizinden dolayı yoğun bakımda, kız kardeşim ağlamaktan harap oldu. Nasıl olduğumu sen tahmin et.
- Anlıyorum.
         Ouzou, Violetta' nın yanına gitti. Ona sarılıp başını göğsüne yasladı. Nedense mide bulantısı hissettim ve hemen yüzümü çevirdim. Sol gözümden küçük bir yaş damlası aktı. Elimin tersiyle hemen sildim onu. Kimse görmediği için kendimi şanslı sayıyorum.
         Ouzou, Violetta' nın yanından ayrılıp Kota' nın yanına gidince ben de Violetta' nın yanına gittim ve elini tuttum. Yüzünü bile çevirmedi.
- Violetta, üzme artık kendini! Böyle ağlayınca ameliyat çabuk mu bitecek? Böyle yaparak sadece kendini hırpalıyorsun.
         Burnunu çekip eliyle gözlerini sildi. Sonra yavaşça bana döndü.
- Sol, korkuyorum. Hem de çok korkuyorum, ya giderse ya o da beni tek başıma bırakırsa. O benim tek ailem. Ondan başka kimsem yok.
- Gideceğini mi düşünüyorsun? Öyle bir şey olmayacak. Ben buna inanıyorum. Ama sadece benim inanmam yetmez,senin de inanman lazım.
- Yani pozitif düşünürsem tekrar uyanacağını mi söylüyorsun?
- Evet, aynen öyle.
- Üzgünüm ama böyle saçmalıklara inanmıyorum. Sadece batıl inançtan ibaretler.
         Elini çekti ve ayağa kalkarak devam etti.
- Hem zaten babam ölse de senin için bir şey değişmez. Yıllardır onu ölü biliyordun, şimdi yine ölse de bir şey değişmeyecektir senin için.
        Bu son sözden sonra üçümüz de kaskatı kesilmiştik. Ama o çok rahat bir şekilde yanımızdan süzülerek ayrıldı. Başımı önüme eğdim. O an birinin uzaklaşan adım seslerini duydum. Ouzou'nun Violetta'nın peşinden gittiğini düşünsem de giden kişi DNA testi sonucunu almaya giden Kota' ydı.
         İstemeden gözümden yaşlar bosalmaya başladı. Bunları hıçkırıklar izledi. Artık istesem de istemesem de ağlıyordum. Kendimi tutmaya çalışmıyordum çünkü içime atmaktan yorulmuştum. Her şeyi tek seferde boşaltmak en iyisi.
          Ouzou yanıma oturdu. Benimle konuşmuyordu ya da teselli etmiyordu, sadece oturuyordu.
- Biliyor musun Sol? Önceden olsa ağlamaman için her şeyi yapardım çünkü bence gözyaşların yere düşmeyecek kadar değerli. Ancak şu an akan şey senin içindeki zehir ve eğer bunu dokmezsen ölürsün. İşte bu yüzden ağlama diyemem.
         O konuşuyor ama ben dinlemiyordum bile. Sadece ağlıyordum. O ise bir süre susup tekrar konuşmaya başladı.
- Ben şimdi gidiyorum ama sonra geleceğim. Ha bu arada " Gözyaşların yere dökülemeyecek kadar değerli. " dedim ya, bu sana özel. Çünkü seninkiler Güneş' in damlaları.

                                            (...)

- Doktor bey, hasta uyandı!
- Hemşire hanım, babamın durumu nedir? Onu görebilir miyiz?
- Sizi henüz içeri alamam kızlar. Önce doktorun onu görmesi gerekiyor.
- Anladım, teşekkür ederim.
         Doktor odaya girip babamın kan değerlerini kontrol etti. Hatta birbirleriyle konuşmalarının sesini duyduk, demek iyiydi. Ne konuşuyorlar bilmiyorum ama doktorun keyfi yerinde görünüyor. Çıkıp bize seslendi.
- Kızlar babanızı görebilirsiniz, sizi bekliyor.
- Peki efendim.
         Violetta ile birlikte içeri girdik. Babam bizi görünce gözlerinin içi parladı.
- Güzel kızlarım benim, gelin oturun. Violetta ne oldu, yoksa ağladın mı? Bütün makyajın akmış buna rağmen bir menekşe kadar güzelsin. Sol sen de her zamanki gibi ışıl ışılsın tıpkı Güneş gibi parlıyorsun.
- Baba sana ne oldu l? Ameliyata girip çıktın sadece ama bambaşka birine dönüşmüşsün, çok tuhaf konuşuyorsun.
- Violetta çok haklı baba, bu ne böyle? Yoksa bizimle mi uğraşıyorsun sen? Bir şaka falan mı?
- Hayır, kesinlikle şaka değil. Sadece gerçekleri söylüyorum. İkimiz de isimlerinizi hakkını vererek taşıyorsunuz.
          Babam iyi değildi bu kesin, kafasında bir şeyler olduğuna yemin edebilirim. Ama o çok sıradan şekilde konuşuyordu. Birlikte sohbet ediyorduk. O sırada gerçekten bir aile olduğumuz hissine kapıldım. Hayatım boyunca böyle bir aile sıcaklığına ihtiyaç duymuştum. Şimdi görüyorum ki bunu bulmuşum. Böyle düşünürken Kota beni aradı.
- Affedersiniz, ben dışarıda konuşup geleceğim.
- Tabi canım keyfine bak.
          Dışarı çıktığımda Kota beni bekliyordu. Elinde büyükçe, kahverengi bir zarf vardı. Onu bana uzattı.
- DNA testinin sonucu burada l. Açıp açmamak sana kalmış.
          Bir süre elimdeki zarfa bakıp düşündüm. Sonra kararımı verdim.
- Her şey için çok teşekkür ederim Kota. Sen harika bir arkadaşsın. Bana çok yardımcı oldun ama artık eminim, o benim babam. Bu teste ihtiyacım yok.
- Kararına saygı duyuyorum ama emin misin?
- Sağol ama eminim.
          Dostça ona sarıldım. Sonra Kota hastaneden ayrıldı. Bense elimdeki zarfa sin kez bakıp yanımda bulunan çöp kutusuna attım ve bizimkilerin yanına döndüm.

                                              (...)

          Herkes dans edip şarkı söylüyor. Tanıdığım herkes burada ancak Violetta ve babam yok. Ayaklarımda patenler var. Ouzou, Kota, Ryuji, Rei, Hikari, Etsuko, Utsumi, Riko, Mia, Justin ve daha adını sayamadığım birçok kişi var. Arka planda çalan müziğin sesi geliyor. Çalan şarkı " Jinsei Wahaha " tam biz gençlere göre. Sonra birden her şey durdu. Kendimi bir sahnede buldum. Herkes partnerimi bekliyor, ben dahil. Galiba gelmeyecek bu yüzden başlamalıyım. Mikrofonu elime alıp başladım. " Quiero que me invites a bailar. " bu partı söyledikten sonra hızlanan paten sesleri geldi. Birden ortaya çıkan Ouzou elimi tuttu. O an göz göze geldik, defalarca kez olduğu gibi.
- Sol! Sol!
          Gözlerimi açtığımda büyükannem baş ucumdaydı. Neler oluyor? Yoksa hepsi rüya mıydı?
- Sana da günaydın büyükanne (!)
- Kızım uyansana artık! Bu gece arkadaşının verdiği partiye gitmeyecek misin?
- Parti mi? Ah, evet! Violetta'nın partisi, tabiki gideceğim. Ama neden simdi uyandırdın? Saat daha dokuz.
- Erken kalkan yol alır. Hadi kalk bakalım.
- Biraz daha geç uyandıracak mıydın? Rüyam yarıda kaldı, bari onu bitirseydim.
- Rüya mı? Ne gördün de uyandığına bu kadar üzüldün?
- Bir parti.
- Başka.
- Bilmem, hatırlamıyorum. Neyse bunu konuşmayalım. Kalkıp hazırlamalıyım. Sence hangi elbiseyi giyeyim?
- Bu senin kararın. Ben gidiyorum, yapacak işlerim var.
          Büyükannem gidince dolabımın kapağını açtım. Gözüme ilk çarpan elbise parlak pudra pembesi elbisem oldu. Bu elbise üstü boyunlu, kolsuz; etek kısmı önü şort, arkası etek formunda kısa bir şekilde devam ediyordu. Beline siyah kemerimle siyah topuklularla harika olacaktır. Rüyamda giydiklerim de buna benziyordu.
          Onları yatağıma bırakıp duşa girdim. Hızlıca yıkanıp giyindim. Saçımı düzleştirip salık bıraktım. Telefonuma bakınca bizimkilerden gelen mesajlar olduğunu gördüm. Bütün Tigers beraber gidecektik. Madem öyle aceleye gerek yok.
          Aşağı indiğimde saat 12'ydi. Büyükannemin fikrini almak istiyordum. Salonda oturuyordu.
- Merhaba büyükanne, nasıl olmuşum?
          Bana bakar bakmaz gözleri ayakkabılarıma kaydı.
- Onlar annenin değil mi?
- Evet, onlar. Yakışmış mı?
- Annende olduğu gibi görünüyor. Yani evet.
- Madem öyle diyorsun. Akşam böyle gideceğim.
          Yukarı çıkıp üzerimi değiştirdim. Kot şortumla mavi salaş tişörtümü giydim. Bir şeyler atıştırıp paten kaymaya çıktım. Sokaklarda kaymaya bayılıyorum. Yolda kayarken Ouzou' yla karşılaştık.
- Hola Ouzou!
- Hola? Ah, merhaba Sol! Dolaşmak ister misin?
- Olur, zaten yalnız olmak sıkıcı olmuştu.
- Bu akşam partiye gelecek misin?
- Tabiki geleceğim.
          Sokak sokak dolaşıyorduk. Büyükçe bir sokaktan geçerken bir araba sokağa girip ilerliyordu. Ama yolda küçük bir çocuk var! Hızlıca ona yaklaşıyordu, çocuğu görmedi mi? Çocuk çok yavaştı, kurtulamazdı. O an aklıma gelen ilk şeyi yaptım. Hızlıca ona doğru kaymaya başladım. Çocuğa yaklaşınca eğilip hızlı bir hareket ile onu kucakladım ve kayarak yolun karşısına geçtik. Kaldırıma varınca dengemi kaybedip çocukla birlikte yuvarlandık. Onu kollarımın arasında sardığım için bir şey olmamıştı.
- Sol! Sen iyi misin?
          Gelen Ouzou'ydu. Bayağı korkmuş görünüyordu. Gelen sadece o değildi. Benden bir ya da iki yaş büyük görünen bir kız da bana yaklaştı.
- Akira, bir daha yanımdan ayrılma! Ya sana bir şey olsaydı! Beni ne kadar korkuttuğundan haberin var mı?
          Ağlamak üzere olduğunu belli eden titrek sesiyle küçük çocuğa bağırıyordu. Sonra bana dönerek konuştu.
- Çok teşekkür ederim hanımefendi. Kardeşimi kurtardınız. Siz onun kahramanısınız.
- Önemli değil. Kim olsa aynı şeyi yapardı.
- Hayır yapmazdı. Yolda geçen onlarca insan vardı ama hangisi sizin yaptığınızı yaptı? Bu içinizden geldiği için siz iyi bir insansınız.
- Madem öyle diyorsunuz. Hey Akira, bir daha ablanın sözünden çıkma tamam mı?
- Ta-mam.
          Bunu konuşmayı yeni sökmüş bir bebek gibi söylemişti.
- O zaman hosçakalın, sana da hoşçakal Akira!
- Hosçakal.

KİRAZ AĞACININ BÜYÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin