* Saray / Hastalık Ve Ölüm *

179 7 13
                                    

14 Gün Sonra

Varmıştık. Uzun bir yolculuğun ardından ait olduğumuz bu Yeni Saray'da almıştık soluğu.

Bizleri sarayın kızlarağası olan Mercan Ağa ile birkaç gedikli cariye karşılamış ve herbirimizi ayrı birer daireye buyur etmişlerdi.

Benim dairem koridorlar boyunca gidilen ücra bir köşedeydi. Hani istenmeyen, eğreti duran misafirler için ayrılan odalar gibiydi. Uzakça bir yerdeydi.

Lakin bunca unutulmuşluğa rağmen dairemden içeri adımımı attığımda muazzam çinilerle süslü duvarlarla, boğa kabuklu sedef kakma dolaplarla, gümüş şamdanların en güzelleri en parlaklarıyla karşılaşmıştım.

" Çok hoş. "

Bu oda, bu saray, bu hayat farklıydı. Burası zenginlikler diyarının bir ücrası olmasına rağmen muhteşemdi.

" Efendim dilerseniz siz Gülşah'la hamama gidin. Ben de Elif ile birlikte eşyalarınızı yerleştiretim. "

Nedimem Zahide'ye bakıp gülümsemiştim. Benim için münasipti. Hem ikindiden sonra yeni padişahımızı tebriğe gidecektik. Temizlenmem, hazırlanmam ise şarttı.

...

Güzelce yıkanıyordum. Gülşah, başımdan aşağı taslar dolusu ılık su döktükçe rahatlamaktaydım. Nihayet hamam sefası sonrasında diyarın nice misk kokularını vücuduma boca etmiş, kendimi adeta gül bahçelerinde sanmıştım.

" Şu gül losyonuna bayıldım."

" Hemen sürelim Sultanım. "

Artık hazırdım. Kızlarım da hazırdı. Gayrı onlarla birlikte bizleri has odada bekleyen hünkarımıza gidebilir ve tahtı adına güzel dileklerde bulunabilirdik.

...

Has oda kapısına vardığımda evvela bir durmuş ve dahi besmeleyle içeri girmiştim. İşte Selim karşımdaydı.  Gözleriyse kızlarında gezinip duruyordu. Gülümsüyor ve onları kucaklamak adına kollarına iki yana açıyordu.

" Size hasret kalmışım. "

Selim'in bu umut vaadeden sözleri üzerine başımı kaldırıp koca bir tebessümle Selim'e bakmıştım. Ancak anlamıştım ki onun özlemi bana değildi. Ne de olsa o beni çoktan silmişti.

...

Payitahtta da huzur yoktu bana. Öyle ki nice günler, haftalar, aylar geçse de ben yine kızlarıyla bir başına kalan kederliydim.

Nursima da bir oğlan doğurmuş ve Gülnar da yeniden gebe kalmıştı. Ya ben ?  Dedim ya ben yalnızlığa mahkum edilmiştim öylece.

Ah... Bu ayrılık, bu terk ediliş beni son zamanlarda öylesine derinden sarsmıştı ki ne gecem gece gibi olur uyurum, ne de gündüzüm gündüz olur da dairemden dışarı çıkardım.

Çaresizdim, mutsuzdum. Hayal kırıklıklarıyla kalakalmış biriyim. Beni yaşama bağlayacak tek dalımsa evlatlarımdı. Hem zaten Valide Sultan da kızları da tıpkı Selim misali yüzüme bakmaz olmuşlardı.

" Ah... "

...

Şu birkaç haftadır öksürüp duruyordum. Gözüme dirhem uyku girmiyor ve dahi rahatça da nefes alamıyordum.

İlk zamanlar nane limonla, kekikle kendimi iyi etmeye çalışsam da bir fayda göremediğimden hekim kadını çağırmış, muayene olmuştum. O da bana bolca dinlenmemi ve zinhar kendimi yormamamı söylemişti.

Hastaydım biliyordum. Nedimelerim benden saklamaya çalışsa da neler olup bittiğini anlıyordum.

" Demek kederden... "

Keder beni bu illete sürüklemişti işte. Keder, ıstırap ve kasavet... Beni bunlar tüketip bitirmiş, mahvetmişti.

O an kızlarımı düşünmüştüm. Ecelim yakın olduğundan onlara kol kanat gerecek birini bulmaktı niyetim. Gözüm açık gitmemek...

" Bana Gülnar Sultan'ı çağırın. "

...

Gelmişti Gülnar. Gelmiş ve yatağımın kenarına oturup titremekte olan ellerimi ellerinin arasına almıştı. Gülümsemişti.

" Ölüyorum. Öyle ki ecel pek yakında gelip bulur beni. "

" Şşştt... Allah'tan ümit kesilmez Hafsa. Hem hünkarımız senin için en mahir hekimleri getirtti. "

Hünkarımız... Bir kez olsun yüzüme gülmeyen, ziyaretime gelmeyen o adam yüzünden bu halde değil miydim ben sanki ?

" Kızlarım sana emanet Gülnar. Ne olur onları kendi evlatlarından ayırma.  "

Fersiz gözüm yaşlarla dolmuştu o an. Üstelik Gülnar'ın elvan rengi gözleri ağlamaklı olmuş lakin sırf bana belli etmemek için de gözlerini çevirmişti benden.

" Söz ver bana. Yemin et. Kızlarımı kendi evlatlarından zinhar ayırmayacaksın. Söz ver.  "

" Söz Hafsa. Yemin ediyorum ki onları hiçbir vakit kendi çocuklarımdan ayırmayacağım. Allah şahidimdir ki bu böyle olacak. "

Rahatlamıştım. Şükür ki son dileğim de yerine gelmişti. Ve artık huzurla ölebilirdim.

...

Bir yaz sabahı şafak sökerken kesilivermişti nefesim. Uykuyla uyanıklık arasında bir halde iken çıkıp gitmiştim bu dünya evinden. Huzurla... Fakat geride gözü yaşlı iki evlat ve bir de kırık bir kalp bırakarak...


SON*


Alam-u Askam  ( Kederler Ve Hastalıklar ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin