12

65 5 3
                                    

Bugünle birlikte bu spor salonunda 9 günümüzdü. Her gün kan testleri, kimsenin hiçbir soruya cevap vermemesi, her öğün sandiviç dağıtmaları, ikimiz de bıkmıştık. "Hey Hyung, sence daha ne kadar burda kalacağız?" Hemen yanımda bana yaslanmış olan Minho'ya sordum. "Birincisi bir daha bana Hyung deme, adımı kullan. İkincisi ise," derin bir nefes alıp vermişti "bilmiyorum. Bu sktiğimin yerinde daha ne kadar kalacağımızı bilmiyorum."

"Gerçekten özür dilerim. Benimle kalman büyük şanssızlık."

"Bi dakika. Sorun sen değilsin ki. Böyle düşünmene neden olan şey nedir?"

"Her gün bizden kan alınıyor ve beni kan tutuyor, astım krizlerim oluyor, senle konuşacak birşeyler bulamıyorum, seni henüz iyi bir şekilde tanımıyorum bile. Benden nefret ediyorsundur bilmediğim için. Daha da sayabilirim istiyors-" bi anda kafasını omzumdan çekti ve karşıma kaydı.

"Kapa çeneni! Seninle kalmam en büyük şansım ve senden nefret falan da etmiyorum. Sağlık sorunların ya da diğer şeyler de umrumda değil, kimse nasıl olacağını seçmiyor. Sessiz bir şekilde yanımda durman bile hoşuma gidiyor."

"Teşekkürler Hyu- Minho."

"Adım en güzel senin ağzından çıkıyor." Bu cümlesiyle kızarmıştım. Gözleri benim kızarmış yüzümü bulunca ise kafamı hızlı bir şekilde eğmiştim. "Gözlerini görmek istiyorum. Lütfen bana bakar mısın." Derin bir nefes alıp kafamı kaldırdım. Gözlerimiz yine buluşmuştu. Bana bakarken bi anda yüzünde bir sırtış belirdi. Ne olduğunu anlamadığım bi anda karnıma çektiğim bacaklarımı buldu elleri. Bacaklarımı yanlara açıp kendini arasına yerleştırdi. Suratlarımızı yakınlaştırken aynı zamanda ellerinden biri başımın yanına, duvara. Birini ise belime yerleştirmişti. Yüzünü bir tık daha yakınlaştırıp burunlarımızı çarpıştırınca istemsiz bi şekilde gözlerim kapandı. "Bu hallerinle çok tatlısın. Senden nasıl nefret etmemi bekliyorsun." Cümlesiyle gözlerimi tekrardan açtım. Gözlerimin içine bakıyordu. Bu pozisyonda daha fazla dayanamayıp yanımda duran kollarımı omzuna koydum ve hafif bir şekilde ittirdim. "Çok yakın olmadı mı ya. Hadi yine voleybol oynayalım, sıkılmıştım zaten." O da kendini benden uzaklaştırdı ve ayağa kalktı. Bende kalkınca hemen yanda duran topu aldı ve kucağıma doğru fırlattı. "Kaç?"

"15 yeter bence."

"Tamam o zaman Jisungie. 15 olan kazanır."

İkimiz de karşı karşıya geçip voleybol maçını başlatmıştık.

10 dakika sonra

"Hadi ama Jisung. Ben 14'üm. Kazanmama bu kadar kolay mı izin veriyorsun."

"Profesyonelsin amk. Hem bende iy-" lafım yarıda kalmıştı ki nefes alamamaya başlamıştım. Boğazımı tutarak öksürmeye başlayınca Minho'da endişelenmiş ve elindeki topu yana fırlatıp yanıma koşmuştu. Vücudum titriyordu, nefes alamıyordum ve öksürüklerimin arkası kesilmiyordu. Dizlerim beni daha fazla tutamayıp bırakmıştı. Yere düşünce Minho'da yanıma çökmüştü hemen. Kafamı dizine yerleştirip benle konuşmaya çalışıyordu. "Jisungie sakin ol. Astım krizi geçiriyorsun. İstemeden de kendine zarar veriyorsun. Ellerini boğazından çek ve sakin kalmaya çalış." Hemen elini pantolonumun ceplerine sokup astım spreyimi aramaya başladı. Aleti bulduğunda hemen çalkalayıp kapağını açarak dudaklarımın arasına yerleştirdi. Aynı zamanda stresten o da titriyordu. Aletten ilaç gelmeyince tekrardan salladı ve birkez daha sıkmayı denedi. "Sktir, bitmiş bu. Birilerini bulacağım sakin olmaya çalış." Kafamı dizlerinden ayırıp koşa koşa spor salonunun kapısına vurmaya başladı. "ARKADAŞIM KRİZ GEÇİRİYOR YARDIM EDİN. İLACI BİTMİŞ, NEFES ALAMIYOR." Can haliyle bağırıyordu. Bağırış sesleri bulanmaya başlamıştı. Göz kapaklarım kapanıyordu. Bi anda kapıdan sesler gelmeye başladı. "Çocuk tak şu maskeyi ve arkadaşının durumunu söyle." Bize yemek getiren görevli ablanın sesiydi bu. Kendimi ayık durmaya zorluyordum. "Abla adı Jisung, biz voleybol oynuyorduk. Arkadaşım da astım hastası. Bi anda yere yığıldı ama ilacı bitmiş. Nefes alamıyor." Sesi titriyordu Minho'nun. "Doktor Yeji, oksijen maskesi takılması lazım. Hemen getiriyorum." Siyah saçlı abla gidince başımda bize yemek getiren görevli abla ağzıma maske takıyordu. Aynı zamanda benle iletişime geçmeye çalışıyordu. "Bak Jisung, şuan kendini kasıyorsun. Kendini rahatlatman lazım. Şimdi derin derin nefes almaya çalış ve gözlerini sakın kapatma. Jisung, kendini sıkmaman lazım ama. Olmuyor. DOKTOR YUNA! İKİ TANE BEZ GETİRİN ACİL! ÇENESİNİ KASIYOR, HAYATI RİSK MEVCUT!"

"Getiriyorum bayan Yeji." Ağzımdaki maskeden nefes almama yardımcı olmama çalışıyorlardı fakat içinde olduğum durum ve titremem buna yardımcı olmuyordu. Yanındaki doktor başımda duran doktora iki tane bez uzatınca birini katlayıp ağzıma soktu. Çenemi kasmamı engellemeye çalışıyordu. Diğer bezle ise boğazımı yırttığım ellerimi bağlamıştı. "Sedyeye alın, hastaneye götürmemiz lazım. Bayan Yuna, hastaya sakinleştirici serum ve bir doz verebilir misiniz." Minho'da dahil iki hemşire beni kaldırıp sedyeye yatırmışlardı. Kolumda hissettiğim acı ile bunun ilaç olduğunu anladım. Gözlerimi daha fazla tutamıyordum. Minho bana ağlamaklı ve endişeli gözlerle bakarken göz kapaklarımın düşmesine izin vermiştim.

...

Spor Salonu | Minsung ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin