2. BÖLÜM: FOTOĞRAF.

9.2K 1.3K 2.6K
                                    






2. BÖLÜM: FOTOĞRAF.


27.07.2023, 20.00


Her hafta Cuma dediğimi biliyorum ama bir gün erken buluşmuş olduk. 3. Bölüm de yarın 20.00'da gelecek.


İyi okumalar! Yorum ve oylar unutulmasın. Ayrıca bölümden sonra Twitter'a da gelin! Hepinizi öpüyorum.



Taylor Swift, New Romantics






Panik yaptığımda çekilmez bir insan olurdum.

Tam şu an arkama bile bakmadan koşmak ve bu evden çıkmak istiyordum. Metroya atlayıp yurda gitmek bile bana yetmezdi. Acilen bir uçak bileti almalı, geldiğim yere dönmeli ve bir daha Türkiye'ye adımımı atmamalıydım.

İçimdeki ses iyice kontrolden çıktığında kafamı toprağa gömme isteği ile savaşmam gerekti. Kafamın içinde bir drama kraliçesi ile yaşıyordum. İşler yolunda giderken her an yoldan çıkacağını bana fısıldayan da işler kötü giderken de işlerin bir daha hiç yoluna girmeyeceğini bana bağıran da oydu. Ve şimdi uzun zamandır olmadığı kadar çığlık çığlığaydı.

Sanırım işin bitti, Bella.

"Öyle bakmaya devam edecek misin?" diye sordu konuşmayacağımı fark ettiğinde.

Bira yüzünden, hayır, üzerine boşalttığım üç bardak dolusu bira yüzünden ıslanan saçlarını bir kez daha geriye attığında kahverengi gözleri beni alayla izliyordu. Ne kadar rezil hissettiğimi farkındaydı ve bundan zevk alıyor gibiydi.

"Özür dilerim," dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. "Özür dilerim. Cidden. Özür dilerim."

Beni alayla izleyen gözlerine bakmak istemiyordum ama kafamı kaldırıp etrafa bakmak daha kötü bir seçenek gibi geliyordu. Herkes bağırış ve çağırışı duymuş olmalıydı ve arkadaşlarımdan yediğim o kazığın sonucunda gittiğim bir bok bilmeyen terapistime göre insanlar ne yaptığımla ilgilenmiyor olsa da ben kendi hayatımın baş karakteri olduğum için herkesin gözlerini üzerimde hissediyordum.

Şu an olduğu gibi.

"Özür mü?" diye sordu gülerek. "Özür mü diliyorsun?"

Gözlerim gülümsemesi ile aydınlanan dudaklarına kısa bir an düştü ama kendimi toparlayarak gözlerine baktım. Alaycı ışıklar hâlâ oradaydı.

"Evet," dedim. Yanlış bir şey mi söylemiştim? Yoksa kelimeleri mi karıştırmıştım? Ama olamazdı. O kadar aptal değildim. Öyleyse bana neden özür dilemem daha garipmiş gibi bakıyordu? Fransızca bilmiyor olabilirdi, bu yüzden telaşla İngilizce'ye geçtim ve "Yanlış bir şey mi söyledim?" diye sordum. "Özür dilerim demedim mi az önce?"

Ne tepki vermesini beklediğimden emin değildim ama beklediğim şeyin kesinlikle kocaman bir kahkaha olmadığından emindim. Kafasını geri atarak güldüğünde kaşlarım biraz daha havalandı. Kahkahası kulağa güzel bir melodi gibi geliyordu. Kahverengi gözleri tekrardan beni bulduğunda gözlerindeki alaycı ifade yerini daha çok anlayışlı bir ifadeye bırakmıştı.

"Çok komik kızsın," dedi. "Seninle çok eğleneceğiz."

"O ne demek?" diye sordum ona uyum sağlayarak Türkçe'ye geçtiğimde.

"Türkçe konuşmak zorunda değiliz," dedi kusursuz bir Fransızca ile. "Fransızcam çok iyidir. Sen nasıl rahat hissedeceksen. Bize uyum sağlamak zorunda hissetme kendini. En kötü İngilizce konuşabilirsin." Gözleri etrafta doluştu. "Ayrıca bu salaklar Türkiye'nin en iyi üniversitesinde İngilizce bölümler okuyorlar. Bırak da İngilizce bilsinler."

ON ÜÇ AYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin