Oy ve YORUM lütfen meleklerim🤧
Gözlerimi rahatsız eden ışıkla birlikte hafif hafif gözlerimi aralamıştım.
Gördüğüm siyah tava- bi saniye... Ne tavan ne tavan?
Sanırım kellem ile pek anlaşamıyorum.
En son hatırladığım şey Prensin boynunda gördüğüm gümüş şeydi.
Dolabın aradığım anahtarı olma ihtimali fazlasıyla yüksekti. Ama bununla sonra ilgilenecektim.
Yavaş yavaş yattığım yerde doğrulmuş, ter içinde kaldığımın farkına varmıştım.
Kendimden iğrenir gibi hissetmiş, boynumu elimin tersi ve düzü ile silmiştim.
O an dikkatimi karşı koltuğa verince Prensin normalden koyu gözlerle beni izlediğini görmüştüm. Elim duraklamış, bakışlarımı ben de ona dikmiştim.
Gözleri boynumdan gözlerime tırmandığında sadece bakmıştı, bakmıştım.
Bir süre sonra gördüğüm tek şey git gide koyulaşan gözler değil, ruhuydu.
Ruhu mu güzeldi bakışları mı? Hangisine daha da çekiliyordum? Nasıl çekiliyordum? Niye çekiliyordum? Bana neler oluyordu?
İçimde hissettiğim his; beni arşa çıkarıyor, sanki tek muhtaç olduğum şey oymuş gibi düşüncelerime istila ediyordu.
Korkuyordum.
Ben bir romanda, hikayede veya hayal ürünü bir kurguda değildim.
Bu hisler sanki uçuk bir kurgudan fırlamış gibiydi. Sanki gerçek hislerdi, bi o kadar da hayal.
Gözleri, sonumuzla yarışır derecede koyuydu.
O, hala çok kararlı bir şekilde gözlerime bakıyordu ama ben dayanamamıştım. Gözlerini ilk kaçıran taraf olan ben, her konuda yaşaydığım korkaklığı burada da göstermiştim.
Gözlerimi kaçırmam ile o da kendine gelmiş gibi silkelenmişti.
"Bu iş garipleşmeye başladı. İki de bir bayılman tesadüf mü? Yoksa arkasında başka bir şey mi var?"
Böyle düşünmesini gayet normaldi. Ama hayır cidden her şey şans eseri üst üste gelmişti.
Prens Suga... Şüphelenmen gereken kısım kesinlikle benim sağlığım değil.
"Sanırım cidden bu aralar fazla şansızım. Sizin başınıza da dert oluyorum, affedin." Derken topuklarıma oturmuş, ellerimi dizlerimin üstüne koymuş bir halde hafif eğilmiştim.
Dediklerime cevap vermeden oturduğu yerden kalkarak yavaş yavaş bana doğru yaklaşmaya başlamıştı.
Her adımında terli olan vücudum daha da terlemiş, dizlerimdeki ellerimi sakinleşmek umudu ile yumruk yaparak sıkmıştım.
Gözlerimi asla ona çevirmiyor, başım eğik bir şekilde onun olduğu yerler hariç her yere bakıyordum.
En sonunda yanımda durmuş, yatağın kenarına oturarak bana yaklaşmıştı. Sonra ise elini kaldırıp alnıma sarmış, ateşimi ölçüyordu.
"Ateşin var Park. Bu iyi değil, Üşütmüşsün. Yanıyorsun."
"Sizce üşüttüğüm için mi yanıyorum?" Eli alnımdan düşmüş, bakışları gözlerime ani bir hızla çıkmıştı.
"Az önce üşütmemiş olmamama rağmen yanan ben gibi mi yanıyorsun?" Gözlerimi ona dikme sırası bendeydi.
Ağzımı açıp tam cevap verecekken tanımadığım biri "Prensim az önce bitkilerin karışımını hazırladım. Bir beze soğuk s-" Diyerek içeri dalmış, benim uyandığımı ve Prensle bu durumda olduğumu görünce lafını kendi kendine bölmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spy×King-Yoonmin
Fanfictionİnsanlar bazen aşık olmaması gerken kişilere aşık olur. Bu durumda sığınacağım bahane "Aşık olacağım kişiyi ben seçmiyorum." Olacak.