Prens Suga ile aynı at arabasında sessiz sessiz gidiyorduk. Ne o konuşuyordu ne ben.
Açıkçası omuzumu tuttuğu an neye uğradığımı şaşırmıştım. Birkaç saniye gerçeklik algım kapanmıştı ama zaten onun beni yönlendirmesi ile araca girmiştim.
O anki heyecanla açlığımı bile unutmuştum ama şu an aklıma gelmişti.
Kendimi çok boş ve güçsüz hissediyordum. Ama mızmızlanmaya hakkım yoktu.
Zaten Kyrastal'da da çoğunlukla aç kalıyordum ama orada böyle hareket etmiyordum tabi.
Öğle yemeğine az kaldığını düşünsem kolay atlatabilirdim.
"Jimin, akşam yemeğine kadar dayanabilir misin?" Prensin sorusu ile içimde korku oluşmadı desem yalan olurdu.
"Neden ki?" Ona dönüp bir umut burada yeriz diye dua etmeye başladım.
"Her ne kadar bizim krallığımız olsa da orası daha fazla göçmen alan taraflar. Oralarda yemek tehlikeli olabilir. Akşam dönünce sen sabahki gibi söyle sana tekrar yemek çıkartsınlar." Dediği ile kafamı başka tarafa çevirmiş hafif hafif başımı salladım.
Akşam bir daha denerdim ama vereceklerini hiç sanmıyordum.
Buraya beş ajan olarak gelmiştik. Tek güveneceğimiz kişiler birbirimiz olmalıydık. Ama hayatta birilerine güvenebileceğini düşünen insanlar en salaklarıdır. Ben de öyleyim sanırım.
Bilgi öğrenmem gerekiyordu. Bunu yapmak istemiyordum ama annem ve babam orada bir umut beni bekliyorlardı.
"Prensim size bir şey sorabilir miyim?" Dediğim ile camdan dışarı bakan Prens bana dönüp "Tabi ki." Dedi.
"Programınız, her gün değişiyor mu, yoksa hep bu programda mı olacağız?"
Düşünür gibi kafasını hafif yukarı kaldırmış ve "Normalde bu kadar hareketli bir programım yok. Genellikle Sarayda babam ile birlikteyim. Babamdan sonra geçecek kişi ben olduğum için öğrenmem gereken her şeyi öğrenmeye çalışıyorum. Yani ne yaptığımın bir programı yok ama genellikle Saraydayım." Diyerek beni yanıtlamıştı.
Kafamı hafif hafif sallayarak cevap vermiştim. O da tekrar dışarı dönmüştü.
Yani genellikle Sarayda olacaktım. Bu benim işime gelirdi. Ne kadar Sarayda kalırsam o kadar kârlıydım.
Yaklaşık geçen bir saatlik ve sessiz yoldan sonra varacağımız yere yaklaşmış olacağız ki arabayı süren kişi "Prensim gelmek üzereyiz." Demişti.
Bir beş dakika sonra da durunca geldiğimizi anlamıştım. Kapıyı görevli açınca önce Prens inmişti. İndikten sonra ise elini tutmam için bana uzatmıştı.
Prens ne yapmaya çalışıyordu? O bir Prensti ben ise onun kölesiydim ama o bana karşı fazla fazla nazikti.
Görevlinin şaşkın bakışları altında Prensi mahçup etmemek için elini tutarak inmiştim.
Prens görevliye dönerek "Sen burada bekle. İki, üç saate geri geliriz." Dediğinde yürümeye başlamıştı. Ben de onun arkasında tabi ki.
Buraya gelmemizin amacı listeye göre buradaki satıcıların sattığı ürünlerin kaliteli olup olmadığına bakmaktı.
Tabi ki biz denemeyecektik.
İyicene kalabalıklaşan ortam ile burasının merkez olduğunu anladım.
Burada bir sürü satıcı; meyve, sebze, süt ürünleri, deniz ürünleri, takılar, kıyafetler... Bir sürü şey vardı evet. Hem de o kadar fazla şey ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spy×King-Yoonmin
Fanfictionİnsanlar bazen aşık olmaması gerken kişilere aşık olur. Bu durumda sığınacağım bahane "Aşık olacağım kişiyi ben seçmiyorum." Olacak.