Bölüm 14: Nikah Dairesi yerin yedi kat dibi / Kısım 2

32 2 0
                                    

"Ne demek terk ediyorum? Terk edeceğin adamın peşinden niye atladın aşağıya o zaman?"

"O senin sahte olduğunu öğrenmeden önceydi!"

"Sen, ben Miraç'ım diye mi peşimde dolanıyordun?" diye sorunca dönüp bir göğsüne vurdum. "Ya Miraç olsan ne olmasan ne? Sen beni taşıyabilecek adam mısın?" dedim. Sonuçta hep ben onu taşıyacak değildim. "Kaslarım sahte diye yenisini yapamayacak değilim Gülnaz."

"Ne?" diye böğürdüm. "O da mı sahte? Nasıl sahte? Nasıl sahte olabilir ya?" deyince Miraç üstündeki yırtık pırtık gömleğin düğmelerini açıp çıplak tenini bana gösterdi. Sonra da onun basit bir şekilde nasıl içeriye çöktüğünü.

Demek bu yüzden bana kuş gibi geliyordu bu adam. Bende kendimi Hulk sanmıştım.

"İnanmıyorum ya! Kaslı da değilmişsin sen! Zaten benim tek bacağımı kaldıramayan bu güçsüz kollardan anlamalıydım ya of!" Of kine başım of. Ben resmen karıncayı deve sanmışım daha haberim yokmuş ya.

"Vaz mı geçtin benden?" dedi üzgün üzgün.

"Ya zengin değilsin, işin yok gücün yok, kaslarında hep sahte! Hadi malı mülkü boyu posu geçtim, karakterin de b*k gibi senin ya! Çapkınlıktan gözün önünü görmüyor, adımı bile ölmek üzereyken öğrendin. Dönüp suratıma bakmadın bile! Karı kız peşinde dolanıp durdun. Ya ben seni kusursuz erkek diye bağrıma basacaktım sen bayağı Çin malının da sahtesi çıktın be! Boyun posunda kesin gizli topuktan dolayı uzundur senin!" deyip başının üstüne vurarak onu yere çakmaya çalıştım. İlk vuruşumda "Bir dur!" dese de ikinci vuruşumda galiba yanlışlıkla beynini burnundan akıtmıştım.

"Tamam, boyum 1,90 değil ama vallahi 1,89'um... Hem... Bekle bir, açıklayacağım. Hem sen... Hani bana âşıktın, sırf parama mı kandın ha?" deyince "Kes be!" diye bağırıp saçından çektim.

Ya çekmez olaydım.

Saçı da perukmuş.

"Ya sen kelsin!" diye kendi kulaklarımı bile acıtacak şekilde bağırınca etrafımdaki herkes kulaklarını kapadı. "Doksan atmış doksan bedenimle senin gibi kele mi bakarım ben be! Fakir fukara mı doyuracağım ben? Kelleri körleri mi yağlayacağım, ağırlayacağım. Her ne haltsa! Tüm paramı on yıldızlı otelde yedim, mahpuslara girdim. Ay sen bir de beni karakollarda süründürdün ya! Ülke değiştirdim, kaçak yollarla otellere sızacağım diye nerelerden atladım. Ya ben bir de arada at sürdüm, beni at tepti. Ya sen bana iki günde neler çektirdin! Allah belanı versin keltoş!" diye bağırıp peruğu yere attım. Çok kaliteli bir peruktu ama şimdi konumuz bu değildi. Göbeğimi hoplata hoplata- araya doksan altmış doksandaki altmışı sıkıştırmasam biraz daha inandırıcı olabilirdim- arkamı dönüp ambulansa doğru ilerlediğimde oradaki görevlilerden biri beni içeriye çağırdı. Sonuçta yedinci kattan kucağımda bir kelle yere çakılmıştım ve İtalya yolları benim gibi bir füzeye alışkın olmadığı için muayene olmamda fayda vardı.

"Gülnaz!" diye bağırıp peşimden geldi. Bir anda sesi çok güzel geldiği için durdum ama sonra kokoş teyzeler gibi "Ay canım bir dur!" falan derse bu kez dilini kökünden söker eline verirdim. Bari sesi gerçek olsaydı.

Acaba bu gerçekten erkek mi? Bir yoklamak lazım.

"Benim için kendini feda ettin." diyerek arkamdan bana yanaştı. Eğer donundaki ıslaklığı hissetmesem çok baştan çıkarıcı gelebilirdi bu yanaşması ama adam resmen altına işemişti ve bu şu an hiçte güzel bir detay değildi.

"Benim peşimde o kadar koştuğun yetmedi bir de beni İtalyan mafyaların elinden kurtaracağım diye ölüme yürüdün." Arkadan sarhoş eden o güzelim sesiyle ellerini belime, oradan da karnıma dolayarak bana sarıldı. Daha çok sarılmaya çalıştı çünkü elleri kavuşmadı. Adamın kolu bile beni çevreleyecek kadar uzun değildi ve çaktırmamaya çalışarak resmen kendini bana dayıyor, ellerini kavuşturacağım diye uğraşıyordu.

"Miraç çok affedersin ama bir osursam buradan Yunan adalarına kadar suçarsın, sen beni ne edeceksin Allah aşkına!" diyerek ellerini üstümden çektim. Arkamı dönüp bakınca peruğu kafasına takmadığından dolayı kel kalan başıyla iki saniye bir bakıştık ve dayanamadım. Avucuma tükürdüğüm gibi keline bir tane şaplattım. Tabi boyum yetmediği için sendelemiş ve Miraç'ın üstüne doğru yalpalamıştım ama o şaplağın tadına da bir bakmıştım.

"Dön de g*tüne de vurayım, gözüm kalmıştı. Bir helallik istemeden terk etmeyeyim seni."

"Gülnaz!" diye uyararak kollarımdan tuttu ve elimi oraya atmama izin vermezse çok yanlış yerlerden uzanmaya çalışacak, İtalya'yı günaha sokacaktım. "Allah aşkına bir tur atıp vereyim." dediğimde iki saniyeliğine donakaldı. Elim o sırada yanlış bir yere çarpmak üzereydi.

"Bir sus kadın ya, olay çok yanlış yerlere gidiyor."

"Yanlış olan sensin, sen. Ben Miraç'ı istiyorum."

"Boş ver Miraç'ı, sana Ebubekir Sıddık yeter."

Hass*ktir. "Hayır ya." dedim hemencecik. "Hayır, ben bunu kendime yapamam."

Ebubekir... Artık Miraç değildi maalesef... Ebubekir beni kendine çekip yapabildiği kadarıyla sıkı sıkı sarıldı. "Bu sefer de ben bırakmıyorum." deyip başımın üstüne bir öpücük kondurdu. İtalya sokaklarında sarmaş dolaş bir çift çok romantik gelebilirdi, eğer normal şartlarda olsaydık ama şu an ben yaşlı bir kadın kılığında o ise altına işemiş bir çocuktan farksız duruyordu.

Araya sidik kokusu girmese moda girecektim ama tüm dengem şaşıyordu.

"Ebubekir." dedim usulca. "Bırak."

"Bırakmıyorum."

"Bırak. Zengin ol ve geri gel. Yoksa bu kırmızı ipi keser atar, bir daha da yüzüne bakmam."

"Hangi ip?" dedi ama yanıt alamadı. "Her neyse kesme." dedi hemen sonra. "Çünkü ben zenginim."

"Vallahi mi?" diyerek başımı kaldırdım hemen. Sonuçta para kalbin aynasıydı ve vakit nakitti. Damlaya damlaya zengin koca bulurdu ve eteklerim dolar çalıyordu. "Vallahi." dedi tatlı tatlı. Ay ne kadar da yakışıklıydı. Keli de ne güzeldi, adeta dünyama güneş olmuştu.

"Gerçekten hayrına kendimi yedinci kattan atacağıma inanmadın herhalde, değil mi?"

"Senin hamurunda biraz sıkıntı var. O yüzden biraz şüpheliyim."

"Kızım iki İtalyan bacağı gördüm diye donu dolağı ortada bırakacak değilim herhalde." deyince yaptığı çapkınlıklar aklıma geliverdi ve dizimi kaldırdığım gibi bacak arasına vurdum.

"Ayh!" diye bir nidayla elini üstümden çektiği gibi iki büklüm oldu ve "Gülnaz, ne yapıyorsun gözünü sevdiğim." diyerek başını omzuma yasladı. İki büklüm duruyor ve bacaklarını birbirine sürtüyordu.

"Peşimde sürün zengin kel." dedim hemen. "Sürün de seni nikâhıma alayım."

Eyvah! Son ÇaremHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin