* Sultan Orhan'ın Gelinleri *

121 6 0
                                    

Trabzon Sancağı

Hafsa Hatun Dairesi

" Hafsa !... "

Hatice'ydi bu. Beni kendine kara kaftanımdan tuttuğu gibi hızla çekmiş ve böylelikle düşmekten kurtarmıştı. Bense hâlâ ayağımın altında kaymakta olan yere karşı tamamen bırakmıştım kendimi.

Hatice Sultan:

" Gülşah! Zahide! Yardım edin bana. Çabuk, Hafsa'yı içeriye taşıyalım. "

***

Gece

Uyumuştum. Epeyce uyumuştum. Öyle ki gözlerimi açtığımda vakit geceydi. Bir an için başımı soluma doğru çevirdiğimde ise yatağın kenarına sığınmış olan Selim'i görmüştüm. Selim... Benim gönlümün efendisi, huzurum...

O an susadığımı hissetmiştim. Boğazım yeterince kuruydu ve dilim damağıma yapışmış vaziyetteydi. Usuldan yatağımdan doğrulmuş dairede muhakkak bulunması gereken su testisini aramaya koyulmuştum kendimce. Fakat gecenin karanlığına benim sakarlığım da eklenmiş olacaktı ki önümdeki sehpanın üzerinde durmakta olan testiyi devirip kırmıştım.

" Hafsa... "

" Korkmayın benim. Susamıştım da... Lakin testiyi kırdım. "

Kalkmıştı Selim. Sonra da kapıya doğru yönelmiş ve benim için ağalardan bir testi dolusu su istemişti.

" Gel Hafsa. Oturalım şöyle. "

Yerdeki kırık testinin üstüne basarak az ilerideki divana geçip oturmuştuk şimdi. Selim ise ellerini ellerimden bir an olsun bile ayırmadan kederli gözlerimin tâ içine bakıyordu.

" Seni karşıma çıkaran Rabbime binlerce kez şükürler olsun. Melek Hatun'um benim. Az sonra şafak sökecek. Tüm kainat yeni bir güne uyanacak. Ben bu doğacak olan günle beraber senin de yeni bir hayata başlamanı istiyorum. Artık yüzünün gülmesini istiyorum. Kabul mü? "

" İbrahim gitti. Şimdi cennettedir,
değil mi ? Evladımız melek oldu. Tıpkı kızım Esmahan, oğlun Ömer gibi. "

Ağlıyordum. Selim de bana sıkıca sarılmış ve dağılmış olan saçlarımı okşuyordu.

" Evet, gül yüzlüm. Lakin evladımız seni böyle görmeyi zinhar istemezdi. Zinhar... O validesinin çok mutlu olmasını isterdi. Buna emin ol. "

***

1 Hafta Sonra

Trabzon Sancağı

Melike Adile Sultan Dairesi

" Başımız sağ olsun, Selim. Bir evladını daha yitirmişsin. Allah sabır versin. "

Orhan Han... Haberinin ardından günler sonra çıkıp gelmişti, Trabzon Sancağı'na. Oğlu Selim'i, bizleri görmek istemişti.

" Âmin. Allah razı olsun, hünkarım. "

Adile Valide ve kızları Hatice, Rukiye Sultanların da sarayımıza teşrif eden Orhan Han ile kucaklaşmalarının ardından sıra biz gelinleri olan Gülnar ile bana gelmişti. İlkin Gülnar Sultan öpmüştü Orhan Han'ın mübarek elini. Ve sıra bana gelmişti. Halbuki bu cariye -kul kısmı- için muazzam bir şeref olmanın yanında, çok da büyük bir nimet -ayrıcalıktı, şüphesiz.

" Hoş geldiniz, Hünkar Hazretleri. Sefalar getirdiniz. Müsaadenizle. "

Bana uzatılan o koca, mukaddes eli öpüp başıma koymuştum.

" Hoş bulduk kızım. "

***

Trabzon Sancağı

Melike Adile Sultan Dairesi

" Mustafa ... Yiğit bir şehzade olacağı şimdiden belli. Maşallah. "

Adile Valide'nin dairesindeydik. Gülnar'ın oğlu Mustafa ise hünkar dedesinin kolları arasında büyük bir ciddiyetle oturuyordu. Doğrusu onu ilk kez böyle bir tavra bürülü görüyordum.

" Mustafa hayli akıllı bir şehzade, hünkarım. Yaşına rağmen derslerine meraklı. Üstelik ata bile binmeye hevesli. "

" Âlâ. Bu Devlet-i İslam'ın da Mustafa gibi cengaver şehzadelere, hükümdarlara ihtiyacı var zaten, Adiel Sultan. O büyük işler başaracak. Selim ! "

Acımı bir kenarıya bırakıp gülümsemiştim. Zira Mustafa her ne kadar benim oğlum olmasa da ben de onun validesi sayılırdım.

" Buyrun hünkarım. "

" Evladın Mustafa için daha fazla ihtimam gösterilsin. İstikbal onu bekler zira. "

" Emredersiniz hünkarım. Allah'ın izniyle inşallah. "

***

Akşam

Trabzon Sancağı

Hafsa Hatun Dairesi

Nihayet hünkarımızla birlikte yemeğimizi yedikten sonra kızlarımı da yanıma alıp Hatice Sultan ile daireme çekilmistim. Cariyelerimden Zahide ise bize gümüş tabaklar içerisinde bolca ,çeşit çeşit, meyve ve badem getirmiş sonra da evlatlarımın elinden tutarak içerideki daireye geçmişti.

" Babam, ağabeyime haremiyle alakadar olmasını emretti. Sana ve Gülnar'a üzülmüş anlaşılan. "

Yere sabitlendiğim gözlerimi şaşkınlıkla açıp hemen karşımda oturmakta olan Hatice'ye dikmiştim. Söyledikleri hakikat miydi, gerçekten? Yani bir cihan padişahı düşünür müydü oğlunun benim gibi kıymetsiz kölesinin halini?

" Sağ olsunlar. Padişahımız, efendimiz çok iyi kalpliler. "

" Fatma ve Gevher'i de pek bir sevdiler. Hayli güzel, iffetli birer sultan olacaklar, diyor. "

Hatice'nin bu sözleri beni tebessüm ettirmek için söylediğine emindim ama ben inat etmeyi bırakıp yine de gülümseyivermiştim bu sözlere. Öyle ya bu benim için onur ve de istikbal için şerefli bir durumdu.

" İnşallah Hatice. Rabbime her gün dua ediyorum, kızlarımı bana bağışlasın, diye. Fakat ben de inanıyorum ki evlatlarımı muhteşem bir hayat bekliyor. Tıpkı siz sultan halaları gibi... "

" Ben de inanıyorum Hafsa. Hatta inanıyorum ki bir şehzaden daha olacak ve o şehzade babamdan dahi büyük bir padişah olacak. Bir güneş gibi doğacak bu toprakların üzerine. Aydınlatacak cihanı. "

" Bunlar büyük laflar Hatice. Öyle ki Selim'in dâhi tahta çıkıp çıkamayacağı belli değil. Malum Manisa Sancakbeyi Şehzade Alemşah var. Biz ise Trabzon'da payitahttan günlerce uzaktayız. "

Haklıydım. Daha Selim'in önünde baba bir anaları ayrı olan ağabeyi Alemşah vardı tahtı bekleyen. Diyelim ki taht Selim'e nasip oldu o vakit de Gülnar'ın oğlu Mustafa çıkacaktı önüme engel. Fakat neler saçmalıyordum ben ? Benim bir şehzadem dahi yoktu ve belki de hiçbir vakit olmayacaktı. Kaldı ki taht benim oğlumun olsun.


Alam-u Askam  ( Kederler Ve Hastalıklar ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin