"Sakin ol Jiminie. Şu an kimseye ceza falan vermiyorum. Ağlama neden ağlıyorsun?" Prensin elleri ellerimden kurtulup yanaklarımı bulmuş göz yaşlarımı siliyordu.
Tabi o sildikçe sildiği göz yaşlarımı yerini yeni eklenenler dolduruyordu.
En sevmediğim huylarımdan biri her şeye ağlayabilecek olmam. Üstüme gelen en ufak bir şeyde aklımda onu büyütüp işin içinden çıkılmaz bir hale sokuyor, işleri daha da batırıyordum.
İşe yaramayacağını anlamış olacak ki gözyaşlarımı silmeyi bıraktı ve çenemden tutup göz göze gelmemizi sağladı.
"Ağlamanı gerektirecek hiçbir şey yok. Sadece uyaracağım, tamam mı? Yeter ki ağlama."
Hafif hafif kafamı sallayarak onu onaylamış, ağlamamdan dolayı boğuk çıkan sesimle sormuştum.
"Saat kaç?"
"Dokuz."
"Ne? Çok özür dilerim. Bir daha olmayacak. Üzgünüm." Diyerek yataktan kalkıp Prensin önünde eğilmiştim.
"Senin elinde değildi dert etme. Hızlı hazırlan kahvaltı edeceğiz."
"Sizin banyonuzu hazırlamayım mı?"
"Hayır gerek yok. Ben hallederim. Git hemen hazırlan."
"Peki Prensim." Diyerek çekilmiş koşarak odama girmiştim.
Hemen üstümü çıkarmış ve banyo yapmıştım. Banyonun ardından mandalina kokusunu kullanmış ve üstüme açık yeşil renginde hanbok geçirmiştim.
Saçlarımı havlu ile hızlıcana kuruttuktan sonra ellerim ile düzeltebildiğim kadar düzeltmiştim.
Prensin kapısına gelip iki kez tıklattıktan sonra "Gel" komutu ile içeri girmiş, karşımda özenle hazırlanmış ve sarı peruğunu takmış Prensi bulmuştum.
"Hazırsanız kahvaltıya inmeliyiz."
"Tabi, hadi gidelim."
Prens ile aşağı inmiş, büyük ihtimalle Kral ve Kraliçe için hazırlanıp toplanan masa Prens için tekrar kurulmuştu.
Prens yerine geçince ben de görmeyeceğini bilsem de eğilmiş ve geri gitmeye başlamıştım. Tabi devamı gelememişti.
"Nereye gidiyorsun?"
"Ben mi?" Sağ elimin işaret parmağını kendime doğrultarak sormuştum.
"Evet, sen Park Jimin. Yanıma gel."
Prensin yanına adımlayınca "Bir isteğiniz mı vardı?" Diye sormuş ve dikkatlice onu izlemiştim.
Teni süt beyazı, buna rağmen sarı peruk kullanıyordu. Kendi saç renginin tenine olan zıtlığındaki uyum mükemmeldi ama sarı da yakışmıyor diyemezdim.
"Evet, var. Benimle kahvaltı edeceksin Jimin. İstediğin yere otur ve sana servis getirsinler."
"Bana mı? Hayır, hayır ben içeride yap-"
"Hayır, Jimin yanımda kahvaltı yapacaksın. En son içeride yapacağın zaman ne güzel kahvaltı ettiğini gördük."
"Peki Prensim." Diyerek Prensin karşısına mahçup bir şekilde geçmiş, sadece yemeklere bakmıştım. Arkadaşıma bana servis aç demeyecektim.
Prens "Bon-Hwa, bir servis de Jimin'e açar mısın?" Diyerek Bon-Hwa'ya seslenmişti. Bon-Hwa bana göz kırpıp "Evlilik görüyorum" Bakışı atarak servis açmıştı.
Ona "saçma sapan düşünme" bakışlarımı yollayarak önüme dönmüştüm.
Birkaç şey yemiş, sonrasında canım istememişti. Prensin az yedin zorlamaları ile iki, üç lokma daha yiyip bırakmış ve Prensin odasına çıkmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spy×King-Yoonmin
Fanfictionİnsanlar bazen aşık olmaması gerken kişilere aşık olur. Bu durumda sığınacağım bahane "Aşık olacağım kişiyi ben seçmiyorum." Olacak.