9

402 53 76
                                    

Davetin ilerleyen saatlerinde Chan, bunaldığı için evin büyük balkonuna çıkmaya karar vermişti. Esen rüzgarla saçlarının dalgalanması onu özgür biri gibi hissettiriyordu ancak özgürlüğün tek bir harfinin dahi onun hayatında yerinin olmadığını biliyordu. En azından şimdilik...

Balkon korkuluklarına yaslanmış bir şekilde rüzgarın tenine değen naif dokunuşlarını hissetmeye odakladı kendini. Bir şeylerin iyi olacağına inanmak için her şeyi yapıyordu. Kendisini ve kardeşini bu iğrenç yerden kurtarmak onun elindeydi.

"Neden buradasın? Fazla soğuk."

Arkasından bir ceketin sırtına konulmasıyla irkilerek o tarafa baktı. Gelen beden ellerini göğsünde bağlamış, önüne gelen saçlarını bir toka yardımıyla tutturmuştu.

"Size hesap vermem gerektiğini bilmiyordum Bay Hwang. Ayrıca alın şu sırtımdaki ceketinizi."

Hyunjin kendisiyle bir anda resmi bir şekilde konuşan bedene büyük bir kahkaha attı. Üzerindeki ceketi alıp kendisine veren Chan ile gülüşünü durdurup onun elinden alarak tekrar sırtına koymuş, kollarını da geçirmesini beklemişti.

"Zaten sadece gömlekle duruyorsun Chan, şunu giyer misin lütfen?"

Sadece bir gün de olsa tanıdığı ve sevmediği birinin günün sonunda onun yanında ceketini veren kişi olması hayatın bir şakasıydı ona göre.

"Madem öyle teşekkür ederim." diyerek gülümsedi. Kendisine karşı ilk defa gülümseyen Chan'a, uzun saçlının tepkisi gecikmemişti.

"Vay canına, böyle şeyleri bilir miydin ya sen?" Chan ona göz devirerek koluna vurdu.

"Sevmediğim insanlara karşı kibar olmamı bekleyemezsin." Chan'ın kaşlarını çatarak isyankar bir şekilde söylediklerine güldü Hyunjin.

"O zaman bundan beni sevmeye başladığını mı çıkarmalıyım."

Chan şaşkınca yanındakine döndüğünde uzun bedenin kendisine sırıtarak baktığını gördü. Bu onu sinirlendirmişti. Bu yüzden ufak bir 'tch' sesi çıkararak önündeki manzaraya bakmaya başladı.

"Sabahtan beri sana kaba davranıyorum ama sen tek gülümsememle seni sevdiğime kendini inandırmak istiyorsan durma, hadi yap."

Hyunjin yanındakine bakarken dudaklarını küçük bir gülümsemenin ele geçirmesine izin verdi. Tabii ki Chan'ın hiçbir şeyden haberi yoktu.

"O gülümsemeyi gördüğüm zaman kendimi nelere inandırdığım hakkında hiçbir fikrin yok senin."

Chan fısıldayarak konuşan bedenin ne dediğini anlayamamıştı. Ona dönerek anlamadığını belli eden bir yüz ifadesiyle "Bir şey mi dedin?" diye sordu.

Hyunjin onu duymayan kısa saçlı ile yüzündeki buruk gülümsemeyi biraz daha büyüttü.

"Hayır, bir şey söylemedim."

Onlar bütün bunları yaşarken Minho ise Jisung'dan kaçmaya çalışıyordu. İroni şuydu ki bu tür davetlerde Minho Jisung'un yanına gitmek için bahane üretir dururdu. Sadece bir günde bu hale gelmek onlar için büyük bir başarıydı ya da şanssızlık?

Minho şu an onu kimsenin bulamayacağını düşündüğü bir odada karanlıkta oturuyor, bütün bir gün yaşadıklarını düşünürken gözlerinden akmak için direnen yaşlara engel olmaya çalışmıyordu. Bir anda açılan kapıyla yanında duran kitaplığın arkasına saklandı. Evet burası evin depo olarak kullandıkları bir yeriydi ve bu kitaplık da duvardan biraz uzaktaydı. Yani Minho'nun, arkasına saklanabilecek kadar yeri vardı.

"Minho burada olduğunu biliyorum. Burun çekme sesin kapının dışına kadar geliyor."

Jisung'un yorgun sesini duyduğunda bile çıkmadı olduğu yerden. Biraz da orada akıttı gözyaşlarını.

"Çık hadi, annen senin nerede olduğunu soruyordu az önce." diyerek bir yer bulup oraya oturdu.

Küçük olan ise yine çıkmadı, annesi davet sırasında onun nerede olduğunu çok önemsemezdi. Sadece başlamadan önce misafirleri karşılamasını isterdi o kadar.

"Tamam, yalan söyledim. Her neredeysen çıkar mısın lütfen?"

Göremeyeceğini bilse de kafasını iki yana salladı. Jisung derin bir nefes vererek kafasını eğdi.

"Seni özledim." dedi bir anda.

Daha fazla gözyaşı akmaya başladı Minho'nun gözlerinden. Madem seviyordu, o zaman neden böyle bir şey yapmıştı ki? Bunu önceden kendisine söylemiş olsaydı yine böyle mi olurdu her şey yoksa değişir miydi bir şeyler? Şu an Jisung'un kollarının altında olabilir miydi?

"Bu ayrıldığımızın birinci günü mü oluyor o zaman?" sessizlik "Geçmedi ışığım, gün geçmedi. Seninleyken zaman denilen kavramı unutmuşum ben. Şimdi bir anda tekrar karşılaşmak... Lütfen üzgünüm, çok üzgünüm güzelim."

Minho kitaplığın arkasında sessizce ağlamaya devam ediyordu. Kendine göre tek bir ses bile yapmıyordu ama Jisung duyuyordu bütün seslerini.

"Kitaplığın arkasından sen mi çıkarsın yoksa ben mi çıkarayım seni?"

Minho yerini bilen Jisung'a şaşırarak çıktı olduğu yerden. Sinirli bir şekilde deponun kapısını tutarken söyleniyordu "Bir huzur vermiyorsunuz ki?"

Jisung hafif bir gülümseme ile durdurdu Minho'yu.

"Burada kal, konuşmasan bile burada kal Minho. Karanlık zaten, ne sen beni göreceksin ne de ben seni."

Minho kapı kolunu aşağı itip kapıyı çekerken "Emredersiniz Han Jisung Hazretleri!" dedi. Çıkmak üzereyken odada Jisung'un sesi yankılandı "Lütfen Minho."

"Umurumda değilsin Han Jisung."

Keskin harflerle söylediği sözlerden sonra kapıdan çıktı. Jisung ise ağzından küçük bir küfür mırıldanarak ayağa kalktı ve koşup Minho'nun aralık bıraktığı kapıdan çıktı. Biraz ilerisindeki çocuğa yetişip bileğini tuttu. Onu tekrar aynı odaya sürüklerken Minho'nun bırakması için ettiği hakaretlere maruz kalmıştı.

"Biraz sus Minho, lütfen."

Minho homurdanarak gözlerini devirdi "Beni bırakırsan dinlemek zorunda kalmazsın Bay Zeki." derken Jisung'un onu soktuğu odaya girip elini çekmeye çalıştı.

"Bırak kolumu gerizekalı, sadece gözyaşlarımı sileceğim."

Jisung onu dinleyip kolunu bıraktı. Minho hızla yanaklarında kurumaya yüz tutmuş gözyaşlarını sildi.

"Ben silebilirdim." diye mırıldanan Jisung'a sinirli gözlerle bakmıştı Minho.

"Gözyaşlarımın sebebi senken mi hem de? Rüyanda görürsün şerefsiz!"

"Minho daha ne kadar senin için yaptığımı söyleyeceğim ben sana?"

Minho Jisung'dan saklandığı eski yere giderken onun da duyabileceği bir sesle konuşuyordu.

"Tamam diyelim ki bunu zorunda olduğunu düşündüğün için yaptın, neden gidip elalemin kızını öpüyorsun? İlkinde Sana seni öptü, peki ya ikincisi? Anla artık Jisung, sütten çıkma ak kaşık değilsin sen."

Baby BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin