* Paşa'nın Hediyesi *

104 8 2
                                    

5 Ay Sonra

Trabzon Sancağı

Evladım İbrahim'i toprağa vereli aylar olmuştu lakin acısını dindirmek şöyle dursun gün gün toparlanacağım yerde yemeden içmeden kesilmiş, tüm gün dairemde oturmaktan başka bir şey yapmaz olmuştum.

Doğrusu bu sarayda kendimi yalnız hissetmeye başlamıştım ve bu hissi seneler sonra ilk kez yaşıyordum. Öyle ki Melike Adile Sultan, payitahtaki Yeni Saray'a gitmek için üç ay evvel ayrılmıştı yanımızdan. Akabinde de Hatice ve Rukiye Sultanlar payitahta dönmüşlerdi. Sarayda ise Gülnar ve benden başka bir sultan kalmamıştı anlayacağınız.

Gerçi bana sultan denilir mi orası da muamma. Zira artık bir şehzade anası olmadığım için vaktiyle bana duyulan saygı ve hizmetler de sınırlanmış, öylece kalakalmıştım. Ancak yine de tüm bunlara birer ay parçası olan kızlarımın yüzü suyu hürmetine katlanıyor, kendimi hemen koyvermiyordum. Onlar ki benim sebebi varlığımdı artık. Yalnızca onlar için yaşıyordum. Sadece kızlarım için...

***

Hafsa Hatun Dairesi

(Gündüz)

" Ben şehzademizin yanına gidiyorum Gülşah. Evlatlarım sana emanet. Gözünü üzerlerinden ayırma sakın. "

" Af buyurun lakin gitmeseniz mi ? Hem şehzademizin işleri vardır. "

Gülşah'ın böylesi kıvranıyor oluşunun sebebini pekâlâ biliyordum. Melike Adile Sultan gitmeden evvel bana karşı bizzat tembih etmişti onu. Zira benim mütemadiyen Korkud'un yanına gidip ölen oğlum adına ağlayıp yakarmalarımın elbet bir gün oğlunu boğacağını, usandıracağını ima ederek aklınca önlem almaya çalışmıştı.

" Sen dediğimi yap ! Bir daha da zinhar işlerime karışayım deme. "

Dairemden çıkmıştım. Dar koridordan geçip Selim'e varacak ve yine onun güçlü omuzlarına başımı gömüp kaybettiğimiz oğlumuz İbrahim için ağlayacaktım.

" Şehzademe geldiğimi haber verin. "

Nihayet içeri girebilmiş ve geldiğim gibi de beni ayakta karşılayan Selim'in boynuna sarılmıştım.

" Şehzadem... Dün gece öyle bir rüya gördüm ki... Meğer İbrahim ölmemiş. Yaşıyormuş evladımız. Hatta büyümüş kocaman olmuş. Beyaz bir atın üzerinde geldi yanıma. "

Susmuştum. Beni dinleyen yoktu zira. Öyle ki sevdiğim adam dâhi benden yüz çevirmiş, bir müddet sonra da belime doladığı kollarını çözüp terasa doğru yürümüştü.

" Gayrı ne vakit kendine geleceksin Hafsa ? Biz ise ne vakit eski saadet dolu günlerimize dönebileceğiz ? "

" Ben... Ne dedim ki şimdi ? "

Zaten epeydir bir soğukluktur girmişti sanki aramıza. Selim bana şefkatle bakmaz hatta yanıma bile gelmez olmuştu. Yoksa artık beğenmiyor muydu beni ? Yahut da benden bıkmış mıydı ?

" Dairene dön Hafsa ve bir an evvel iyileşmeye bak. Aksi halde ... "

" Aksi halde... ? "

" Aksi halde başta kızlarımın selameti adına seni bir müddet bu saraydan uzaklaştırmak mecburiyetinde kalacağım."

***

Yıkılmıştım. Derhal gerisin geriye dönüp kendimi daireden dışarı atmıştım. Belli ki Selim benden çoktan vazgeçmiş beni saraydan atmanın hesaplarını dâhi kurmuştu.

" Yazık... "

***

Selim'in huzurunda ayrıldıktan sonra hışımla daireme gelmiş ve hizmetimdekileri kovup nedimem Gülşah'ı da kızlarımla birlikte bahçede dolaşması için emir buyurmuştum. Bunun üzerine etrafta kimse kalmayınca da elime geçen ne varsa kırmış, fırlatıp atmıştım.

" Allah kahretsin ! "

***

Ertesi Gün

Dünün gerginliği hâlâ üzerimde olmasına karşın bugün daha bir iyi olmaya bakıyordum. Zira evlatlarımdan ayrılma korkusu her daim ilgi bekleme isteğimden ağır gelmişti.

" Bugün hava güzel. Kızlarımla bahçenin sefasını sürmek istiyorum. Malum böyle bir eğlenceye, silkinip toparlanmaya ihtiyacım var. Hadi Gülşah hazırla kızlarımı da çıkalım artık ! "

" Nasıl isterseniz. "

Eski neşemi bulmaya yeminliydim. Yeniden gülecek ve Selim'in kalbini kazanacaktım.

***

Koridor

Kızlarım ve yanıma aldığım iki nedimemle birlikte bahçe gezintimiz adına yola koyulmuştuk. Şüphesiz ki aylar sonraki bu neşeli hallerim herkesi şaşırtmış haliyle de hayrete düşürmüştü.

O sırada yüzü asık bir şekilde karşımızdan gelmekte olan Gülnar Sultan'ı görmüş ve selam vermek adına dizlerimi kırmıştım.

" Sultanım... "

" Hafsa... Kızlarını da almış nereye gidiyorsun böyle ? "

Gülnar Sultan ile rakibe olmamıza rağmen öyle iyi anlaşıyorduk ki... Öyle ya kendisi bir şehzade anası olmasının yanında Selim'in hür ve nikahlı tek eşi olan bir asilzadeydi. Lakin bu konumunun gücünü hiçbir zaman bana karşı kullanmamıştı.

" Bahçede kendimce küçük bir eğlence düzenlemek istiyorum. Bana iyi gelir, diye düşündüm. Eğer isterseniz siz de gelin. Değişiklik olur. "

" Hiç keyfim yok. Lakin sen böyle rahat olabildiğine göre olan bitenden bihabersin anlaşılan. "

Ne demek istiyordu şimdi Gülnar Sultan ? Hem beni de alakadar edecek ne olmuş olabilirdi ki ?

" Hayırdır ne oldu ki ? "

" Haberin olmuştur sanıyordum lakin benden duyacaksın. Malumun payitahttan şehzademizi ziyaret etmek maksadıyla Sinan Paşa gelmişti. Güya Trabzon ahalisine şehzademizi sual edip durumu padişaha haber etmekti vazifesi. "

" Evet öyleydi. Fakat Sinan Paşa ile ne gibi bir alakası var ki ? Hem beni ne şekilde ilgilendirir ? "

İyice meraklanmıştım. Sahi neyin nesiydi bu ?

" Sadece seninle değil, benimle de alakası var artık. Zira şehzademize Rum diyarından bir hatun hediye etmiş. Üstelik bu hatun da dün gece şehzademizin haremi olmuş. "

Bu sözler üzerine sendelemiş ve olduğum yere çökmüştüm. Ağlıyordum. Bu kadar çabuk unutulacaktım demek. Yerimi başkaları dolduracak ve hiçe sayılacaktım.

Ah... Gayrı gülmek bana haram hüzün ise yazgım olmuştu benim.

...

Alam-u Askam  ( Kederler Ve Hastalıklar ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin