9. BÖLÜM

93 38 9
                                    

Şimdiye kadar devamlı okuyan herkese teşekkürler. Bu bölüm size gelsin: Melisamunar8, Fantastikbaby00, Han_seojun00, selen_kalin ve bir de yanlışlıkla karşılaştığım Prens_Zaiden1.

          Şu an Ouzou'nun evinin önündeyim. Ev, ev değil malikane. Gerçi bunu benim söylemem biraz tuhaf oldu. Maddi açıdan en az onun kadar varlıklıyım. Büyükannemin yönettiği şirket yasal olarak benim aslında sadece reşit olana kadar o yönetecek.
          Zile basınca kimse cevap vermedi ama hemen sonra kapı kendi kendine açılıverdi. Ouzou'ydu sesi içeriden duyuldu.
- Sol, içeri gel lütfen.
          Kendisi yoktu ama sesini duymak beni rahatlatmıştı. İçeri geçip koridorda ilerleyince ilerideki kapılardan birinden Ouzou'nun çıktığını gördüm. O da bana doğru geldi.
- Hoş geldin, seni evimde buyur etmekten onur duyarım. Yukarı çıkalım mı?
           Gülümseyerek onu başımla onayladım. Bu tavrı komik gelmişti. Merdivenlerde gülerek konuştum.
- Bu ne resmiyet Ouzou? Gören vali geldi sanacak.
- Öyle mi görünüyor? Ben sadece sana kibar davranmak istemiştim. Olmadı mı?
- Oldu da biraz fazla sanki. Normal halini tercih ederim.
- Siz nasıl isterseniz Señorita.
- Ouzou!
- Tamam tamam.
           Señorita, bu sözü her söyleyişinde kalbim yerinden fırlayacakmış gibi oluyor.
          Açıkçası nereye çıktığımızı anlamamıştım. Salon aşağıdaydı ama salona gitmiyorduk. Gittiğimiz yer bir çeşit müzik odasıydı. Her yerde farklı enstrümanlar vardı. İlk gözüme çarpan gitar oldu. Onu elime alıp sevdiğim bir parçayı çalmaya başladım. Ouzou kulağımın dibinde bağırdı.
- Coro de amor! Çalmayı biliyor musun?
- Tabiki biliyorum. Asıl sen şarkıyı ne zamandır biliyorsun?
- Çıktığından beri. Düet yapalım mı?
           Ondan önce davranıp çalmaya başlamıştım bile. Söylemeye başlamadan önce sesinin iyi olabileceğini düşünmüyordum ama benim sesimle harmonik bir uyum sağlamıştı. Şarkı seçimi de iyiydi. " Aşkın Korosu " kimin aklına gelirdi?
- Wow! Bu harikaydı Ouzou. Anlamıyorum, madem bu kadar iyisin o zaman neden daha önce hiç şarkı söylemedin.
- Ah! Bilmem ki, sanırım doğru anı bekliyordum. Dur biraz sesimin iyi olduğunu mu düşünüyorsun?
- Eh işte, kulak tırmalamıyor.
          Biraz duraksadiktan sonra bir şey söylemek için bana döndü.
- Sol, sana söylemem gereken bir şey var. Uzun zamandır bunu düşünüyordum ama söyleyemedim.
          Yoksa, bu olamaz ya da olabilir mi? Hatta harika olur. Umarım düşündüğüm şeyi söyler.
- Biliyor musun, ben de sana uzun zamandır sana bir şey söylemek istiyordum ama madem konuyu açtın, öyleyse önce sen söyle.
- Nasıl söylerim bilmiyorum. Şey ben, ben bir kızdan hoşlanıyorum.
          Ah, Tanrım! Kalbim fonksiyonlarını yitirdi. Çok hızlı atıyor, bu gidişle patlayacak. Acaba Ouzou sesini duyuyor mudur? Saçmalama Sol!
- Ben, ben onu tanıyor muyum?
- E evet, o Violetta.
          Ne? Violetta mı? Bu olamaz, hayır! Mümkün değil ama neden böyle oldu?
- Sol, iyi misin?
          Cevap vermek istememe rağmen konuşamadım. Donup kalmıştım. Tekrar aynı şeyi söyleyip beni hafifçe sarstı.
- İyiyim. Sanırım.
- Madem öyle şimdi sıra sende.
- Sıra mı? Ne sırası?
- Ben söyleyeceğimi söyledim sıra sende.
          Ona ne söyleyecektim? Yani o a aşık olduğumu söyleyemem herhalde. Çocuk resmen ablam olacak kıza aşık. Ben ışık hızında bu düşünceleri kafamda geçirirken Ouzou hâlâ benden cevap bekliyordu. Soğukkanlı bir şekilde konuşmaya çalıştım.
- Henüz benim sıram değil. Söyle bakalım onu sevdiğini Violetta' ya söyledin mi?
- Elbette hatta şu an birlikteyiz.
- Ne! Bu ne zaman oldu? Demek istediğim Violetta bana bir şey anlatmadı.
- Geçen gün parkta ona hislerinden bahsettim. O da aynı şeyleri hissettiğini söyleyince birlikte olmamız için hiçbir engel olmadığına karar verdik ve artık birlikteyiz. Soruların bittiyse senin söyleyeceklerini bekliyorum.
          Başım önüme düşmüştü. Aynı zamanda gözlerim dolmuştu. Titreyen sesimle konuştum.
- Peki bunu neden bana söylüyorsun?
          Biraz önceki neşeli sesin yerini durgun bir ses almıştı. Söylediklerini dikkatlice seviyordu ya da bunun için çabalıyordu.
- Çünkü sen güvendiğim bir arkadaşımsın. Sana söylemem gerektiğini hissettim.
           Hâlâ arkadaş diyordu. Ne diyeceğimi bilemediğim halde konuşmak için ağzımı açtığımda birden telefonum çaldı. Kurtarıcım, canım telefonum. Arayan Dany' di. Nedense baba demek içimden gelmiyordu. Ama yüzüne böyle değildim.
- Alo baba.
- Alo kızım. Eğer uygunsan bize gelsene. Seninle konuşmak istediğim bir konu var.
- Tamam, hemen geliyorum.
          Telefonu kapatıp toparlanmaya başladım. Acaba Violetta' ya bir şey mi olmuştu? Olsa ne güzel olurdu. Ben ne düşünüyorum bir de Ouzou'nun yanında. Hem ona bir şey olursa Ouzou'nun canı yanar. Ben bunun olmasına dayanamam. Biraz aptalım sanırım.
          Ayağa kalkıp gidiyordum ki biri kolumu tuttu. Ouzou benden ne istiyordu?
- Gitmem gerek, kolumu bırakır mısın?
- Henüz söylemedin.
- Söylemekten vazgeçtim, sana o kadar güvenmiyorum.
          Böyle söyleyince yüzünde yeniden oluşan sırıtış tekrar kayboldu. Yavaşça elini kolumdan çekti. Biraz ağır konuşmuş olabilirim ama o an yumuşak davranabilecek kadar iyi bir oyuncu değilim.
          Ouzou'nun yanından ayrıldığımda ağlamak üzereydim ama ağlamayacağım. Hele de Violetta' nın yanında asla olmaz. Bunun onda zafer hissi uyandırmasına izin veremem. Hemen gideyim de ne söyleyeceklerini gireyim bari.
          Zile basınca kapı açılmadı, sanırım duymadılar. Neyse ki kendi anahtarım var. İçeri girip odama çıktım. Bilmem söyledim mi? Dany' nin evinde kendi odam var. Çantamı çıkarıp yatağa fırlattım. Ayaklarıma pembe pofuduk terliklerimi giyip yatağıma uzandım. Müzik dinlemeye hazırlanıyorum ki yan odadan sesler gelmeye başladı. Sessizce odamdan çıkıp kapıyı dinlemeye başladım. Violetta ve Dany tartışıyordu.
- Sakın ol artık Violetta! Az kaldı. Alacağımızı aldıktan sonra bu ülkeden gideceğiz, kimsenin bizi bulamayacağı bir yere. Ne polis ne bu kız ne de erkek arkadaşının...
- Ouzou onun erkek arkadaşı değil. Zor olsa da onu kendime aşık ettim. O artık benim, hıh!
          Her zaman yaptığın sinir bozucu saç savurma hareketlerinden birini yaptığına emindim. Bunu hissediyordum.
- Kızım bak, aşk için doğru bir zaman değil ama o çocuğa bağlanmadığın sürece sorun yok.
- Sence gerçekten ona aşık olabilir miyim? Sol' ün dikkati dağılsın diye yapıyorum. Bir nevi onunla oynuyorum.
          İnanamıyorum, bunlar neler söylüyordu böyle? Nasıl bu kadar kötü olabiliyorlar? Olamaz, çıkıyorlar! Kapıdan biraz uzaklaşıp kulaklıklarımı taktım. Kapıya doğru yürümeye başladım. Böylece kapı açılıp beni gördüklerinde onları dinlediğimi anlamayacaklardı. Kapı hızlıca açıldığında Violetta dışarı fırladı ve onunla çarpıştık.
- Sol? Ne zaman geldin?
- Sol mü geldi?
- Evet, burada.
          Kulaklığımı çıkarıp onları duymamış gibi davrandım. Tanrım bazen çok zeki oluyorum.
- Bir şey mi dediniz?
          Yüzlerinde bir rahatlama ifadesi belirmişti. Anlaşılan bu ikisinin arasındaydı ve ne ben ne de başkasının bilmemesi gerekiyordu.
          Violetta beni öldürecekmiş gibi bana bakıyordu. Önce bir şey söylemese de sonunda ağzındaki baklayı çıkardı.
- Sen ne zaman geldin?
- Biraz önce. Zili çaldım ama açan olmadı. Bu yüzden anahtarımla girdim. Yoksa evinize izinsiz girdiğim için kızdınız mı Bayan Violet? Sanırım Ouzou'nun evinde onunla kalmalıydım.
- Adım Violetta. Hem ne izni canım kardeşim, burası senin de evin. Ouzou' yla birlikte miydin? Onun evinde mi?
- Evet, o beni davet etti. Sonuçta arkadaşız. Bana güveniyor ve değer veriyor.
          Yüzündeki ifade kızdığına işaretti ve bu hoşuma gitmişti. Onunla uğraşmak gerçekten eğlenceliydi. Babam havadaki gerginliği sezmişti. Bu yüzden bizi sakinleştirmeye çalıştı.
- Kızlar, sakin olun! Hadi salona geçelim. Sizinle konuşmam gereken bir konu var.
          Violetta' nın aksine hiçbir şey olmamış gibi babamın ardından yürümeye başladım. Ne konuşacağımızı bilmiyordum ama Violetta da bilmiyor gibiydi çünkü söylediklerine şaşırmıştı. İkimiz de babamın söyleyeceklerini merak ediyorduk. Odadan çantamı da alıp tekrar salona doğru yürümeye başladım.
- Evet kızlar, oturun bakalım. Bu konuyu sizinle uzun zamandır konuşmak istiyordum.
          Bunu yaşlı bir adam edasıyla söylemişti. Henüz elli beşinde olan bir adam için bu çok komikti. İstemsizce buna gülümsedim.
- Uzun uzun düşündüm ve artık mirasımı paylaşabilecek yaşta olduğunuzu düşünüyorum.
          Mirasın yarısı mı? Bu çok büyük bir miktar. Ben buna şaşırmıştım ama Violetta şaşkınlıkla beraber kızmış görünüyordu. Babam bunu görmezden gelerek devam etti.
- Şaşırmış olduğunuzu görebiliyorum ama zaten sonunda bunlar size kalacak. Ne kadar erken olursa o kadar iyi olacağını düşündüm.
          O bunları söylerken Violetta daha da sinirleniyordu. Sonunda dayanamayarak bağırdı.
- Sen neler söylüyorsun? Sana ait olan her şey bana ait! Bunu onunla paylaşmamı nasıl istersin?
          Vay vay vay! Demek derdi buydu. Madem mirası benimle paylaşmak istemiyorsun o zaman yapma, sanki çok umurumda. Zaten ihtiyacım yok ama ben onun gibi tepki vermemeliyim. İyilik perisi olma zamanı.
- Baba, Violetta haklı. Bütün bunlar ona ait. Benim bunda hakkım yok, zaten ihtiyacım da yok.
          Bunu söyleyince Violetta' nın gerilmiş yüzü gevşedi. Rahatlatmıştı anlaşılan.
- Al işte, istemiyor! Paylaştırma falan yok, değil mi?
          Benden neden bir malmışım gibi bahsediyor. O değil miydi " Biz bir aileyiz. " diyen? Şimdi ne olmuştu, ne değişmişti?
- Violetta, saçmalamayı kes! O senin kardeşin, hemen özür dile!
- Kardeş mi? Ne kardeşi? O benim kardeşim falan değil ce senin de kızın değil! Kes artık şu saçmalığı!
- Violetta sus artık! Sol tabiki benim kızım, sen neler söylüyorsun böyle?
- Kızın ha, kızın! Öyle mi? Ona gerçeği anlatayım da gör gününü! Sol s-
          Violetta sözünü tamamlayamadan Dany yüzüne sert bir tokat attı. O kadar ki yüzü kızardı. Adam o kadar sinirli görünüyordu ki ondan korktum. Gözlerinden ateş fışkırıyor gibiydi. Bu halde bir adamın her şeyi yapabileceğinden emindim.
- Sol sen ona aldırmıyorum değil mi? Ben babanın sen de kızımsın. Biz bir aileyiz. Benim olan her şey senindir de değil mi?
          Bunu söylerken bana doğru bir adım attı. Çok korkuyordum, gözlerim dolmuştu. Korkudan yaşlar gözlerimden anice boşaldı. Arkadamı dönüp ağlayarak kapıya doğru koştum.
- Hayır, hayır, hayır! Ben hiçbir şey istemiyorum. Hiçbiri benim hakkım değil!
           Arkamdan " Sol! " diye çağırsalar da umursamadım. Sadece koştum. Hızlıca evden çıktım ve oradan uzaklaştım. Saat geç olmuş, hava kararmaya başlamıştı. Eve gitmek istemiyordum. Kimseyle konuşmak da istemiyordum. Antrenman yaptığımız parka gidip esintiyi saçlarımda hissetmek istiyorum.
          Düşüncelere daldığım sırada parka varmıştım bile. Banklardan birine oturdum. Sabah olanları düşünüyordum da sabah Ouzou'yla birlikte şarkı söylerken ne kadar da mutluydum ama günün devamı tek kelimeyle berbattı. Hele Violetta' yı sevdiğini ve birlikte olduklarını söylediği o an gözyaşlarımı tutmam çok acı vericiydi. Ya Violetta ve babamın tartışması, o söylediklerinden sonra baba demek biraz tuhaf hissettiriyor.
          Rüzgar yüzüme çarpıyordu. Kendimi rüzgara bırakıp kaymak istiyordum ancak patenlerim yanımda değildi. Sessizce düşünürken arkadan bana doğru gelen birinin adımlarının sesini duydum.
                      
     Yorumlarınızı bekliyorum.
     Sizi seviyorum...            

KİRAZ AĞACININ BÜYÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin