"Bana annene ne olduğunu söyleyebilir misin?"
Bunu dememle Minho'nun yüzündeki gülümseme kaymıştı. "Şey özür dilerim, söylemek zorunda değilsin.""Önemli değil Jisungie, anlatabilirim." Minho yanıma oturdu ve kafasını duvara yaslayarak anlatmaya başladı.
"Ben henüz çocukken. Yanılmıyorsam 10 yaşındaydım. Babamı bi sokakta annemi aldatırken görmüştüm. Eve gidip anneme anlattığımda ise annem hayal kurmamam gerektiğini söylemişti. Ona ısrarla seni aldatıyor desem de annem beni ciddiye almıyordu. Çünkü beni düşünüyordu. Bir gün annem evi temizlerken babamın odasındaki kağıtları bulmuş. Bunlar ise kaçak mallar hakkında şeylermiş. Annem bunları bulduğu günün akşamı babamı kendini korumak için tehtit etmek zorunda kalmıştı. Çünkü babam anneme şiddet uyguluyordu ve aynı zamanda kaçak işler yapıyordu. Annem babamı bulduğu kağıtları polise vermekle tehtit edince babam düşünmeden anneme 2 el ateş etti. Annem öldüğünde aldattığı kadınla evlenip onu bizim eve almıştı. Annemin odasına yerleştirecekti kadını fakat ben izin vermedim. Hala da karşıyım. Annemin odasının anahtarını sakladım. Babam da eve yaptığı yasadışı işler nedeniyle birilerini çağıramıyor, yani kapıyı açtırtmak için. Babam işleri yüzünden üvey annemin kendisine ait bir odası olması gerektiği ve annemin odasını o kadına vermek istediğini söylesede o anahtarı hiçbir zaman vermedim, hala da vermeyeceğim. O yüzden annemi öldürdüğü günden beri babamla kavgalıyız. Bazen kavga ettiğimiz günler beni evden kovar. Bende bu yüzden kendime bir ev almak için para biriktiriyorum. Aslında param var ama hepsini bir eve vermek istemediğimden biriktirip almayı düşünüyorum."
"Parayı nerden buluyorsun?"
"Babam ben onu polise vermeyim diye her ay kredi kartıma yüklü miktarda para yüklüyor. Bütün bu paranın bi anda bi eve gitmesi yazık olur. Ondan biriktiriyorum. İki ay sonra hesapladığım miktara ulaşınca evimi alacağım."
"Başım sağ olsun, annen için. Böyle kötü bir babaya sahip olman tam bir şanşızlık."
"Her insan senin kadar şanslı olmuyor."
"Bende o kadar şanslı sayılmam aslında."
"Ne demek istiyorsun?"
"Yaklaşık 7-8 yıl önce babam bir çeteyi birilerini öldürürken görmüş. Çete de babamı farketince yakalanma korkusuyla babamı öldürmüşler. Ama çevre sayesinde yakalanmışlar. İkimizin hikayesi kaybetme bakımından benzer."
"Gerçekten bilmiyordum, özür dilerim."
"Sorun değil. İkimiz de şans yoksunuyuz." Bunu demenin ardından telefonum çaldı. Annem arıyordu. "Alo?"
"Jisung? İyi misin Jisung?"
"İyiyim anne merak etme."
"Birşeyler yedin mi?"
"Yedim anne."
"Dün seni aramıştım, bi arkadaşın açtı. Kitli kalmışsınız."
"Anne hiç sorma ya. Bi süre görüşemeyeceğiz. Okuldan çıkarınca bizi başka bir yere falan götüreceklermiş falan."
"Aman siz iyi olun o yeter kuzum."
"Sağol anne."
"Benim kapatmam lazım, patron geliyor."
"Tamam anne."
Telefonu kapatınca Minho kafasını duvardan çekmiş bana bir gülümsemeyle bakıyordu. "Çok şanslısın."
"Bence bu konuyu kapatalım."
"Haklısın. Mesela biraz kendini anlatabilirsin."
"Ne anlatayım."
"Örneğin en sevdiğin renk ne, boyun kaç, en sevdiğin tatlı ne, kardeşin var mı, sevgilin var mı?"
"Benim bile aklıma gelmemişti bunlar. En sevdiğim renk yeşil, boyum 1.69, en sevdiğim tatlı limonlu cheseecake, kardeşim ve sevgilim yok."
"Güzel."
"Sıra sende. Senin de cevaplarını merak ediyorum."
"Nasıl istersen. En sevdiğim renk kırmızı, boyum 1.72, en sevdiğim tatlı sufle, kardeşim ve sevgilim yok."
"Senide öğrenmiş oldum."
"Daha bilmediğin şeyler var."
"Ne var mesela?"
"Zamanla görürsün."
"İlla sonra söyleyeceksin değil mi."
"Beni tanımaya başlamışsın. Bu hoşuma gitti."
"Garipsin."
"Anlamadım?"
"Garipsin, ve bu enteresan bi şekilde hoşuma gidiyor."
"Demek öyle."
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spor Salonu | Minsung ~
Fanfiction"ALLAH BELASINI VERSİN BU KAPININ LAN YEDİ SÜLALESİNİ-" " İKİ DAKKA BAĞIRMA LAN KİMSİN SEN?" "PEÇETE SOKUCUYUM OLDUMU LAN" "NE GÜZEL KONUŞUYORUZ BENDE JİSUNG ULAN" Herşey bu sakin cümlelerle başladı...