19. BÖLÜM

59 12 1
                                    

          Ders arasında şu almaya kantine inmiştim. O sırada iki kişi gözüme takıldı: Justin ve Somin. Herhalde Somin ona nasıl kazandığını anlatıyordur, tchh!
         Suyumu alıp Justin'e yaklaştım. Somin'le ilgilenmesini bedelini ödeyecekti. Soğuk su şişesini ensesine baktırdım. İrkilerek bağırdı.
- Ah, çok soğuk! Kurtarın beni!
- Kes sesini ve kavranmayı bırak! Söyle, ne işin vardı burada?
- Sol, lütfen çek şunu! Donuyorum, yakında çizgi filmlerde soğuk suya düşüp buzlaşarak çıkan adamlara dönüşeceğim!
- Abartma, al çektim. Kalk hadi, gidiyoruz.
- Ama Somin'le sohbet ediyorduk. Bana takıma girmesinden bahsediyordu.
- Sana kalk dedim yoksa bu soğuk suyu kafandan boca ederim. Kıvırcık saçlarına da kırıklar girer ve sen de onları kesmek zorunda kalırsın.
- Peki peki ama bir daha saçlarımı kötü emellerine alet etme. Üzgünüm Somin, sonra konuşuruz. Hoşçakal.
- Önemli değil Justin, hosçakal.
         Somin'in gözlerinin içine öfkeyle baktım ama o kadar aptaldır ki neden böyle baktığımı anlamadı bile.
         Justin'i hafifçe önden iterek önden gönderdim. Sonra Somin'in yanına döndüm.
- Seni uyarıyorum Somin, bir daha sakın arkadaşlarımın yakınında dolaşma. Anladın mı?
- Sol yanlış anladın, Justin'le sadece arkadaşça konuşuyorduk.
- Ne konuştuğunuz umrumda değil.
- O zaman neden sürekli bana çıkışıyorsun? Ben kötü biri değilim, sadece arkadaşın olmak istiyorum.
         Söylediklerinde samimi görünüyordu. Ayrıca şimdiye kadar gerçekten de kötü bir şey yapmamıştı. Fazla yükselmiştim. Sakince nefes aldım. Elimi omzuna koydum.
- Bak Somin, bunun için henüz uygun bir zaman değil. Ve ben seninle arkadaş olmaya hazır değilim.
- Ouzou yüzünden değil mi?
        Elimi omzuna çekip yüzümü çevirdim. Biliyordu, belki de en başından beri biliyordu.
- Neyden bahsettiğini bilmiyorum.
- Biliyorsun hem de çok iyi biliyorsun Sol. Sen Ouzou'ya aşıktın, değil mi? Ama o seni istemedi. Bunun için de beni suçluyorsun.
- Beni istemedi mi? 15 yıldır kaza sanılan ailemin ölümünün cinayet olduğunu ortaya çıkardı, sırf benim için. Sence istememek ya da sevmemek mi bu? İkimiz de birbirimizi seviyorduk ama o korktu. Hepsi bu.
- Sakın Ouzou hakkında bir daha böyle konuşma.
- Yazık, seni sevmediğini bildiğin halde böyle davranmaya devam ediyorsun. Senin adına çok üzülüyorum, kendine zarar veriyorsun. Sence buna değer mi?
- Hiçbir şey bilmiyorsun ama öğrenince söylediklerine çok pişman olacaksın.
- O günün geleceğinden eminim(!)
         Saçımı savurarak oradan uzaklaştım. Yine de Somin bir yandan haklıydı. Ouzou'yla olanlardan onu sorumlu tutuyordum içten içe. Bu yüzden arkadaş olma fikri beni deli derecesinde sinir ediyordu.
          Okul çıkışı bizimkilerle eve gidiyorduk. Mia'ya hâlâ Ouzou'yu anlatmamıştım ve bu yüzden garip bir suçluluk duygusu hissediyordum.
          Mia'yla birkaç kez gözgöze gelmiştik. Justin'in bunu farkettiğinden emindim ama sesini çıkarmamıştı henüz. Sonunda dayanamayıp bağırdı.
- Neler oluyor bana da anlatacak mısınız?
- Bir şey olduğu yok kuzen. Sadece konuşmak istemiyoruz çünkü yorgunuz.
- Evet evet, kesin öyledir. Siz bir şey saklıyorsunuz, hem de benden.
- Yani, biz kızlar gizemliyizdir.
- Ama sizin benden gizleyebileceğiniz ne bir gizem ne de bir sırrınız olabilir.
- Nedenmiş o?
- Çünkü bu işin içinde ben yoksam bu işte hayır yoktur.
- Aynen, kesin öyledir(!)
- Seninle konuşanda kabahat, Mia sen bana anlatırsın güzelim. Bu tatlı suratı kırmazsın, değil mi?
- Justin, inan bana bir şey yok. Varsa da ben bilmiyorum.
- Sarı civciv, ne karıştırıyorsun sen? Prensesime bile anlatamadığın şey ne?
- Mia, prenses; ben, sarı civciv öyle mi? Yazdım bir kenara ayrıca durduk yere olay çıkarmayı bırak. Bütün ilgi senin üzerinde olsun istiyorsun o kadar.
- Üstüme iyilik sağlık! İlgi çekmeye çalışmama gerek yok çünkü zaten bir prensim bu yüzden tüm ilgi hep üzerimde olur.
          Yolda yürürken birden gözüm birine takıldı. Yüzünü göremiyordum ama çok tanıdık duruyordu. Beyaz pantolon, kırmızı ceket, dağınık saçlar... Olamaz, bu o olamaz! Burada olmasına imkan yok.
          Taksiye binip gittiğinde gözüm hâlâ ondaydı. Ta ki Justin gözümün önünde parmak şıklatana kadar.
- Dünya'dan Güneş'e, duyuyor musun? Çekmiyor galiba.
- Seni duyabiliyorum.
- Nereye daldın yine?
- Birini gördüm sandım. Yanlış görmüşüm.
- Neyse sorgulamayacağım yoksa yine bana kızacaksın.
          Sessizliğe gömülüp evlere dağıldık. Mia benimle geldi, Justin'i ise ödevimiz var bahanesiyle evine postaladık.
💮
- Eee Sol, bana anlatmak istediğin bir şey var mı? Mesela söz verip sonra unuttuğun bir şey olabilir mi?
         Bir an duraksadım. Mia neyden bahsediyordu? Doğru ya Somin meselesi. Ah, unutkan kafam!
- Gel hadi gel, anlatayım her şeyi.
         Mia gelip yanıma oturdu. Geçen yaz olanları tüm detaylarıyla anlattım. Hatta bugün birini Ouzou'ya benzettiğimi bile.
- Sol, belki de gerçekten onu görmüşsündür. Ne de olsa bir spor projesiyle buraya gelmiş olabilirler.
- Hayır Mia, bu imkansız. Çünkü Kyoko hesabında İtalya'ya gideceklerini bildiren bir gönderi paylaştı, bak.
         Mia gönderiyi okudu, onaylayarak başını salladı. Çok soğukkanlı davranıyordu.
- Demek Somin'e bu yüzden kötü davranıyorsun.
         Gözlerim dolmuştu. Ben birine kötülük yapmıştım hem de isteyerek. Hayır, ben bunu yapmış olamam. Somin'den bu kadar nefret ediyor olamam.
          Somin'e karşı olan davranışlarım ve söylediğim şeyler bir bir gözümün önüne geldi. Artık gözyaşlarımı tutamıyordum, serbestçe akıyorlardı. Durmadan akıyorlardı.
- Ben neler yaptım böyle? Sırf bir erkek için, sırf Ouzou Furuya için birinin canını yaktım. Ouzou'yla olanlardan onu sorumlu tuttuğuma inanamıyorum. Ben bir canavarım.
- Hayır hayır, ben öyle demek istemedim Sol. Sen ne canavarsın ne de kötü birisin. Sen benim biricik kız kardeşimsin.
          Mia bana sıkıca sarıldı. Ben de başımı omzuna yasladım. Küçüklüğümden beri ne zaman üzülsem Mia beni avuturdu. Hee ne kadar beni büyükannem büyütse de bana annelik yapan hep Mia'ydı. Onun kalbindeki anne sıcaklığı bana kendi annesizliğimi unutturdu.
- Mia hiçbir şeyi bilerek yapmadım. Ben kötü değilim, lütfen benden nefret etme.
- Biliyorum bir tanem değilsin, asla olmadın. Ne olursa olsun ben hep seninle olacağım Sol, senden asla nefret etmem.
💮
         Okulda yeni bir gün. Bugün dersler erken biteceğinden okuldan sonra gösteri planlaması için amigo takımına antrenman olduğu haberini vereceğim. Zaten okul futbol takımının da bugün antrenmanı var yani Justin ,takımda orta saha oyuncusu olur kendisi, de okuldan sonraya kalacak. Mia da burada kalıp şarkı seçiminde bana yardım etse iyi olurdu.
         Sabah Justin okula erken gelmişti, antrenman yapacağını söylemişti. Bu yüzden Mia ve ben birlikte okula gittik. Koridordaki koltuklarda oturan Somin ve Justin'i gördük. Mia bunu görünce yüzünü çevirdi. Ben ise öfkeyle dolmuştum. Somin'e bir daha kötü davranmak istemiyordum ama onun yüzünden Mia'nın üzülmesine de göz yumamazdım. Ayrıca onu daha önce uyarmıştım.
          Sert adımlarla onlara doğru ilerlemeye başlayınca Mia'yı da kolundan tutup peşimden sürükledim.
- Burada neler oluyor?
- Ah, Sol! Biz de Justin'le senden bahsediyorduk.
- Öyle mi? Ne tatlı (!) Öncelikle okuldan sonra antrenman var sakin geç kalma, yoksa karışmam.
- Eğer geç kalırsam ne yaparsın? Futbol antrenmanından sonra sahayı mı toplatırsın? Bu gerçekten zor bir iş olur, değil mi?
          Justin'e sırıtarak baktı. Bu bana Violetta ve Ouzou'yu hatırlatmıştı. Bu yüzden Mia'nın ne kadar üzüldüğünü anlayabiliyordum.
         Mia kolunu elimden kurtarıp arkasını dönerek uzaklaştı.
- Mia, gitme!
         Somin'e öldürücü bakışlar atıyordum. Justin olmasa kesin saçına dalardım. Yine de son söylediklerine cevabı yapıştıracaktım.
- Toplama kısmı doğru ama sahayı değil, okulun tüm çöp poşetlerini dışarı çıkarırsın. Eğer yapmazsan takımdan atılırsın. Yerini kolaylıkla doldurabileceğimize eminim. Elimizde Michael olduğu sürece sana ihtiyacımız olacağını sanmıyorum. Bilmem anlatabildim mi?
- Bunu yapamazsın!
          Yüzüme şeytani bir gülümseme yerleştirip yüzümü yüzüne yaklaştırdım.
- Öyle güzel bir şekilde yaparım ki sadece atılmaz üstüne rezil de olursun.
          Arkamı dönüp gitmeye hazırlanmıştım ki ilk adımda Somin arkamdan seslendi.
- Sol, Michael'a o kadar güvenme derim. O düşündüğün gibi biri değil.
- İnan bana ne sana ne de ona güveniyorum. İkiniz de sadece aynı takımı paylaştığım iki siluetten ibaretsiniz.
💮
          Antrenman saati geldi ve herkes spor salonunda toplandı. Mia ve Michael tribünlere geçti.
- Herkes toplansın! Bugün koreografinin figürlerini belirleyip ilk çalışmalara başlayacağız.
- Peki ama hangi şarkıyı kullanacağız?
- Henüz karar vermedim Somin, beraber seçmek daha iyi olur diye düşündüm.
- Nasıl da iyi prensesi oynuyor? Kaptana bak, bir şarkı seçmekten aciz olduğunu söylemiyor da.
- Bir şey mi dedin?
- Hayır, demedim. Kendi kendime mırıldanıyordum sadece.
            Neyse, duymamış gibi davranmak en iyisi. Burada kavga etmenin manası yok. Sakin ol Sol!
- Senin bir fikrin var mı Somin?
          Sorum karşısında afallamıştı. Bu nezaketi beklemiyordu. Ne sandın kızım, burada kötü durumuna düşer miyim ben?

Uzun bir aradan sonra (çok uzun) tekrar buradayım. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Peki özlediniz mi beni 😉? Neyse çok lakırdı ettim. Bölüm nasıldı? Görüşlerinizi bekliyorum canlarım.





KİRAZ AĞACININ BÜYÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin