* Sultan Selim *

125 7 11
                                    

4 Ay Sonra

Mustafa, Orhan ve Ayşe... Gülnar'ın bu çocuklarının yeri nedense Selim'in nazarında farklıydı. Bir başkaydı. Oysa benim bir şehzadem yoksa da Fatma'm, Gevher'im vardı. Sahi neden sevmezdi onları Selim ?  Anaları ben olduğum için mi yoksa ?

Yüreğimdeki yangın geçmiyordu. Nice çareler arasam da bir türlü doğru yolu bulamıyordum. Zaten Nursima da gebeydi. Bugünde yarında o da doğuracaktı.

" Sultan'ım payitahttan ulaklar geldi. Şehzademizi tahtına çağırırlar. "

Demek o korkuyla beklediğimiz vakit gelmişti. Öyle ya Selim, ağabeyi Alemşah'a rağmen tahta çıkacak ya da ağabeyinin elinde ömrü son bulacaktı.

" İnşallah muvaffak olamaz ! "

" Allah muhafaza sultanım.  "

İçimden geçeni hiç farkında dahi olmadan nedimem Elif'in yüzüne haykırıvermiştim. Ah... Elimde değildi. Selim'i seviyordum sevmesine lakin o bana ve aşkımız ihanet edeli epey olmuştu. Üstelik gayrı kinimi bilediğim Gülnar'ın da iki oğlu vardı. Selim tahta çıkamazsa onlar da toprağa girerlerdi.

Oysa ben öyle mi ya ?  İki kızım vardı. Onların canları teminat altında olup bana da kol kanat gererlerdi.

...

***

Selim gideli çokça vakit olmuştu. Gülnar'ın gözü, kulağıysa payitahttan gelecek haberdeydi. Ee şehzade anası olmak kolay değildi. Neticede işin ucunda evlatlarının canı vardı.

" Zor... Çok zor, öyle değil mi ? "

Bir öğle vakti gitmiştim yanına. Karşısında selam dahi durmadan yerdeki minderin üstüne geçip oturmuş ve dahi hemen sözlerime başlamıştım.

" Kaderimiz neyse o Hafsa. Lakin olur da Selim tahta çıkarsa o vakit sen de takdir edersin ki benim oğullarımın devri başlayacak. Zira tahtın bir sonraki iki güçlü varisi benimle. "

Güçlükle yutkunmuştum. Ah ne olurdu sanki İbrahim'im de yaşasaydı ? O da benimle olsaydı da biz de oturup babasından gelecek habere baksaydık.

" Oğullarının varlığına güveneyim deme. Bir bakmışsın bostancılar varmış kapına. Ellerinde iki yağlı kementle Mustafa'yla Orhan için gelmişler. "

" Allah korusun ! Hafsa... Gayrı sabrımı taşırırsın bilmiş ol !  Evlat kaybettin, yüzüne bakılmaz oldu dedim acıdım. Lakin görürüm ki sen aklını da kaybetmişsin. Yazık... Çok yazık.  "

Kıskanıyordum. O eski günleri de özlüyordum. Bu denli unutulmak, böyle bir köşeye atılmak...  Ah, ağır geliyordu bana.

...

Gün ikindiye döndüğünde uyuyup kaldığım sedirimden korkuyla ayağa fırladım. Öyle ki daire kapım var güçle çalınıyor ve heyecanlı bir ses
' sultanım, sultanım'  diyordu.

" Ne var Gülşah ?  Oldu olacak bir de kapıyı kır ! "

" Sultanım müjde !  Şehzademiz Selim Hazretleri tahta cülus eylemişler."

O an içimden bir şeyler kopup gitmişti. Buna sevinsem mi üzülsem mi...

" Gülnar sevinmiştir. "

Üzülmüştüm. Zira ne de olsa hiçbir hükmüm yoktu. Gayrı da olmazdı zaten. Ben sadece iki sultanın anası olarak var olabilirdim o koca sarayda. Yalnızca bundan ibaret olabilirdim.

" Sizleri de payitahta çağırıyorlar. Dilerseniz tez elden eşyalarınızı toplayalım. "

...

Ta o gece akıl edebilmiştim düşünmeyi. Öyle ya sahi nasıl alt edebilmişti Selim, ağabeyini ?  Öldürmüş müydü ?  Peki ya Alemşah'ın oğulları...? 

Bir an için de olsa şükretmiştim Allah'a. Şayet bu kanlı taht savaşının kazananı Alemşah olsaydı ve dahi benim İbrahim'im de yaşasaydı ne olurdu ? Evladımı cellatlar almaz mıydı ? Peki ben buna dayabilir miydim o vakit ?

Aklım karışmıştı. Hata üstüne hata, saygısızlık üstüne de saygısızlıklar etmiştim. Şükürsüzdüm. Kabullenip razı gelmeyi bilememiştim.

Kalktım. Bir güzel abdest alıp secdeye vardım günahlarımdan arınmak için. Bol bol dualar okudum. Ve hatta ağladım.

Gayrı değişecektim. Bunu en başta da kendim için yapacaktım. Öyle ki ben Sultan Selim Han'ın, cihan halifesinin iki kızının anasıydım. Edebimce yaşamaksa en doğrusu olup yeniden yeşermem için de elzemdi.

" Değişeceğim. "

...

Alam-u Askam  ( Kederler Ve Hastalıklar ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin