Meç

159 26 8
                                    

İyi okumalar...

Heyacanlıydım. Yani sanırım. Belki de korkuyorumdur. Hiç bir fikrim yok.

Şu an evimin salonunda oturmuş Taehyung'un gelmesini bekliyorum.

Bu heyecan ya da korku hissi Taehyung ile buluşacağım için değildi. Benden bir şey isteyeceğini söylediği içindi. Ne isteyebilirdi ki? Özellikle de benim gibi birinden. Aslında bana o mesajı ilk attığında aklıma otelde kaldığım zaman için para isteyebileceği gelmişti fakat bu düşünceyi kafamdan hızlıca atmıştım. Sonuçta bana kendisini hiç bir şekilde kendimi kötü hissetmemi, kendisini borçlu hissetmemem gerektiğini söylemişti. O zaman benden para istemeyecekti. Aklıma başka bir şey de gelmemişti. Önceden de söylediğim daha doğrusu düşündüğüm gibi Onun gibi biri benden ne isteyebilirdi ki? Gerçekten çok merak ediyordum. Hatta o kadar kafaya takmıştım ki biraz daha düşünürsem delirmem an meselesiydi.

Düşüncelerimden sıyrılmam evin içini zil sesinin doldurmasıyla gerçekleşti. Gelmişti. Tanrım sen bana yardım et.

Hemen kapıya vardığımda kapının üzerinde bulunan delikten ona baktım. Rahat giyinmişti. Açık ve koyu kahverengileri üzerinde bulunduruyordu kıyafetleri. Onu daha fazla bekletmemek için kapıyı açtım. "Bu sefer hazır mısın?" dedi dün yaptığımız konuşmaya atıfta bulunarak. Hafifçe kıkırdağımda yüzümde istemsizce mahçup bir ifade belirmişti. "Evet, bu sefer hazırım." Yüzümdeki ifadeyi fark etmiş olacak ki hemen konuşmaya başladı. "Önemli değildi, gerçekten. Normal bir şey unutman."
"Yine de kırıcı bir şey bu yaptığım. Özür dilerim." Yüzünde sevecen bir gülümseme belirdi. "Kırılmadım, gerçekten. Düşünme artık bunu. Gidelim hadi." Ben de kısaca "Tamam." cevabını verdiğimde kapıyı kapatıp binadan çıktık.

Kapının önünde daha önce görmediğim siyah bir Range Rover duruyordu. Tanrı bilir kaç arabası vardı? Merak etmiştim ama sormam garip olurdu. O yüzden sessizce arabaya ilerledik ikimiz de.

Normalde şu an şakalaşarak kahkahalarla arabaya binmemiz gerekiyordu. Sanırım ikimiz de gergin olduğumuz için -Taehyung'un gözlerinden gerildiği anlaşılıyordu- bir girişimde bulunamıyorduk. Ben yolcu koltuğuna geçtiğimde o da sürücü koltuğuna geçmişti. "Nereye gidiyoruz peki?"
"Aslında sevdiğim güzel bir kafebar var, gece yarısından sonra bar olarak kullanılıyor. Gerçekten güzel bir yerdir. Oraya gideriz diye düşünmüştüm?"
Kafebar ha? Güzel.

"Olur, yani gidelim. Merak ettim hem.
"Tamamdır, gidiyoruz o zaman." dedi gülerek. Ben de gülerek karşılık verdim. Onun yanındayken sürekli gülüyordum zaten.

Artık alışkanlık olduğu için uzanıp radyoyu açtı. Her buluşmada bunu yapıyorduk. Birimiz radyoyu açıyor, beraber şarkılara eşlik ediyorduk. Bu gerçekten çok eğlenceliydi. Özellikle de şu an olduğu gibi Maneskin - I Wanna Be Your Slave çalmaya başladığında. "Bu şarkıya bayılıyorum" dedi Taehyung şarkının melodisini duyduğunda. "Ben de." dediğimde kafasını benim olduğum tarafa çevirdi ve göz göze geldiğimizde ikimiz de şarkıyı mırıldanmaya başladık.

-
Yaklaşık 15 dakika süren yolculuğun ardından varmıştık. Dışarıdan eski Roma sokaklarını andıran bir binaydı kafebar. Binanın dış cephesinin çeşitli yerlerinde ve pencerelerinin önünde renkli çiçekler vardı. "Burası gerçekten çok güzel görünüyor." dediğimde Taehyung, bana bakarak kafasını sallamış ve "Sen bir de içerisini gör. Burdan daha güzeldir." demişti.

Beraber kapıdan girdiğimizde onun, haklı olduğunu anlamıştım. İçerisi o kadar güzeldi ki. 18. Yüzyıldaki gibi olan çeşitli süslemeler, lambalar, masalar hepsi mükemmel bir uyum sağlıyordu. İleride, benim sağ tarafımda kalan, zeminden biraz yukarıda bir sahne vardı. Ben daha bulunduğumuz mekanı incelerken birinin kolunu belimde hissetmiştim. Hışımla kafamı kolun sahibine çevirdiğimde Taehyung olduğunu görmüştüm. Ben tamamen ona ve belimdeki koluna odaklıydım ama o bana bakmıyordu bile.
"Şu masa boş, gel oturalım."

Tamam sakin olmalıyım. Kesinlikle şu an belime hafif baskı uygulayarak beni yönlendiren ele rağmen sakin olmalıyım.

Masanın yanına geldiğimizde Taehyung kolunu belimden çekmiş, ben de derin bir nefes almıştım. İkimizde karşılıklı oturduğumuzda, bir garson yanımıza gelmiş, siparişlerimizi almıştı.

İlahi bakış açısı

İki genç vardı masada, ikisi de tedirgin ikisi de endişeli. Birinin içinde onlarca, yüzlerce düşünce var: Ne diyebilir? Ne isteyebilir? Kötü bir şey mi? İyi bir şey mi? Ne zaman söyliyecek? Şimdi mi söyliyecek? ve daha nicesi. Diğerinin aklındaysa tek bir soru: Kabul edecek mi? Fakat ikisininde aklındaki soruları, endişelerini dile getirmiyorlardı daha doğrusu getiremiyorlardı.

En sonunda diğerinden yaşça büyük olan konuşma cesaretini gösterdi. "Nerede çalıştığımı biliyorsun?" dedi soru anlamı barındıran bir sesle. "Evet biliyorum."

Taehyung aldığı cevapla kafasını aşağı yukarı salladı ve birkaç gündür Jungkook'un çok merak ettiği şeyi anlatmaya başladı. "Genelde yılda bir kere olan bir parti var. Büyük şirketler arasında anlaşmaların yapıldığı, gizli ittifakların kurulduğu fakat her şirket davet edilmez bu partiye dünyanın dört bir yanından en başarılı iş adamları gelir. Her sene farklı bir ülkede yapılır parti. Bu sene ise burada, Kore'de yapılacak. Ben de davetliyim." Büyük olan soluksuz konuşmasına ara verdiğinde Jungkook konuştu, Taehyung'un neden kendisine bunu anlattığını anlamamıştı. "Davet edilmen çok güzel, sonuçta bu çok başarılı olduğunu gösterir değil mi?" Meraklanmıştı.

Derin bir nefes aldı esmer olan, zamanı gelmişti.

"Evet, gösterir ama gidip gidemiyeceğim sana bağlı aslında." derin bir nefes aldı esmer adam.

Jungkook anlamamıştı. Kafası karışmış bir şekilde karşındaki adama bakıyordu. Ağzından istemsizce "Ne?" nidası dökülmüştü. Büyük olan Jungkook'un kafasının karıştığını anlamış, açıklama yapmaya başlamıştı. "Parti'ye beraber olduğun kişiyle gitmen gerekiyor. Meç gibi işte. Benim de beraber gidebileceğim biri yok sevgilim olmadığı için. Ben de düşündüm ki sen benimle gelebilirsin" Taehyung aldığı derin nefeslere birkaçını daha eklerken Jungkook çok şaşırmıştı. Kafasında onca senaryo kurmuştu ama bunların hiç biri şu anda Taehyung'un ona söylediği şeye benzemiyordu. "Ben, şey ne diyeceğimi bilmiyorum."
"Lütfen düşün, bu toplantıya katılmam lazım."
Söyledikleri ile kafasından geçenler çok farklıydı aslında. Dili toplantıya katılması gerektiğini söylerken aklındaki düşünce tamamen farklıydı: Belki daha da yakınlaşırız.

Aralarında bir sessizlik oldu, gerici bir sessizlik. İkisi de ne diyeceğini bilmiyordu. Bir süre sonra Jungkook konuşmaya başladı. "Ben bilemiyorum. Daha önce hiç böyle bir yere gitmedim. Yani, bilemiyorum." ne diyeceğini bilemediği çok barizdi beyaz tenlinin. Taehyung ise ona düşünmesini söyledi, böylece bu konuyu kapattılar ve gecenin geri kalanını eğlenerek, bol kahkahalarla geçirdiler.

Bir sonraki bölüm Taehyung'un Jungkook'u ikna etmeye çalıştığı bir bölüm olucak. Burdan sonra hikâye daha hızlı ilerleyecek. Aklımda güzel bir kaos var.

_ARTEMİS_

CafeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin