3 ay sonra...
"Neyi varmış hatunun? Yığılıp kaldı öyle."
"Müjdeler olsun Şadiye Hatun. Hafsa Hatun gebe!"
Bu sözlere uyanmış, doğruluvermiştim yerimden.
"Ne oldu bana?"
Başımda hekim kadın, Şadiye Hatun dikilmiş bana bakıyorlardı. Nihayet bu manasız bakışmalarımız hekim kadının konuşmasıyla sona ermişti.
"Müjdemi isterim Hafsa Hatun. Gebesin."
"Ne? Nasıl?"
Rabbime binlerce kez şükürler olsun ki gebeydim artık. Benim de bir evladım olacak, Selim'ime bir şehzade doğuracaktım. Öyle mutluydum ki... Dertler, kederler uzak olsundu benden.
İlk iş hemen gidip Adile Sultan'ıma haber verdim. Sonra da Selim'e ve ardından haremdekilere... Lokmalar döküldü. Şerbetler hazırlandı. Altınlar saçıldı bir bir. Öyle ki bu kutlu habere en çok sevinenler arasında valide sultan vardı.
Artık her zamankinden daha ihtiyatlı daha efendiydim. Zira karnımda Hanedan-ı Âl-i Osman'a mensup bir çocuk taşıyordum. Bu mutlu günlerimde her daim bana kol kanat geren Dildade Kalfa da bulunuyor, bana yine yol gösteriyor, akıl veriyordu.
"Aman kızım, dikkatli ol. Şimdi gözler sana çevrildi. Yediğine içtiğine dikkat et. Bol bol dinlen. Sakın fevri hareketlerde bulunma. Hatta sen iyisi gözlerden ırak tut kendini. Maazallah nazar ederler."
Böyle demişti kalfa.
"Merak etme. Dikkat ediyorum ben kendime. Hem şehzadem de hiç üzmüyor beni. Yorulmuyorum. Şimdiden belli pek uslu olacak benim oğlum."
Birden eli yüzü atmıştı kalfanın. Sonra da yanıma oturup demişti ki:
"Büyük laf etme kızım. Bugün oğlan olacak diyorsun. Ya yarın kız olursa... Allah'tan kendin için en hayırlısını iste. Neticede kız da olsa oğlan da olsa senin evladın olacak. Ha diyelim ki oğlan oldu yine de çok sevinme derim ben. Zira nice şehzadeler doğdu bu sarayda da..."
Gerisini söyleyemedi Dildade Kalfa. Sustu. Az sonra birkaç bir şey daha mırıldandı.
"Hem daha önünde Şehzade Mustafa var."
***
Günler, aylar hızla geçiyordu. Karnım da epeyce büyümüştü artık. Yürümekte zorlanıyordum. O gün dairemde oturmaktan canım sıkılmış, taşlığa kızların yanına oturmaya gitmiştim. Onlar da kendi aralarında çalıp, söylüyorlardı.
" Hafsa Hatun ne vakit doğum?"
"Bir aya kalmaz inşallah alacağım evladımı kucağıma."
"İnşallah"
Herkes bu soruyu sorar olmuştu. Belli ki herkes bu doğumu bekliyordu. Az kalmıştı. Selim'e bir evlat verecektim.
Selim... Gebe olduğum muştusunu aldığında nasıl da mutlu olmuştu. Bir an şehzade olduğunu unutup dostu Hasan Çavuş'un yanında sarılıvermişti bana. Bir çocuk mutluluğuyla bütün gün bağlarda bahçelerde dolaşmış evladımız sağlıkla doğmasını ümit etmiştik.
" Hafsa !"
Bu sesinden de anlaşıldığı gibi Gülnar Sultan'ın ta kendisiydi.
"Sultanım."
Eteklerini toplayıp yanımda bitivermişti. Bir yandan Selim'in bana hediyesi olan kolyeye bakıyor bir yandan da gözlerini karnımda gezdiriyordu.
"Ne o hatun kendini sultan mı belledin şimdiden? Baş köşeye kurulmuşsun."
"Ben..."
O an Dildade Kalfanın sözü gelmişti aklıma.
Sakın kızım kimseyle dalaşma. Hele ki Gülnar Sultan'la...
Selam verip çekilip gitmiştim taşlıktan. Yine kazanmıştı Gülnar. Nasıl da nefret ediyordum ondan. Her defasında beni cariyelerin önünde küçük düşürüyor, beni küçümsüyordu. Oysa ben bir gün olsun ona kötü bir söz etmemiş, davranışta bulunmamıştım.
"Hele bir oğlumu doğurayım sen o zaman gör."
***
Günler, haftalar derken beklenen gün gelmiş çatmıştı. Sabaha karşı karnımdaki sancıyla uyanmış, bağırıslarımla haremi ayağa kaldırmıştım
İşte geliyordu evladım.
"Aaaaaaaaaaaaaaggg"
"Ikın hatun hadi!"
"Aaaaaaaaaaaaaaggg gelmiyor!"
"Sakın bayılma Hafsa. Az kaldı hadi! Hadi az daha ıkın!"
"Aaaaaaaahhh aaaaaaaaaaaaaaggg!"
Ben doğum yaparken kapıda dualar okunuyor, sağlimen evladımı doğurmam için adaklar adanıyordu.
Yanımda bulunan ebe kadınlar ise bana ıkınmamı söylüyor, az sonra acılarımın son bulacağını tekrir ediyorlardı.
"Hadi az kaldı. Geliyor, geliyor! Ikın hadi hatun! Son kez hadi!"
"Aaaaaaaaaaaaaaggg!!"
Bu son ıkınışımla birlikte etrafımda gülümseyen yüzler görmüştüm. Evladım doğmuştu demek lakin başımı kaldırıp bakacak gücü kendimde bulamıyordum. Ve biraz sonra odayı bebek sesi kaplamıştı.
Bayılıvermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alam-u Askam ( Kederler Ve Hastalıklar )
Historical Fiction📌 Aşk insanın en olgun çağıdır. Sonra çürüme başlar. KURGUDUR. TARİHİ GERÇEKLERLE İLGİSİ YOKTUR.