19. BÖLÜM: İndigo

72 19 4
                                    

Biri bana ihanet etmiş olabilir miydi? Bir anda aklıma birkaç şüphe düştü ama şimdi bunun yeri ve zamanı değildi. Etrafıma baktım, Yıldırım Süvarileri hemen savunma pozisyonu almışlardı. Eren yakınımdaydı, Üstat Assa ise süvarilerin arasında, kılıçlarını çıkarmış halde saldırı pozisyonundaydı. Meltem korkmuş görünüyordu ve bir şey söylemem için dönüp dönüp yüzüme bakıyordu.

"Saklanacak bir yer bul, Meltem!" dedim ona. Başını salladı ama beni bırakıp bırakmamakta kararsızdı. "Savunmasız biri olmadığımı herkesle birlikte öğrenmiş olmalısın," dedim ona ve ikna oldu. Meltem aceleyle yanımdan ayrılırken, çirkin yaratıkların hepsi etrafımızda peyda oldu.

Gerçekten de çok çirkinlerdi. Boynuzları geriye doğru kıvrılmış, yıpranmış kanatlı, pençeleri tavukayağı çirkinliğinde uzun tırnaklara sahiplerdi. Ve o ağız demeye bin şahit gerek olan ağızlarındaki sivrilmiş dişler, iç içe geçmiş korkunç bir mağarayı andırıyordu. Ve de kahredici bir ağız kokusu yayıyorlardı. Salyalarını akıta kıta dişlerini arayıp saldırmaya başladılar. Bazıları süvarileri yakalayıp sağa sola çarpmaya başladı. Kaplana dönüşen birkaç süvarinin bence hiç şansı yoktu. Çünkü bu yaratıkların avantajı, yırtık bile olsa kanatlara sahip olmaktı.

Eren, buzlarını birer bıçak gibi sivrileştirip yaratıklara fırlatsa da, sanki sürekli bir yerlerden fışkırıyor gibiydiler. Yaratık kaynağı hiç bitmiyordu. Ağız kokusuna eşlik eden yanık et kokusu aldığımda, Suwan'ın harekete geçtiğini anladım. Ama düşman hafife alınamaz durumdaydı. Çünkü gittikçe artan yaratıkların karşısında, Üstat Assa'nın kılıçları bile yetersiz kalmıştı. Zaten az olan Yıldırım Süvarileri bir bir yere düşüyorlardı. Kaplanlardan birini paramparça eden bir yaratıkla o an göz göze geldik. Gözleri... Beni tanımış gibiydi. Bir anda havalandı ve üzerime doğru uçmaya başladı. Gözleri bir insanın gözlerine benziyordu.

Bir anda aydınlanma yaşadım. Bu yaratıklar dünyevi değillerdi. Bir kara büyü ile dönüştürülmüş insanlardı. Bu da demek oluyordu ki, Büyücü burada bir yerde olmalıydı.

"Eren, sis üretmelisiniz!"

"Ne? Neden?" diye sordu önümüze buzdan duvar örerken.

"Benim dediğimi yap!" dedim ona ve işbirliği için Suwan'a seslendim.

İkisi vakit kaybetmeden sesi oluşturmaya başladıklarında, yaratık yanıma vardı. Ama saldırıya geçecekken, bir kaplanın üzerine atlamasıyla benden uzaklaştı. Umarım kaplan hayatta kalırdı. Sis nihayet her yeri kapladığında, ayakucumu bile göremiyordum. Homurtular ve öfkeli bağrışlar birbirine karışırken, belimi kemer gibi süsleyen kılıcım Sessiz Fırtına'yı çözdüm. İç içe geçmiş zinciri andıran dişler birbirine geçerken, bunu sessizce yaptığı için minnettardım.

Yaratıklar insan, bense kaplan gözlerine sahiptim. Hayalet adımları kullanma becerisine ve Sessiz Fırtına'ya sahiptim. Bu beni buradan sağ çıkarmaya yeterdi. Ama diğerleri için yeterli olmayabilirdi. Odaklanıp gözlerimin kaplan gözlerine çekilmesini sağladıktan sonra hayalet adımlarımla harekete geçip hızlıca yaratıkları kestim. Bu iğrenç yaratıkların, kara büyünün etkisi geçtiğinde tekrar insan olabileceklerinden emin değildim.

Aslında bakarsanız, bir yanım vicdanen sızlıyordu. Gerçeği bilseydim, onlara öldürmeyecek şekilde zarar verirdim. O yüzden hızlıca önümü açıp Büyücüyü bulmak zorundaydım. Yarattıklar bir bir yere düşerken, hayatta olanlar bir şeylerin ters gittiğini anlayarak, sisin içinde olmalarına rağmen içgüdüsel olarak saldırıya kaldıkları yerden devam ettiler.

Zamanım kısıtlıydı, benimle yola düşenlerin de öyle...

"Gardınızı indirmeyin! Sisi koruyun!" diye bağırdım. Büyücüyü bulmak için önce büyü izini bulmam gerekiyordu. İyi ama büyü izini nasıl bulacaktım?

Kaplan ve EjderhaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin