8

466 57 70
                                    

İkili eve gelmeyi başardıklarında annelerinin kapının önünde beklediğini gördüler. Kaşlarını çatmış onlara bakan ebeveynlerinin hiçbir zaman onları kapının önünde beklememesi ve bakışları gayet belli ediyordu, bir şey olduğu kesindi.

"Siz ikiniz hemen buraya gelin."

Chan sanki yolda durmuşlar gibi davranan annelerine her ne kadar göz devirmek istemiş olsa da bunu yapmayı daha sonraya erteledi.

"Neden bu kadar geç geldiniz?! Size önemli bir davet olduğunu söylemiştim değil mi?! Ne diye beni dinlemiyorsunuz?!"

Chan bu sefer kendine engel olamamış ve annesine bakarak devirmişti gözlerini. Bu kadın ellerinden geleni yaptıklarını neden göremiyordu?

"Senin için ne yapsak suç zaten. Eve kendimiz gelemiyoruz bile. Bizi suçlayacağına bizden daha çok önem verdiğin şoförüne neden geciktiğini sorabilirsin. Sadece bir öneri, zekanı küçümsemiyorum tabii ki."

Chan annesine karşı ilk defa bu kadar kırıcı ve saygısızdı. Üniversite sınavına sadece birkaç ay kalmıştı ve o bu sınavı kazanıp kardeşini de yanına alacak, bu iğrenç evden kurtulacaktı.

"Haddini bil Chris ve annenle düzgün konuş."

Chan alayla kıkırdamış, kardeşine dönmüştü. Minho'nun gözlerinde ki korkuyu görebiliyordu.

Sinirlendiğinde hep Chris derdi.

"Haddimi bileyim öyle mi? Asıl sen haddini bil. Babamı bu şoför parçasıyla aldattığını ikimiz de biliyoruz. Bunun kanıtları da telefonumda var. Eğer sesimi çıkarmamı istemiyorsan bize karışmayı kes."

Annesi şaşkınca açtığı gözleriyle kendisine bakarken Chan sırıtıp Minho'yu belinden tuttu. Kardeşini içeri sürüklerken kendisi de arkasından ilerliyordu.

İğrenç bir ailelerdi. Nasıl bir çocuk annesini tehdit edebilirdi ki?

Annesinin babasını aldattığını görmek zorunda değildi hiçbir çocuk, her gece edilen kavgaları duymak zorunda değildi... Bunların üzerine sanki ilişkileri çok normalmiş gibi ikisinin gece iğrenç seslerini duymamalıydı. Kardeşini bu insanlardan korumak yerine, bu insanlarla onu korumalıydı.

"Annem gerçekten yaptı mı böyle bir şey?" Minho'nun ağlamak üzere olduğunu fark etmişti. Sesi titremeye başlamıştı, gözleri dolmuştu ve dudaklarını dişlerinin arasına almış kendini tutmaya çalışıyordu.

"Özür dilerim... Seni buradan götürmek için elimden geleni yapacağım tamam mı! Başka bir yere gideceğiz, anne ve baba dediğimiz bu yabancılardan kurtulacağız ve hayatımızı yoluna sokacağız! Bana güven... Sadece birkaç ay kaldı. Biraz daha sabret güzelim."

Annesinin yaptığı bu iğrenç şey yüzünden abisinin özür dilemesi Minho'yu üzse de dedikleriyle onu o kadar mutlu etmişti ki...

"Sana güveniyorum hyung... İnan bana sana yardım etmek için elimden ne geliyorsa yapacağım."

Minho'nun ona güvendiğini biliyordu ama duymak ona daha ayrı bir güç veriyordu. Bu evde sevdiği tek kişi Minho'ydu ve onun için elinden ne geliyorsa yapabilirdi.

"Hadi miniğim senin odana gidelim ve şu kadının senin için ayarladığı kıyafetleri giymene yardımcı olayım. Daha sonra benim odama geçeriz, ben de giyerim ve fizikte takıldığın bir yer varsa şu davete kadar sana onları anlatırım."

Onu onaylayarak kafasını salladı ve dediklerini yapmak için Minho'nun odasına gittiler. Birkaç dakika içinde Minho annesinin odasına koyduğu siyah takım elbiseyi giymiş abisinin önünde duruyordu.

"Ruhsuzlar, eminim ki benimki de siyahtır." Chan'ın yüzünü buruşturarak konuşması üzerine kıkırdamış birkaç dakika içinde Chan'ın odasına gitmişlerdi. Chan'ın da tahmin ettiği üzere çift kişilik yatağının üzerinde siyah bir takım elbise olduğunu gördüler. Chan tekrar yüzünü buruşturduğunda Minho kısa bir şekilde güldü. İkili kıyafetlerini giymiş, ders masasına geçmişlerdi.

"Hayatım formül bu, bu değil. Onu-"

Birkaç saatin ardından çalan kapıyla ikisinin de bakışları oraya döndü.

"Hanımefendi sizi çağırıyor efendim. Misafirler gelmeye başladı."

Chan kafasını sallayarak ciddi bir şekilde hizmetli kızı onayladı. Kıza çıkmasını işaret ettiğinde hemen kapısının kapanmasıyla gözlerini devirdi.

"Gerçekten hepsinden nefret ediyorum."

Minho abisine katıldığını belli ederek ayağa kalktı.

"Hadi hyung gidelim. Jeongin ve Felix de gelecekti."

Chan da onunla ayağa kalkıp aşağı inmek için hareketlendi. Minho peşinden gelirken çözdükleri son fizik sorusu hakkında konuşmaya devam etmişti. Aşağı gelene kadar konuşan abisini dinleyen Minho gördüğü bedenle suratının düştüğünü hissetti.

"Jisung da burada." mırıldanarak söylediklerini duyan hyungu ile ikisi de Jisung'a bakmaya başladı. Jisung'un gözlerinin hedefinde ise Minho vardı. Chan kardeşine bakmaya yüz bulan çocuğu döverek akıllandırması gerektiğini fark etmişti. Bunu aklının bir köşesine yazıp onların olduğu tarafa gelen üç bedenle şaşkınlıkla onlara baktı. Tamam Felix ve Jeongin'in geleceğini biliyordu ama Hyunjin ne alakaydı?

"Hyunjinnie hyung!" diyerek ona doğru koşan bedene gülümsedi Hyunjin. Minho tatlı bir çocuktu.

"Merhaba Minho!" diyerek elini saçlarına atmış, orayı okşamaya başlamıştı.

"Nasılsın bakalım?"

Minho kıkırdayarak "İyiyim hyung, sen nasılsın?" dediğinde Jisung, sevgilisine yakın davranan bu dallamanın kim olduğunu merak ediyordu.

"Bu kim Minho?"

Jisung'un kaşlarını çatarak konuşması üzerine Chan sırıttı. Jisung'a bir noktada hak verse de sonuçta kardeşini üzmüştü. Artı olarak eğer onlara anlatsaydı şu an bu durumda olmayacaklardı.

"Sana ne Han?"

Chan'ın kendisine Han diyerek seslemesi hiç iyiye işaret değildi. Her zaman bu şekilde seslendiğinde dayak yediğini Hyunjin hariç herkes biliyordu.

"Sakin ol hyung." diyerek Hyunjin'den ayrılıp onun yanına geldi Minho.

"Biz yeterince ağzına sıçtık hyung, merak etme sen." Jeongin'in sırıtarak söylediklerine karşı Jisung göz devirdi.

"Hyung yemin ederim Minho için yaptım ya!" Hyunjin ne olduğunu anlayamıyordu. Yine de onu ilgilendirmediğini düşündüğü için hiç kimseye soru sormadı.

"Kardeşimi iyiliği için mi aldattın?" dedi Chan tek kaşını kaldırarak.

İşte konu şimdi Hyunjin'in ilgisini çekmeye başlamıştı.

"Hyung öyle olmadığını biliyorsun. Sadece yapılabilecek hiçbir şey yoktu. Ben de böyle bir şey yaptım."

"Yapılabilecek bir şey vardı. Bunu bana söyleseydin ben halledebilirdim."

"Hyung sınav senendesin bunun için kendini yormanı istemedim."

"Kardeşim için her şeyi yaparım Han."

"Kardeşin için bu kadar çok çalışıyorsun zaten."

Jisung'un dediğiyle kısa bir sessizlik oldu. Sadece yanlarından geçen görevlilerin ve insanların konuşma sesleri yayılıyordu etrafta. Altı kişidense ses çıkmıyordu. Aslında fazlasıyla normal bir cümleydi. Yine de farklı anlamları vardı. Herkes kardeşi için çalışırdı evet ama herkes kardeşi için bir üniversite kazanıp ailesinden ayrılmak istemezdi. Bu yüzden Jisung'a bir noktada daha hak vermek zorunda kaldı.

Han Jisung dayaktan yırtmıştı.



Baby BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin