"Allah aşkına beni de kurtar gülüm." dedim Miraç'a.
"En son sen beni kurtarmaya gelmiyor muydun ya?
"Öyle ama olsun, sende beni kurtar. Evlilikte her şey ortaktır."
Gözlerini devirip üzerindeki ipleri çözmeye çalıştı.
"Bu sefer bakarız demedin?" deyip bir nabız yokladım.
"Bakarız, tamam mı bakarız!"
Omuzlarımı silktim hemen. "Eh, o zaman g*tümü de açayım, bakar mısın?"
"Bakarı... Lan! Devrelerimle oynama bak benim."
"Başka şeylerle oynayacağım, merak etme." deyip bileğimdeki bağları çözmeye çalıştım ama galiba Miraç bu lafımı da ters anlamış ve bana kötü kötü bakmıştı. Aman, çok alıngan bu da.
Ellerimle sıkı sıkı bağladıkları halatları çözemeye çalıştım ama gram oynamadı. "Nasıl bağlamışlarsa her yerimden et fışkırıyor. Resmen fazlalıklarım kangren olup kopacaklar."
"İyi işte, etlerin koparsa aradan çıkar bizi de kurtarırsın."
Miraç'a ters ters baktım. Kiloma laf ederse bende ona laf edecek bir şey bulurdum ve bu hiç hoş olmazdı. Çünkü çok alıngan gibi duruyordu.
Mesela bacağını iki yana han gibi açmış, ellerini arkasına bağlamış, kalçasını da sandalyenin ucuna doğru itmişti. Üstü başı dağınıktı, beyaz gömleğinin yakası karnına dek açıktı ve oradan kaslarını görebiliyordum. Saçları havalı bir şekilde alnına dökülmüştü ve buradan bal dudakları da pek öpülesiydi.
Bir dakika benim onda kusur bulmam gerekiyordu, övmem değil.
"Senin de saçına aklar düşmüş." dedim hemen. "Arkadan arkadan beyazlamaya başlamış. Artık sen bir dedesin."
"İnşallah canım, o günleri de gördüm sonunda."
Ha Miraç'ın demek dede olası vardı. Eh, tez vakitte evlenirsek bir an önce torun görsün diye çocukları etle kemikle beslerdim ben.
Hem... O dedeyse ben de şu an teyze kılığındaydım. Harika bir uyum yakalamıştık yine Allah kahretmesin.
"Kim?" diyen bir sesle bir anda otel odasının kapısı açıldı ve içeriye iki tane biri gri, diğeri siyah saçlı iki tane orta yaşının sonunda adam girdi. İkisi de takım elbiseliydi ve birinin elinde benim bastonum vardı. Onu en son uçakta unuttuğumu sanıyordum ama galiba bir arada bir derede yanıma almıştım.
Keşke düşürmeseydim. Ne güzel adam döverdim onunla.
"Bu kadın mı?" dedi gri saçlı adam, dudağındaki sigaradan derin bir nefes alıp gerisini odaya fırlattı. "Simge'yi bu mu pataklamış?"
"Evet efendim. Miraç Bey'in kaçırılmasına engel olmak için beş adamımızı daha etkisiz hale getirdi."
Gri saçlı adam başını usul usul salladı. "İyi, maharetliymiş. Hiç beklemezdim." deyip bana doğru adımladı. İstemsizce gerildim. "Söyle bakalım teyze." dedi yanıma gelirken. "Estağfurullah amca, bacım desen yeter."
Adam güldü yarım ağız. "Sen kime çalışıyorsun?" dedi hemen. "İtalyanlardan seni tanıyan çıkmamış, nerenin casususun?"
Gözlerim usul usul Miraç'a kaydı. O da şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Miraç'ta benim beş artı bir casusu alt etmemden dolayı biraz şoka uğramıştı.
"Az uz demedim, casus oldum ama hep sevdiğim uğruna."
"Lo'ven Har'a mı çalışıyorsun?" dedi adam lafı başka bir yerinden anlayarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyvah! Son Çarem
Humor30 yaşına gelmiş, kiloları ile barışık olan evde kalmış kızımız, kaderin kırmızı ipini görebilme yeteneği ile sonunda kaderindeki eşine ulaşır. Boylu poslu, yakışıklı mı yakışıklı, bir de üstüne zengin ve centilmen olan koca adayı tamamen kursuzdur...