Kyrastal İmparatorluğu
"Bu Dünya'yı sadece tek bir imparatorluk yönetebilir, tek bir kişi başa geçebilir, tek bir kişi bütün herkesin korkulu rüyası olabilir. O ben olmak zorundayım ve bu yoldaki tek engelim Min İmparatorluğu. Diğer devletler benden ölesiye korkuyor ama o..." uşağı, Kral Kyu-bok'un bu sözlerinden sonra yaşanacakları az çok tahmin edebiliyordu.
"Kralım ne yapmayı düşünüyorsunuz?" Sormasa kellesi gideceğinin bilinci ile sordu uşak
"En sonki savaşımızdan olan esirler... Onları kullanacağız. Bütün esirleri buraya topla gerisini bana bırak."
"Peki efendim. İzninizle çekiliyorum." Eğilerek kralın odasından çıktı uşak.
Gideceği yer belli olmuştu, yerin altı. Farelerin bile zar zor yaşadığı, insanlara asla uygun olmayan yerlerde kalıyordu insanlar. Yaşamalarına yetecek kadar yiyecek veriliyordu ama yaşamalarına yettiği söylenemez çünkü daha iki gün önce açlıktan 12 kişi hayatını kaybetmişti.
Kralın huyları fazla garipti. Bir önceki krala kadar esirlere çok iyi bakılıyor, hatta bir yıl esir tutulanlara yetenek derlemesi yapılıp isteyenlere vatandaşlık veriliyordu. Eğer ihanet söz konusuysa idam edilirdi. Kral Kyu-bok ise ilk iş olarak eserlerin tutulduğu hapishaneleri yer altına aldırmış ve onlara insan muamelesi göstermemişti. Açlıktan on iki kişi öldü diye esirlerden isyan çıkmış ve isyan çıkaranlarla birlikte ailelerdeki en küçük bireyler en acı verici yollarla öldürülmüş ve öldürülmeyen esirler ise izlemek zorunda kalmıştı. Tam tamına üç yüz kırk yedi kişiyi öldürtmüştü. Bundan ise fazla zevk aldığını ve gelecek aya tekrarlanmasını söylemişti.
Kralın acıması yoktu, hırs gözünü boyamıştı. Bir sürü ölüm olacak gibi duruyordu...
Park İmparatorluğundan kalan kırk yedi kişi kralın karşısındaydı bir kişi hariç herkes kralın karşısında diz çökmüştü. Sarı saçlı o çocuk.
"Burayı kendi Krallığın sandın sanırım velet." Kral alaycı bir tonda hesap soruyordu.
"Hayır, öyle bir ihtimal de yok zaten. Bizim krallığımız cennetti burası ise cehennem."
"Cennet dediğin yer artık benim topraklarım kendine gel velet ve önümde eğil."
"Ben kardeşimi benden alan kişinin önünde eğilmem."
"Kendini ne sanıyorsun? Kaybedecek hala çok şeyin var farkında değil misin? Kardeşin gibi anneni ve babanı da mı elinden almalıyım?"
"Sen bir canavarsın..."
"Karşımda eğilmesini sağlayın." Diyerek nöbetçilere işaret verilmiş. Park Jimin o kadar direnmesine rağmen eğilmek zorunda kalmıştı.
Kral koltuğuna geçmiş ve salondaki herkesin duyması için sesini yükselterek konuşmuştu.
"Bu odadaki bütün esirler size ve ailenize bir şans tanıyorum. Tek bir şans, özgürlüğünüz için." Herkes pür dikkat kralı dinliyor olayın "ama"sını bekliyorlardı
"Ama bu özgürlüğü alacak kişilerin yetenekli olması gerekiyor değil mi? Herkes belli yarışmalardan geçecek buna göre sizi ve ailenizi özgür bırakacağız." Beklenen "ama" gelmişti.
Herkes korkmaya başlamıştı ama ellerinde olmayan bir nedenden umut da yeşeriyordu. Eski hayatlarındaki gibi özgür olmak, tekrar aileleri ile huzur içinde yaşamak istiyorlardı. Ne kadar korksalarda ellerinden geleni yapacaklardı yoksa ceza alacakları kesindi. Artık hiç kimse ailesini kaybetmek istemiyordu.
Demek ki kendi vatandaşını geride bırakacaktı insanlar. Buradaki herkes kazanamazdı, birileri kaybedecekti. Herkes o kişi olmamak için çabalayacaktı ama nafile belli bi kısım büyük kayıplar yaşayacağı kesindi. Onlara düşen ellerinden geleni yapmak, kendi aileleri için savaşmak ve olabildiğince çok kişiyi geride bırakmak olacaktı.
Ölüm kalım meselesi olacak anlaşılan...
*************
Yapılan "yarışma" denilen şeylerden sağ çıkan beş genç ve aileleri kalmış geriye kalan herkes ise öldürülmüştü. Vahşice fazla vahşice öldürülmüşlerdi...
"Park Jimin, Kim Seokjin, Bitgaram, Dae-Hyun, Bon-Hwa; sizler Min Krallığına ajan olarak gideceksiniz. Kral ile alakalı her şeyi öğreneceksiniz. Hem de her şeyi. Sadece kral ile bilgiler değil tanıdığı çevreden herkesin, kraliçenin tanıdığı herkesin ve prensin tanıdığı herkesin bilgilerini, günlük rutinlerini öğreneceksiniz. Her iki ayda bir ise bilgilendirme yapacaksınız."
"Peki bizim bundan çıkarımız ne?" Onlara bu kadar acı çektiren adamdan beklenecek bir şey yoktu ama gene de sordu Kim Seokjin
"Ailelerinizin az acı çektiğinden emin olacağım." Diyen kralın kahkahası duyuldu bu sözlerin arkasından. İğrenç bir kahkaha.
Ne diyebilirlerdi ki? O adam istese kellelerini şuracıkta alırdı. Kendilerinden önce aileleri geliyordu ya hem. Onlara bunu nasıl yaparlardı?
"Bu gece yola çıkacaksınız hepiniz hazırlanın." Kral son sözünü söyleyerek gitmiş, planının mükemmelliğini düşünüyordu ama hesaba katmadığı şeyler olacağını nereden bilebilirdi ki? İmkansız diyerek aklında geçen olaylara evren "imkansız diye bir şey yoktur." demek istedi belli ki.
Bende ilk bölümleri kısa yazma takıntısı var bilir misiniz? Bu bölüm üçüncü kişi ağızıydı ama diğer bölümler Jimin'in ağzından olacak.
Bu hikayenin fikri benim değildir. Bir povdur ama ben fice çeviriyorum. Povun sahibi dokanmayinbana 'dır
Ona da çok teşekkür ediyorumm💞
Sizleri seviyorum❤️
YOONMIN İLE KALINN💖💖
~Angel
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spy×King-Yoonmin
Fanfictionİnsanlar bazen aşık olmaması gerken kişilere aşık olur. Bu durumda sığınacağım bahane "Aşık olacağım kişiyi ben seçmiyorum." Olacak.