* Merhamet *

116 8 3
                                    

Trabzon Sancağı

1 Ay Sonra

Sarayın iliklerine dek işleyen yas nihayet az da olsa hafiflemiş, yine eski düzene dönülmüştü. Gülnar da iyiydi artık. Gerçi hayli zor günler geçirmişti. Hele o son kavgamız... Neyse ki sıhhati iyiydi hasekinin. Öyle ya her türlü kolaylık sağlanıyor, saraya halkı da ona yardımcı oluyordu.

Zahide Hatun:

" Sultanımızı yatırdım. Başka bir arzunuz var mı ? "

" Yok Zahide. Çekilebilirsin. "

Kızım da uyuduğuna göre artık hazırlanıp Selim'in yanına gidebilirdim. Evvela şöyle bir güzel yıkanmalı ve yeşil kaftanımı üzerime geçirmeliydim. Bu sebepten derhal huzuruma Elif Hatun'u sesleyip hazırlanmaya koyulmuştum.

***

Hamam

" Işıl ışılsınız sultanım. Cildiniz de pamuk gibi oldu. "

Elif'in bu iltifatlarına tebessüm ederek karşılık vermiştim. Envai çeşit miskleri süründükten sonra temizlenme işim de bitmişti.

***

Daireme döndüğümde giyindiğim yeşiller içerisinde muhteşem görünüyordum. Saçlarımı salmış, başıma da küçük bir taç yerleştirmiştim. Artık hazırdım.

" Gidelim Elif. Şehzadem beni bekler. "

***

İşte yine Selim'in kollarında saadet içerisindeydim. Öyle ki bu günler sonra geçen ilk güzel gecemizdi. Ne de çok seviyordum şehzademi. Selim ki, benim sevdiğim adam,huzurum, cennetimdi.

Gün ışığı ile birlikte uyanmış bizim için kurulan sofradan karnımızı neşeyle doğurduktan sonra ayrılmıştık birbirimizden. O Hasan Çavuş ile talime ben ise hamama gitmiştim. Kısa süren bir hamam sefası sonrası yasın da sona ermesiyle beraber göz alıcı kaftanlarımdan birini giymiş miskler sürünmüştüm. Artık daireme gidebilir ve yavrumla alakadar olabilirdim.

***

" Sen! Sen ne yapıyorsun? Bırak kızımı ! "

Daireme geldiğimde beşiğin dibinde kucağında Fatma ile oturmakta olan gözleri yaşlı Gülnar'ı görmüştüm.

" Korkma... Korkma... "

Gülnar'ın kollarında gülümsemekte olan evladımı onu saran kolların arasından güçlükle alabilmiştim. Biraz sakinleşince anlamıştım ki Gülnar Sultan daireme fenalık etmeye değil bilakis yüreğinde yanan evlat hasretini bir nebze de olsa hafifletmek için gelmişti. Zira Mustafa'nın ahvali hala belirsizdi.

" Ben sadece... Fatma da aynı ağabeyi gibi kokuyor. Ah, evlat başka Hafsa... Mustafa'm ise bambaşka. Öyle ki gebe olmam dahi onun yerini tutamadı. "

" Gebe misiniz ? Hayırlı olsun. "

Bu kez Gülnar Sultan ile birlikte ben de ağlamaya başlamıştım. Habere değildi hüznüm, Mustafa'yaydı. Hatta öyle ki teselli bile etmiştim onu.

" Üzülmeyin sultanım. Her şey Allah'tan. Sabredin. Unutmayın ki sizin bir evladınız daha var. Koyvermeyin kendinizi. "

***

Gülnar ile bir yıla yakındır süren düşmanlığımız bu olay vesilesiyle son bulmuştu. Öyle ki bazı vakitler gün aşırı Gülnar Sultan daireme geliyor ve Fatma'mla kendince oyunlar oynuyor, teselliyi evladımda buluyordu. Ben de ses etmiyor, susuyordum. Bir gün Adile Sultan'ın beni çağırmasıyla validenin huzuruna, dairesine gitmistim.

" Sultanım. Beni çağırmışsınız. "

" Gel kızım. Geç otur. "

Bana gösterilen yere oturmuş, validemin bana diyeceklerini bekliyordum.

" İşittim ki Gülnar ile pek bir yakın, dost olmuşsunuz. Doğrusu seni takdir ettim, bu hâle de çok sevindim. "

Hafifçe gülümseyip söze başlamıştım.

" Ben de bir anayım validem. Gülnar Sultan hayli zor günler atlattı."

" Öyle elbet... Bak ne diyeceğim Hafsa. Yarın şifahaneme gidelim, derim ben. Kızlarım, sen, Gülnar... Vehbi Efendi'nin ney dinletisini dinler huzur buluruz. Gülnar'a da iyi gelir. Hem malum yarın cuma. Namazdan sonra Selim de katılır bizlere."

Bu teklife oldukça sevinmiştim. Zira şehzade eşi olarak ilk kez ahali içine çıkacak, meşhur Melike Adile Sultan Şifahanesi'ni görecektim.

"Memnuniyetle validem. "

***

Ertesi Gün

Gün daha ışımadan uyanmış her daim olduğu gibi namazımı kılmıştım. Fatma'm ise mışıl mışıl uyuyordu beşiğinde. Rabbim hamd olsun sana.

Bugün biz sultanların sifahaneye gidecek olmamızdan mütevellit evvela hamama gidip temizlenmiş sonra da bakır renkli muazzam kaftanımı giymiş, kıyafetime uygun da baş örtümü takmıştım.

Nihayet yola revan olmuştuk. Adile ve Rukiye Sultanlar ayrı; Hatice Sultan, ben ve Gülnar Sultan ayrı saray arabalarının içinde gidiyorduk. Yol boyunca hep güzel şeylerden bahsetmiştik. Farketmiştim ki Hatice Sultan'da da Gülnar'a karşı derin bir sevgi vardı.

Esasen özünde iyi bir kadındı Gülnar Sultan. Lakin hür ve şehzade anası olmasının üzerinden elde ettiği makam sebebiyle gurura kapılmıştı o kadar.

Arabaların durmasıyla birlikte arabalardan inmiştik. Bizleri karşılayan kalabalığın arasından geçerek nihayet imarethaneye adım atıp yüz sürmeye muaffak olmuştuk.

" Hoş geldiniz sultanlarımız. "

" Sefalar getirdiniz. "

" Allah sizlerden razı olsun. "

Bir sultan için ne güzel ne onur verici övgülerdi bunlar.

Az sonra ise elinde tuttuğu ney ile bir ihtiyarın gelmesiyle bizler de yerlerimize oturmuştuk. İhtiyarın neye üflemesiyle birlikte sanki her birimiz eriyip gitmiştik. Bu ney nasıl da ruha dokunuyor, huzur veriyordu böyle? Beni bile alıp götürmüştü uzaklara.

***

Ruhumuzu doyurduktan sonra ağalar eşliğinde dışarıya çıkmıştık ki Selim ve Hasan Çavuş karşılamıştı bizleri.

" Validem. "

Elini öpmüştü şehzade, validesinin.

" Arslanım. "

Sonra da her birimize tebessümle bakmıştı şehzademiz. Lakin Gülnar'a kırgınlıkla karışık hüzünlü bir bakışla yüz çevirmişti. O an içime garip bir his yayılmıştı. Ne olmuştu Selim'e böyle? Hâlâ mı suçluyordu yoksa Gülnar'ı ? Halbuki Gülnar Sultan ister miydi böyle olsun? Ben bu düşünceler arasında bocalayıp dururken tok bir sesle yerimden irkilmiştim.

" Hafsa... "

Alam-u Askam  ( Kederler Ve Hastalıklar ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin