İnsanlar bir şeylerden kaçmak için en kolay ve can sıkıcı olmayan yolları denerlerdi. Genellikle de bunu başarırlardı. Acıdan kaçmak için uyumak, düşünmemek için uyumak ve benim içinse uyumak, sorulacak sorulardan kaçmak içindi. Yani gücümü kontrol etmekten kaynaklı beden hasarım vardı. Kolayca iyileşebileceğim halde bunu yapamıyordum. Tüm bu zamana kadar gösterdiğim zayıflık, yine kendimi korumak için bir kamufleydi. Tıpkı insanları aptal olduğunuza inandırmak için gerçekten bir aptal gibi görünmeyi göze almak gibi. Ama şimdi, daha çok insanların kafasını karıştırıyordum. İnsanlar, gerçek manada güçlü mü yoksa zayıf mı olduğuma karar veremiyordu."Neden hâlâ uyanmıyor?" diye soran Faith'in sesi öfkeliydi. "Orada ne yaptığını sanıyordun, Lian? Öldürülebilirdin!" Kulağıma doğru fısıldadığı öfkeli sözleri kaygı taşıyordu. Soluk verdiğini ve geriye doğru çekildiğini hissettim.
"General, yaratıkları topladık. Emrinizi bekliyoruz!"
"Geriye sadece külleri kalana kadar yakın!"
Demek ki yaratıklar insana dönüşmemişlerdi. Onlar için üzüldüm. Her ne olursa olsun, böyle bir sonu hak etmiyorlardı. Kapının örtülme sesini duydum, dışarı çıkmışlardı. Meltem'in parfüm kokusu burnuma geliyordu, geride sadece o kalmıştı. Uyumak için birkaç saate daha ihtiyacım vardı. Ne yapmam gerektiğini karar vermek için de...
"Lian! Lian!"
Sesin nereden geldiğini anlamak için etrafıma bakındım. Uyanmamıştım, bir rüyanın içerisindeydim. Aynı kişi peş peşe ismimi söylemeye devam etti. İlginç... Burası neye benziyordu, anlayamıyordum bile.
"Buradayım, Lian!"
Adım atmaya çalıştım ama görünüşe göre uçabiliyordum. "Neredesin?" dedim o sese. Az önceki cümlesini yineledi. Etrafım netleşti, nerede olduğumu görebildim. İlk başta bu yeri bilincimin uydurduğu bir yer sanmıştım. Ama bilinç, daha önce görmediği bir yeri ya da içinde beliren herhangi bir şeyi uyduramazdı. Bu başka bir şeydi.
"Nerede olduğunu biliyor musun?" diye sordu aynı ses. Bu kez yakınımdaydı. Sonra şekilsiz parlak bir şey olarak önümde belirdi. Ama parlaklık, rüyada olsam bile rahatsız ettiği için kafamı kaldırıp bakamadım.
"Sanırım... Ama pek de emin değilim."
Gülüyormuş gibi bir kıkırtı çıkardı. "Her zaman ilk aklına gelen neyse odur." Şekilsiz parlaklık her neyse benimle alay ediyor gibi değildi. "Burası Sütgöl" dedi ve açıklamayı sindirmem için bana zaman verdi. Sütgöl, ruhlar âlemi ile insan alemi arasında bir yerdi. Doğacak olan ruhlar bu göle girerek insan bedeninde yer edinirdi. "Doğru ama endişe etme, yeniden doğmuyorsun" dedi bu kez alay ederek.
"Her neyse," dedim ona. "Burada olma nedenim nedir? Ve sen kimsin?" diye sordum.
"Hayatta kalman ve eski kinleri sonuca ulaştırman gerektiğini bilmek için buradasın. Hayatta kal, ölümsüz değilsin. Dikkat çekme, henüz suçluları bulmuş değilsin."
"Sanırım anlıyorum... Suçlu değil, suçlular... Hayatta kalmam gerekiyor ama benim neden ve neyi hangi sebeple bulmam gerekiyor?"
"Nasıl sorman gerektiğini biliyorsun," dedi kıkırdayarak. İlahi dünyanın tuhaf bir espri anlayışı vardı sanırım. Parlak ışık her kimse sorumdan kaçınması yetmezmiş gibi benimle alay ederek şiirsel cevap veriyordu. Neden hâlâ uyanamıyorum ben?
"Çünkü her şey benim kontrolümde, Lian" dediğinde alaycılığı bitmişti. "Dünyada olup biten her şeyin bilinen ve duyulanın aksine başka nedenleri var. Kılıç için endişe etme, senden başka kimse onu kullanamaz. Ama gerçek hikâyesini öğrenmelisin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaplan ve Ejderha
FantasyHatırladığın ilk anın nedir? Bu soruyu önce kendine sor ve sonra sayfayı çevir. Sıkça duyacağın bu soru aslında bir şifredir. ******* Sadece güçlülerin hayatta kaldığı bu evrende, piramidin küçük taşlarından biriydi Lian Wen. Henüz küçük bir çocukke...