Miraç'ı gözden kaçırıyor olduğumu fark etmeden arkadaki yere yakın arabanın toparlanıp üzerime kırdığını gördüm. Yoldan çıkarmayı başaramadığımızdan dolayı araçtakiler epey öfkeli bir halde resmen bize çarpmak pahasına hız arttırıyorlardı. Üzerime üzerime sürdüklerinden dolayı at tedirgin olup yana doğru kırınca bir ara sokağa sapmak zorunda kaldım. Ama yolumuzun üstünde çatıları yere kadar inen dükkânlarla dolu daracık bir alan ve oradaki taburelere oturmuş bir sürü insan vardı. Beyaz beyaz elbiselerle sağa sola kurulmuş turistler bizi görünce çığlık çığlığa duvara yapıştılar ama at dümdüz ilerlese bile ben, üstünde seke seke gittiğim için sağa sola çarpmaktan kendimi alamadım. At bir taburenin üstünden atlayarak geçmek isteyince bende havalandım. G*tüm bir havalandı, pir havalandı. Geri düşerken atı tutturamadım ve sağa doğru eğildim. Götüm sağdaki bir kadına çarpıp onun yüzünü duvara gömdü ve burnunu dümdüz etti. "Özür dilerim!" diye bağırarak kendimi atın üstüne geri çekmeye çalıştığımda da bu kez at bir daha zıplayarak beni sola doğru düşürür gibi oldu ve g*tüm bu kez de bir çocuğa çarparak onu dükkânın açık kapısından öte tarafa kadar uçurdu.
"Çocuğa ambulans çağırın!" deyip kendimi zoraki toparladım ama bu sürede atın yelelerini çekiştirip durduğum için at kişneye kişneye sarsılıyordu.
Ara sokaktan çıktığımızda bir güneşi görmüşüm gibi görüşüm aydınlandı. Etrafa bakıp yeniden nasıl yola çıkacağımı çözmeye çalıştım. Tam o sırada önümüze çıkan çiçekçi tezgahına çarpıp yerde yuvarlandık ve şaşırtıcı şekilde at beni değil ben atı ezdim geçtim.
At bir yerde kıvrandı gibi oldu ama benden önce toparlandı. Başımızdan aşağı yağan güllerin, çiçeklerin içinde romantik bir an yaşamak üzereyken at bir anda kıçını bana dönüp tepiverdi beni. İki metre öteye yuvarlandım ve karnımdaki sızıyla zoraki ayaklandım.
Yoldaşım bildiğim at resmen bana ihanet etmişti. Kıs kıs gülüp seke seke uzaklaşmaya başladığında çiçekçinin sepetindeki urganı görür gibi oldum da hemen kaptım.
Bir kovboy edasıyla havada çevire çevire salladım ve sonunda ata doğru savurdum atı boynundan yakalamayı başarınca hemen kendime çektim.
İnat edip başındaki ipi ısırmayı başardı ve bir anda ipi çekti. Onun gücüne hazırlıksız yakalandığım için öne doğru savruldum. Yere kapaklanmama rağmen ipi bırakmamıştım ve at bunu görünce aniden yola doğru koşmaya başladı. Göbeğim ve memelerim asfalt zeminle buluşana kadar çığlık çığlığa haykırdım. Üstümdeki elbisenin boydan boya yırtıldığına emindim ve yıllarca besleyip dikelttiğim çiçeklerimde resmen sündürülüyordu.
Toparlanamadığım için atın keyfi sefasını sürüp beni bir köşe fırlatmasını bekledim. Öyle de oldu. Yola hala pek yakın değilken aniden bir dönüş yapmasıyla yeryüzünde yarım bir halka çizdim ve bir dükkâna doğru savruldum. Merakla kapıya çıkan insanlar olmasa cama gömülüp ölebilirdim ama neyse ki onların üstüne düşmüştüm.
Yerde epey bir cebelleştikten sonra bu kadar yeri öpmemin bugünlük yeteceğine inanarak doğruldum. Kenarı bir köşeye oturmuş, keyif çatan atı görünce silkelenip üstüne yürüdüm ve urganından tuttuğum gibi tepesine atladım. Ben üstüne çıkar çıkmaz at tepinmeye başladı ama bundan sonra nafileydi.
Kalkıp bir döndü, evrildi çevrildi ama bir yere varamadan tekrar yelelerini çekiştirip "Bana bak şırfıntı, o cilveleştiğin adamları üstüne salarım, beni tependen atmak neymiş görürsün ha!" deyip bir de tehdit ettim.
Sonunda atı yola koyduğumda Miraç'ın ve peşindeki casusların çoktan gözden kaybolduğunu fark ettim. Hemen yola fırladım ve onlar görene dek durmadım.
İleride Miraç'ın arabasını kıstırmak üzere olduklarını görünce dörtnala sürdüm atı. İki yanına geçmiş araçları gören Miraç hızlanmaya çalışıyordu ancak iki şeritli yola üç araç birden girdikleri için karşıdan gelenler korna çalıp duruyordu. Kim öldü kim kaldı umursamayan casuslar Miraç'ı daha da kıstırınca ayakkabımı çıkardığım gibi yanlarına koştum. Yeterince yaklaştığım vakit topuklu ayakkabımın sivri köşesine arka cama geçirip orayı paramparça ettim. Aniden yere yakın olan arabanın hızı azaldı. Benim gelmemle şaşırmış olmalılardı.
Arkadaki adam sürücüyü her ne için uyardıysa iki casus aracısının sürücüsü beni kıstırmak için hızlarını düşürüp Miraç'ı rahat bıraktı. Başımı kaldırınca dikiz aynasından Miraç'la göz göze geldim ama o sanırım kendimi onun için feda ediyor olduğumu hala anlamamıştı.
Neyse anlatırdık ever Allah.
Öndeki adamlardan birinin telefonla konuştuğunu görünce ona yanaştım. "Efendim, karakoldaki kadın peşimize düştü. Onu ortadan kaldı... Allah! Kadın beni kaldırdı!" diye bir nida attı adam. Telefonla kimle konuşuyordu bilmiyorum ama ilkokul bebesi gibi beni şikâyet etmesi hiç hoş bir davranış değildi. Adamı arabadan alıp sağa doğru fırlatınca beni diğer yandan sıkıştırmaya çalışan transporterın açık kapısından içeri girdi.
Ucuz yırtmıştı velet.
Bu seferde solumdaki aracın arka koltuğundan bana vurmaya çalışan adama bir tekme attım. Suratına denk geldiğinden başta bir afalladı. Sonra uzanıp beni yakalamaya çalıştı. Camdan dışarı çıkmış bir halde elindeki uzun sopayla bana vuruyordu.
Yemezler gülüm.
Sopayı kaptığım gibi adamı dışarı çektim. Yanındaki her kimse onu bacaklarından tutarak düşmekten kurtardı ama adamın üst gövdesi resmen aracın dışında sallanıyordu. Elimdeki sopayla sırtına sırtına vurdum. "Ah uh!" diyen adam millete çok kötü bir mesaj veriyordu ama kendi namusu beni hiç ilgilendirmezdi.
Adamı döve döve bayılttıktan sonra biri onu içeri aldı. Tam o sırada da sağımdaki kapısı açık transporterın içinden bana bir şeyler fırlatılmaya başlandı. Kafama gözüme geldiği için canım epeyce yandığından küfürler savurup durdum. Öyle bir bağırdım ki içerideki adamlar bir şeyler atmayı bırakıp korkuyla suratıma baktı.
"Sizin o attığınız ayacağın bağcıklarını sizin t**aklarına bağlar, sıkıştırır. Sonra koparttığım gibi sallandıra sallandıra fener alayı ateşinde yakar, küllerini hamur edip açma yapar, sonra o hamurları size yediririm. Tahinli pidelerin içine sizin o kaşık kadar suratınızı koyar eze eze yerim. Bıyıklarınızı tek tek yolar sonra g*tünüze Japon yapıştırıcısıyla yatırır, sütüne ağda yaparım. Etlerinizi parça parça koparıp baklava dilimleri arasına koyar, kıymalı baklava diye satarım. Cacığıma hıyar olsun diye ç*klerinizi koparır tek tek doğrarım uleyn!"
Sözüm üzerine bir yutkunma refleksi görür gibi oldum. Ardında da sağdaki aracın kapısı suratıma kapatıldı ve aracın hızı aniden arttı.
Korkutmuştum herhalde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyvah! Son Çarem
Humor30 yaşına gelmiş, kiloları ile barışık olan evde kalmış kızımız, kaderin kırmızı ipini görebilme yeteneği ile sonunda kaderindeki eşine ulaşır. Boylu poslu, yakışıklı mı yakışıklı, bir de üstüne zengin ve centilmen olan koca adayı tamamen kursuzdur...