Eren'in söylediği gibi yaptım, gözlerimi kapatıp doğanın müziğini dinledim. Buzun üzerinde bir yaprak hafifliğinde süzülerek kaydım. Kâh etrafımda döndüm kâh sıçrayarak takla attım. Diğer tüm sesleri unuturken buzla bütünleşip dansın hakkını verdim. Sonra Eren bana eşlik etmeye karar verdi. Çocukluğumuzda yaptığımız gibi uyumu yakalayıp buzun üzerinde dans etmeye başladık. İçim tarifsiz bir neşeyle dolu onunla beraberken. Sanki birkaç saat önce anneme öfkemi kusmamış, o yıllardan hiç çıkmamış gibiydim. Sahi annem neredeydi? Kasvetini de alıp şimdiye kadar eve dönmüş olmalıydı.
Eren "Yorulmadın mı?" diye sordu beni döndürürken.
"Yoruldum ama sadece biraz" dedim, usanmaz bir çocuk gibi. Bana gülümsedi. Dans etmeyi bıraktığımızda sessizliğin rahatsız edici olabileceğini fark ettim. İşittiğim sadece kalp sesiydi. "Seyircilerimiz varmış" diye mırıldandım.
O da mırıldanarak cevap verdi: "Her zaman vardı" Sağ gözünü kırptı. "Haydi, dönelim. Zaten yataktan yeni çıktın. Yine hastalanmanı kimse istemez."
Sanki gerçekten hastalık geçirmişim gibi konuşması beni güldürdü. Ama itiraz etmedim, gölün üzerinde kıyıya doğru kaydık. Annemin kıyıdan uzaktaki bedeni hiç kıpırtısız gelişimizi izliyordu. Sanki gözleriyle bana söylemek istediklerini anlatmaya çalışır gibi bir ifadesi vardı. Onu dinlemesem olurdu, artık kimseyi dinlemesem olurdu. Ansızın güçlü bir kalp atışının daha orada bir yerde olduğunu sezdim ama kimdi göremedim. Kızaklı ayakkabıları çıkartıp Mila'ya verdim.
Eren ile birlikte ilerlerken seyircilerin diğer kısmının annemin gerisinde olduğunu gördüm. Dayım biraz öndeydi, Faith ve babası geride bekliyorlardı. Ne kadar geride olursa olsunlar bizi duyabileceklerini hepimiz biliyorduk. Bize mahrumiyet sağlamaları komikti.
Eren beni şaşırtıp "Ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu.
Ne demek istediğini elbette anlamıştım. Burada uzun süre kalamayacağımı artık ikimiz de biliyorduk. Pazar yerinde tuzak kuranlar yine deneyeceklerdi şanslarını. Ya da benim saklamaya çalıştığım sırlarımın ortaya çıkma tehlikesi başka sorunlara gebe olacaktı. Astrana İmparatoru'nun beni burada sonsuza kadar bırakacağını da sanmıyordum. Bir an önce bir bahane bulup Westral'i terk etmeliydim.
Eren'in sorusunu duyan seyircilerde ufak bir kıpırtı sezince, "Konuşmayı sonraya saklayalım" diye cevap verdim. Hayatım bir opera gösterisine benziyordu.
"Sitara'nın tiyatro gösterilerinin meşhur olduğunu duydum." Hızla başımı Eren'e çevirdim. Sesli konuşmadığıma kesin eminim. Eren kahkaha atıp "Ne yani ikimiz de aynı şeyi mi düşünüyoruz?" diye sordu.
Gözlerimi devirdim. "Ortak noktamız kesinlikle tiyatrocu kızlar olamaz, Eren."
Hızla önüme geçti ve "Ne oldu? Yoksa kızlarla ilgilenmiyor muydun?" dedi.
Bunu ilgiyi başka yöne çekmek için yaptığının farkında olarak oyuna hemen uydum. "Ölmek istiyorsun herhalde?" Bana sırıttıktan sonra koşmaya başladı. Ben de koşar gibi yaptım. "Seni kolayca yakalayabilirim küçük avım!"
Anneme yaklaşınca yavaşladı, birkaç adım önündeyken durup onu selamladı. Sonra Dayımın işaretiyle birlikte yanlarına doğru ilerledi. Beraber bizden uzaklaşırlarken annemim karşısına geçtim.
"Anneler her zaman bencildir, Hazinem. İçinde bir parça annelik duygusu besleyen her anne evladına bencildir. Kollarımıza verildiğiniz o an zaman durur, sizi her şeyden ve herkesten korumak isteriz. Biz en çok evlatlarımızı düşünürüz, Lian."
"Keşke anneler ve babalar çocuklarının aynı görüşte olmayacaklarının farkında olsalar. Çünkü ben seninle sürünmeyi yeğlerdim, anne. Keşke yanımda olsaydın, düştüğümde öperek acımı alsaydın. Bir genç kız olduğumda korkularımın yersiz olduğunu anlatsaydın. Üşüdüğümde beni sıcak tutan hatırlayamadığım anılar ve artık üzerimi örtmeye yetmeyen battaniye değil, sen olsaydın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaplan ve Ejderha
FantasyHatırladığın ilk anın nedir? Bu soruyu önce kendine sor ve sonra sayfayı çevir. Sıkça duyacağın bu soru aslında bir şifredir. ******* Sadece güçlülerin hayatta kaldığı bu evrende, piramidin küçük taşlarından biriydi Lian Wen. Henüz küçük bir çocukke...