Bölüm 9: Yaşlı ve Öfkeli / Kısım 1

32 3 0
                                    

Havaalanına kadar adamları takip etmeyi başarmıştım ama içeriye girer girmez onları kaybetmiştim. Kalabalık insan topluluğu gök görmedik gibi her hareketimde hoplayan memelerime bakıp bakıp sabır çekiyordu.

Gözüme kestirdiğim bir noktaya gidip etraftaki insanlara süzmeye başladım. Miraç'ı göremesem bile adamların yüzlerini artık tanıyordum, mutlaka birinden birini yakalardım.

"Kızım ayıp değil mi?" diyen bir sesle sağıma döndüm. Yaşlı bir teyze tuhaf bir Türkçe'yle bana konuşuyordu. Gözlerini memelerime dikmiş, surat asmıştı.

"Ne ayıbı, hayırdır?"

"Kızım her şeyin ortada!" dedi besbelli bir şey anlatır gibi. "Yok kız o her şeyim değil, on katını aşağıda saklıyorum." deyiverdim.

Kadın bir tövbe çekti de oradan Müslüman olduğunu anladım. Değilse beyaz, bakımlı saçları ve güzel bir fistanı vardı. Kolları ve bacakları açıktı. Yazlık yerlerde çokça tercih edilen bos bol çiçekli elbiselerden giyiyordu. Omuzlarını örten beyaz bir şal vardı ve hasır şapkasını da eksik etmemişti. Elinde bastonu olmasına rağmen dik duruyor ve hiç de yerli teyzelere benzemiyordu. Açık saçları benden bakımlıydı.

"Var diye ortaya mı sermen lazım kızım? Kapatsana üstünü." dedi ama herhalde ağzımın yüzünün morardığını görmüyordu. "Hiç sorma teyzem. Kocam dövdü ondan kaçıyorum, üstümü başımı da o yırttı." dedim bende.

Bir anda şaşırıp ilgiyle yanıma yanaşınca boyunun da benden uzun olduğunu fark ettim. Bu nasıl teyzeydi be?

"Ah, çok üzüldüm. O yüzden böylesin demek. Eee, nereye gideceksin?"

"Uçak bileti aldım, Büron Oteli'nden de yer ayırdım. Oraya kaçıyorum."

Kadın bir duraksadı. "Nasıl yani? İtalya'ya mı gidiyorsun?" diye sordu. Hızla dönüp kadına bakındım.

"İtalya mı?"

"Evet."

Demek Simge cadısı gerçekten de İtalyan casusuydu ha! "Nereden bildin?" dedim hemen şüpheyle.

"Canım." deyip güldü. "İtalyalı olup Büron Oteli bilmeyen mi var? Orası en lüks otel, çok yüksek bir kayanın tepesinde, denize sıfır bir sahili var orasının. Ama... Senin oralara kadar gitmene şaşırdım. Ondan sormuştum."

Önce bir övgüyle anlattı, sonra da beni beğenmeyip ters ters baktı. Tabii elin İtalya'sındaki on yıldızlı otellerle benim dış görünüşüm hiç uyuşmuyordu. Ama teyze İtalyalı olmalı ki pek bir havalıydı. "Temizlikçi olacağım oraya, ondan gidiyorum." dedim ama galiba İtalyan temizlikçilerle bile yarışamıyordum ki inanmadı.

"İyi, öyle olsun. Ama şu üstünü bir kapatsaydın. Açık açık gitme kızım." dedi. Kimler nerelerini açıyordu ama kadın benimkilere takmıştı. Gerçi Miraç, kocam olarak takılmazsa elin teyzesi takılırdı işte.

"Üstüme bir şey almamışım." dediğimde kadın valizinden bir parça çıkartıp vermeyi teklif etti. Gözlerimi devirip tekrar casusları aramaya başladığımda onları kontrolden geçilen yerde elinde çantalarla gördüm. Sanırım onlar biletini çoktan almıştı ve İtalya uçağına doğru yola koyuluyorlardı. Ne yapsam, ne yapsam diye düşünmeye başladım. Ne yanımda kimliğim kalmıştı ne de İtalya'ya gidecek pasaportumla param vardı. Üzgün üzgün etrafa bakarken yanımdaki kadın otuz iki diş sırıtıp çantasında benim bedenime uygun bir hırka olduğunu söyledi. Bir an kadının pasparlak dişlerine bakıp kaldım, sonra da yanındaki minik valize.

"Olur teyze." dedim hemen. "Lavaboya gidelim mi, orada üstüme çekeyim."

Yaşlı kadına yardım ediyormuşum gibi onu lavabolara çekip içerideki kadınlar çıkana kadar onu oyaladım da oyaladım. Ellerimi yıkadım, ayaklarımı temizledim. Saçımı topladım. Ceket dar geldi deyip çıkardım. Ayağıma uzattığı terlik küçük geldi attım, derken lavaboda baş başa kaldık.

Ellerimi alkış tutar gibi çırpıp birbirine sürttüm. "Sonunda!" deyip kadına doğru yürümeye başladım. Kadın bir üstüne düşen gölgeyle şaşaladı, sonra da "O da mı olmadı? Kızım sen de hep yemişsin yahu!" deyişine sinsi sinsi baktım.

"Şimdide seni yiyeceğim teyzeciğim."

Kadını tuttuğum gibi kabine soktum ve çantayı da yamacıma çekip kapıyı kapadım. İtalyanların geneli kung fu biliyor olmalı ki kadınla epey bir cebelleştikten sonra onu bayıltmayı başardım ama kadın kollarıma yığılırken bir de yere patır kütür bir şey düştü. Telefonu düştü herhalde deyip umursamadım ve kadının üstünde ne var ne yok çıkarıp kendim giydim. Valizinde üstümü tamamen kapatıp beni yaşlı gösterecek bir şeyler daha ararken bir de altmış yaşına geldiğinden dökülmüş beyaz saçlarını düzeltsin diye aldığı beyaz takma saçları bulunca onları kendi saçımın aralarına sıkıştırdım. Şapka ve gözlüğü de aldıktan sonra kadına başka bir kıyafeti örtüp kabinden çıktım. Çıkarken ayağıma takılan şeyle bir an için duraksadım. Kadın yaşını belli etmiyor gibiydi ama şu an ayağıma takılan takma dişi görüntünün bir aldatmaca olduğunu epey belli ediyordu. Madem yaşlı kadın kılığına giriyorum, dişlerim de gerçekçi olsun dedim ve takma dişi de ağzıma atıp bastonumla tuvaletten çıktım. Bastonun boyu çok yüksek olduğundan onu kısaltıp g*tümü yükselte yükselte yaşlı teyzeler gibi yürüdüm ve İtalya'ya giden bir biletim olduğunu görüp saatini erkene çekmeye çalıştım.

Görünen o ki teyze bayağı zengindi ve ben ne olduğunu bilmediğim bir kâğıdı uzatarak uçak saatimi Miraç'ınkiyle aynı olduğunu düşündüğüm bir boşluğa çektim.

Sadece kırk beş dakika sonra kalkan uçağa koştura koştura –ki yaşlı koşuşum olduğundan epey topallıyordum- gittim ve hostesleri ittire ittire uçağa bindim. İkinci kez Miraç yüzünden uçağa biniyordum ve bu kez Türkiye sınırları içinde bir yere bile gitmiyordum. Elin İtalyalarında ölüp kalmamayı umarak besmeleyle içeri girince ağzımdaki takma diş bir oynayıp elime düştü. Hosteslerin öğürmeleri eşliğinde dişi ağzıma geri takıp içeriye girdim. Girer girmez de koltukların arasında dikilen Miraç'ı kaçıran deyyusları gördüm.

"A*mmınıza koyacağım,durun siz." deyip içeriye adımladım ama hostes biletimin diğer taraftan, yanifakir kesimden olduğunu söyleyince cinnet geçirdim. 

Eyvah! Son ÇaremHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin