12

354 50 55
                                    

O günün ardından iki hafta geçmiş evde ise Jisung'un olmadığı vakitler hariç tek bir ses çıkmamıştı. Jisung geldiği an Minho odasına çekiliyordu. Bunun kabalık olduğunun o da farkındaydı ama ne yapabilirdi ki?

Odasında çalışma masasının önüne geçmiş test kitabında yapamadığı birkaç soruya kafa yoruyordu.

"Sikeceğim böyle konuyu ya!"

Kendi kendine söylenirken odasının kapısının çalındığını duydu. Başını kapıya çevirmeden abisi olduğunu düşünerek girmesini söyledi. İçinden hala matematik adı verilen cezaya söverken odasına giren Jisung birkaç saniye kaşları çatık bir sekilde önündeki kitaba bakan minik kedisine baktı. Gülümseyerek yanına gelip ellerini masaya koydu. O da sevgilisinin çözemediği soruya bakarken Minho sonunda bu kişinin abisi olmadığını anlayabilmişti.

"Ne işin var senin burada?"

Bu sefer ki sinirinin matematiğe olduğunu bilen Jisung sırıtarak cevap verdi ona.

"Sevgilimi ziyarete gelemez miyim?"

Minho sinirle yumruklarını sıkıp içinden 'sevgilimmiş' diye geçirmeyi ihmal etmemişti.

"Şimdi de şizofren mi oldun?"

Jisung kaşlarını çatarak ona bakarken salağın bunu bile anlamakta zorluk çektiğini gören Minho derin bir nefesi ciğerlerine çekti.

"Sana burada değil."

Jisung kafasına dank eden şeyle birlikte sinirlenmişti ancak geçen günkü olay da sevgilisini ne kadar kırdığını o da biliyordu. Sessiz kalmayı tercih etti.

"Hangi soruyu yapamadın? Sana yardım edebileceğimi biliyorsun."

"Senin yardımına ihtiyacım yok."

Minho tekrar test kitabına döndü. Jisung bir türlü eskisi gibi olamadığı sevgilisinin hala kendisine karşı soğuk olduğunu fark edilebiliyordu. İki hafta geçmişti ayrıldıklarından beri... O günden beri Sana ile sevgiliydi.

"Yapma şunu."

Minho başının ağrıdığını hissederek yanındakine döndü. Yorgun görünüyordu. Evet suratında alaycı bir gülümseme vardı ama göz altları şişmiş, teni daha da solgunlaşmıştı.

"Bir şey yapmıyorum Han."

Jisung kendisine soğuk bakışlar atan küçüğe bakmaya devam ederken ona doğru birkaç adım daha attı.

"Yapıyorsun! Eskiye dönmek iştiyorum, buna neden izin vermiyorsun?"

Minho sessizce ayağa kalktı. Kapıya doğru ilerleyip onu kafaya takmadığını belli etmeye çalıştı.

"Artık konuşalım, konuşalım ve barışalım tamam mı?"

Kapı kolunu aşağı itip kendine çekerek açan bedenin gerçekten onu umursamadığını anladı.

"Minho buraya gel."

Daha fazla sabredemediğini anlayarak sesinin sert çıkmasını umursamadan konuştu Jisung.

Minho artık bir şeylerin gerçek manada bitmesini istediği için durdu. Arkasını dönüp kızgın bir şekilde kendine bakan bedenin yanına ilerledi.

"Tamam hadi konuşalım. Bitsin artık aramızdaki bu şey değil mi? İki hafta önce sana zaten bittiğini söyledim diye hatırlıyorum ama belli ki sen bir şeyleri hala bitirememişsin. İki haftada sen nasıl Sana'dan ayrılmak konusunda bir tereddüte girmediysen ben de seninle sevgili olmak istememem konusunda gram fikir değiştirmedim. Yani her şey aynı devam edecek. Ev konusunda sana çok teşekkür ederim. Küçük bir ev almak için her akşam okul çıkışı çalışıyoruz. Kısa bir süre sonra evinden de ayrılırız. Tek ricam babama karşı gelebilmemiz için bize yardım etmen."

Jisung kaşları çatık bir şekilde dinlediği miniğin son cümlelerinde yumruğunu olabildiğince sıkmaya başladı. İki hafta önce kimse bilmese de dünyanın en güzel çiftiyken bunun bir anda değişmesi ikisi için de yıkıcı bir durumdu. Minho bunu uzaklaşmış gibi gözükerek içine atarken Jisung'un durumu tamamen farklıydı. Her seferinde sinirleniyor ve sinirlendikçe de ağzından kaçan hiçbir şeye engel olamıyordu.

"Hiçbir şeyi anlamıyorsun! Senin için yaptığımı söylüyorum, değil mi? Her şey aynı devam edecekmiş! O zaman evimden çık git hem de hemen!"

Minho şaşkınlıkla mavi saçlıya bakarken diğeri aklındakileri karşısındakinin şaşırmış suratına söylemeye devam etti.

"Sana hiçbir konuda yardım etmeyeceğim. Babanın sana yaptıklarının belki de mantıklı bir sebebi vardı ha? Belki sen de bundan şikayetçi değildin." derken odada çok yüksek bir tokat sesi duyuldu.

Jisung elini yanağına çıkarırken mor saçlı dolu gözleriyle tokat attığı sol eline baktı. Onun eli bile kızarmıştı, kim bilir karşısındakinin canı ne kadar yanmıştı...

Yine de 'Bu sefer değil.' diyerek dik bir duruş sergiledi. Kafasını ve omuzlarını kaldırdı, suratındaki o soğuk ifade gözlerinin dolu dolu olmasına rağmen yerini koruyup karşısındakinin pişman gözlerinden kalbini dondurdu...

"Şu saatten sonra burada daha fazla kalmam zaten."

Arkasını dönüp büyük gardıroptan kıyafetlerini çıkardı. Yatağın hemen yanında duran valizi yukarı çıkarıp bütün kıyafetleri gelişigüzel yerleştirdi içine.

"Minho..."

Jisung onun yanına gelip valizdeki eşyaları tekrar çıkarmaya başladı. Minho içine koyuyor, Jisung çıkarıyordu.

"YETER HAN JİSUNG! RAHAT BIRAK BENİ!" Minho'nun ani çıkışıyla olduğu yerde hiçbir şey yapamadan kalakaldı. Bu Minho'nun ona ilk bağırışıydı ve üzücü olan bunu hak ettiğini bilmesiydi.

"İÇİNİ DÖKMEDİN Mİ SENCE DE! BENİ YERLE BİR ETMEDİĞİNİ DÜŞÜNDÜĞÜN İÇİN Mİ HER SEFERİNDE BU KADAR KIRIYORSUN HA?! YETMEDİ Mİ?! Yetmedi mi?"

Kırılmıştı. Öyle de bir kırılmıştı ki bu ona çok fazlaydı. Hak etmiyordu bütün bu sözleri. Ynie de biliyordu, Jisung için her şeyin farklı olduğunu biliyordu. Ona göre Minho hak ediyordu. Annesinin tehditlerini, babasının tacizlerini, Sana'nın zorbalıklarını... Her şeyi.

Han Jisung şerefsiz herifin tekiydi. Minik ve saf bir kalbi kırdığı içinse melekler onu lanetledi. Bütün bu gözyaşlarının bedelini çekecekti güçlü sandığı bedeni.

"Minho özür dilerim. Gerçekten çok özür dilerim tamam mı? Sinirl-"

"Sus. Daha fazla konuşma sakın. Bunu umursamayı bırakalı çok uzun zaman oluyor. Birazdan hyungum gelir, ona gittiğimi söyle." diyerek alabildiği kıyafetlerle evden ayrılmak üzere odanın kapısını açtı.

"Dilime sokayım, dilime!"

Jisung onun arkasından yetişmeye çalışırken Minho çoktan evi terk etmiş ve Jisung'u kocaman evde bir başına bırakmıştı.

Baby BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin