BÖLÜM 6 'Anlamak, daha fazlasını'

22 3 1
                                    

*İspanyolcada hanımefendi ve beyefendi anlamına gelen iki kelimenin yazılışında bizim dilimizin aşina olmadığı bir harf olan 'ñ' kullanıldığından ve okurken nasıl telaffuz edildiği konusunda soru aldığım için 'señor ve señorita' kelimelerini okunduğu gibi yazmaya karar verdim. 'Senyör ve senyorita' şeklinde.


"Senyorita? Neden ayaktasın?"

Bu sesi duymanın beni bu kadar rahatlatacağını düşünmemiştim ve elimde olmadan gülümseyerek arkamı döndüğümde Roderick Álvarez sanki dakikalarca ayakta dikilmemiş ve hiçbir şey olmamış gibi masum bakışlarla bana bakıyordu. Gülümsediğimi görünce o da gülümsedi ama tamamen nezakettendi çünkü o an bir şeyden rahatsız olduğunu hissettim.

"Ayakta olmamalısın. Senyorita dinlenmezse, iyileşemez. Ben iyileşmemeni istemiyorum. No." Sağlığım hakkında endişeli olduğundandı bu rahatsızlığı. Bir anlığına donmasıyla alakalı bir gariplik olduğunu sezdiğini düşündüm ama yalnızca beni düşünüyordu ve bu düşünce yanaklarımın kızarması için yeterdi. O kadar endişeli bakıyordu ki! Kırılacak bir porselen vazoydum sanki.

"Gel buraya. Bir an level, yatmalısın." Ne demek istediğini anlamam birkaç saniye sürmüştü ama yine de itaat edip yatağa ilerledim. Yorganı benim için kaldırmış ve yastığımı da düzeltmişti. Tanrım! O gerçek bir kitap karakteriydi. Yatağın içine girerken konuştum.

"Bir an evvel, demek istediniz sanırım."

Sözlerimin ardından yorganı üzerime bırakırken utançla elini saçının arkasına götürdü. Bir an onu mahcup edip etmediğimi düşünüp panikledim. "A-ama ben anladım ne demek istediğinizi. Türkçeyi çok iyi konuşuyorsunuz. Gerçekten. B-ben daha önce çok kötü konuşanlarla karşılaştım. Köpek bile diyemeyen vardı, düşünebiliyor musunuz? Köpek yani hani. O kadar, o derece...Konuşamıyorlar..."

Sona doğru batırdığımı anlamam birkaç saniye sürmüştü. Paniklediğim zamanlarda ağzımdan çıkan kelimeleri düşünmüyordum ve ne gelirse konuşuyordum. Ana dili Türkçe olan birinin bile 'ne anlatıyor bu ya' dediği sözlerim kim bilir bu zavallı yabancı adam için ne karmaşa yaratmıştı. Utançtan bakışlarımı ellerime çevirdiğimde yatağın kenarında bir ağırlık hissettim. Roderick Álvarez yanıma oturmuştu!

"Bir an evvel yatmalısın." Kendinden emin bir şekilde gülerek söylediği bu sözler üzerine ben de gülümsedim. Az önceki saçmalığımı sorun etmişe benzemiyordu. Belki de anlamadığındandı. "Türkçe zor bir dil. Kolay değil, hiç değil." Hiç derken uzatarak söylemişti ve kocaman adamı tatlı diye nitelendirmeme sebep olmuştu. "Mi tío(amcam) dedi ki, o kişi yani Celal Paşa biliyorsun sen?" Başımı salladım. Şu an çok ciddi görünmeye çalışıyordu belli ki bana bir şey anlatacaktı ve bunu hata yapmadan yapmaya çalışıyordu. "Senin dilini bilen bir adam olur yanında, sana yardım eder dedi. Ama ben hayır dedim."

"İhtiyacınız da yok zaten. Gayet iyisiniz." Pekala biraz pohpohlamaktan zarar gelmezdi. Eğleniyordum.

"Senyorita, eh...Hem siz de yabancısınız benim gibi. Beni anlarsınız. " Utanmış mıydı o? Büyüyen gözlerime gülümsemem de eklenince kendimi daha fazla tutamamıştım. "Çok tatlısınız."

Ancak ağzımdan çıkan sözleri fark etmem birkaç saniyemi almış ve elimi ağzıma sanki küfretmişim gibi götürmüştüm. Ne diye adama iltifat ediyordum ki? Daha o derece bir samimiyetimiz yoktu, aslında hiç samimiyetimiz yoktu! Kendime sürekli onun gerçek olmadığını hatırlatmalıydım çünkü bir kitap karakteriyle konuşmak delirmenin en uç noktalarından sayılabilirdi. Kanlı canlı karşımda durduğunu varsayarsak bu kategoriye girdiğim pek söylenemezdi ama yine de akıl sağlığımı düşünmeliydim. Her şeyden önce bu bir kâbus olabilirdi, belki de uyanınca bilincim bunu hatırlamayacaktı. Ama buna inanmıyordum. Kâbus olamayacak kadar gerçekti. Bunun gerçekten yaşandığını kabullenmeli ve çözüm bulmalıydım. Kendime sürekli onların bir kurgu olduğunu da hatırlatmalıydım. Gerçek olan tek şey bir kitabın içine girdiğimdi.

RODERICK ÁLVAREZ'İ KURTARMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin