Atladığım ilk otobüsle eve gidip, küçük valizime elime ne geçtiyse doldurdum. Yaklaşık bir ay yetecek kıyafetleri karman çorman bir şekilde valize tıkıp en acilinden uçak bileti aldım. Miraç'ın hangi otelde ne diye kalacağını bilmiyordum, bu yüzden onu gözden kaçırmamam gerekiyordu.
Ki aslında en büyük sorunda buydu; Miraç asla normal bir otelde kalmazdı ve benim beş yıldızlı otellere harcayacak param da yoktu.
"Aman!" diye bir nidayla elimdeki tüm kartları alıp cüzdanıma attım ve evden çıktım.
Havaalanında Miraç'ın bindiği uçağı yakalayabilmiş ancak ekonomi sınıfından yer ayırabilmiştim. Uçak yolculuğum, ilk defa uçağa binmenin heyecanı ile bir hayli stresli geçmişti; arka koltukta oturan küçük çocuğun tepemden atlayıp büyük göğüslerime saldırması yüzünden çocuk katili olma serüvenimi zorlukla atlatmış, dakika başı türbülans deyip koltuğuma tekme atan yaşlı amca ve küçük torunu ile şirinlerin şarkısını bağıra bağıra söylemek zorunda kalmış, sağımda oturan gotik kızın yüksek sesle dinlediği müziğe rağmen omzumda uyuyakalıp rüyasındaki korkunç fantezilerine ortak olmak zorunda kalmıştım. Yani kocamı elletmeyeceğim derken liseli bir kız tarafından bayağı bir ellenmiştim ama hala tertemizdim.
Ha birde ilk defa uçağa binmemle birlikte iki gündür içimde tuttuğum büyük boy hamburgerleri tek seferde çıkarmayı başarmıştım. Sorun şuydu ki, biraz fazla yemiş olmamdan ötürü hem gotik kızın hem de solumdaki genç kadının çantasını b*k yeşili kusmuk ile doldurmuş, üstüne birde kusarken üç defa osurmuştum. Evet, üç defa...
Osurmuştum.
Ama ağzım açılınca popomu tutamıyor olmam benden değil, ceza olsun diye beni bir hafta balkonda yatıran annemin suçuydu.
Sonunda tüm bu badireleri atlatıp uçaktan indiğimde, kıyafetlerime sinen iğrenç kokunun dağılması için rüzgârlı alana çıktım. Miraç'ı ileride, valizlerini taşıyan bir adamın yanında telefonla konuştuğunu görünce ona doğru ilerledim. Etrafımdaki kuvvetli rüzgâr nedeniyle saçlarım havalanıyor, beyaz elbisemin etekleri uçuşuyor ve büyük ihtimalle Marilyn Monroe mezarında çatlıyordu.. Havalı göründüğümden emin bir halde topuklularım üzerinde özgüvenle yürüdüm. Ona doğru ilerlediğimden dolayı Miraç'ın beni fark etmemesi imkânsızdı bu yüzden biraz sonra başını benden tarafa çevirdi. Tek eli telefonda bir şeyler konuşurken bir anlığına bir duraksadı, ilk kez göz göze geldik.
Saçlarımı havalı bir şekilde savurup sanki onunla ilgilenmiyormuş gibi etrafıma bakındım ama elbette ki üzerimden ayrılmamış gözlerinin heyecanını da yaşıyordum. Her ne kadar otuzu geçmiş olsam da etkileyiciliğimdem bir şey kaybetmemiştim.
Allah vergisi güzelliğimle Miraç'ı etkileyip kendime aşık etmeme saliseler kalmışken aniden burulan karnım ile iki büklüm oldum. İçeride bir yerlerde sıkışmış olan gaz dışarı çıkmak için bağırsaklarımı şöyle bir okşayınca iyice eğilmek zorunda kaldım. Gaz sancısından Miraç'ı bile unutmuş bir halde toparlanmaya çalışırken arkamdan gelen amca beni fark etmemiş olmalı ki bodosloma bana çarptı. İncecik topuklular üzerinde zaten dengemi sağlamakta zorlanan ben, su varili gibi yerde yuvarlanmaya başladım. Bayağı bayağı yokuş aşağı atılmış bir varil gibi döne döne neresi olduğunu bilmediğim bir yere doğru gidiyordum.
İşin kötü yanı, Miraç'ın bakışları hala bendeydi ve yuvarlanırken açılan eteğimden dolayı altımdaki Spidermanli iç çamaşırımı ve kenarlarından taşan et yığınlarımı gayet net görmüştü.
Havaalanında koca bir kahkaha koptuğunda, üç tane görevli koşup beni yerden kaldırmaya çalıştı. Yerde neredeyse on metre yuvarlandığımdan başım dönmüştü. Dünyam dönüyor olduğundan dengede duramadım ve ayağa kalkmakta zorlandım. Üç kişi beni neredeyse üç dakikada ancak ayağa diktiğinde, Miraç'ın çoktan gitmiş olduğunu gördüm. Öfkeyle yanımdaki kollarını tutan adamlara baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyvah! Son Çarem
Humor30 yaşına gelmiş, kiloları ile barışık olan evde kalmış kızımız, kaderin kırmızı ipini görebilme yeteneği ile sonunda kaderindeki eşine ulaşır. Boylu poslu, yakışıklı mı yakışıklı, bir de üstüne zengin ve centilmen olan koca adayı tamamen kursuzdur...