*İspanyolcada hanımefendi ve beyefendi anlamına gelen iki kelimenin yazılışında bizim dilimizin aşina olmadığı bir harf olan 'ñ' kullanıldığından ve okurken nasıl telaffuz edildiği konusunda soru aldığım için 'señor ve señorita' kelimelerini okunduğu gibi yazmaya karar verdim. 'Senyör ve senyorita' şeklinde.
"Tío? Müsaaden var mıdır?"
Araladığı kapının ardından kendisine dönen adama gülümsedi. Adam namazını bitirmiş olmalıydı, 'seccade' adını verdikleri ibadet aracını tekli koltuğun üzerine koyarken eliyle genç adamın girmesini işaret etti. Kapıyı ardına kadar açıp içeri giren beden kendi kendine mırıldanan ve odanın içinde dolaşan paşaya bir bakış attı. Ne söylediğini işitememekle beraber konuşmaya yeltendiğinle işaret parmağını ağzına götürüp kendisini susturmuştu. İbadetiyle alakalı olduğuna inandığı için Roderick dediğini yapıp susarak bekledi. Zaten adam da çok sürmeden iki eliyle yüzünü sıvazlayıp masasına ilerledi.
"Müsaade senindir oğul, konuş bakalım. Hayrola?"
Roderick, adamın son söylediği kelimenin ne anlama geldiğini anlamadığı halde üzerinde durmadan konuşmaya başladı. Kafasına takılan bir şey vardı. "Tío, ben merdiven çıkarken gördüm. Süsler sarılmış, her yere. Kutlama mı yapacağız? Ben merak ediyorum."
Adam kafasını aşağı yukarı onaylarcasına salladı. Roderick ise onun konuşmasını bekledi. Ama konuşmadı.
"Ne kutlanacak?"
"Kutlama denemez." Boğazını temizledi. "Balo diyorlarmış bu günlerde adına. Ben pek bilmem, gençlerin kelamlarına da aklım ermez."
"Balo mu? Ben bilirim balo nedir!" Genç adam kaşlarını çattı. "Lakin, damdan düşer gibi balo mı yapılır tío?"
Yaşlı adam beklenmedik bir anda bir kahkaha patlattı. O kadar yüksek sesli bir kahkahaydı ki dışarıda hazırlık yapan görevlilerin hatta bir kat yukarıdaki senyoritanın bile duyup uyandığından şüphelendi Roderick. Zaten gür olan sesi gülüşünün de gür olmasına neden olmuştu. Aklına senyorita gelince duraksadı. Ne yapıyordu acaba şu an diye düşünmeye başladı bir anda. Dikkati dağılmıştı. Onunla en son konuştuğunda birbirlerine güzel sözler söylemişlerdi ve Roderick utançla odayı terk etmişti. Yani en azından dışardan o kadar utandığının belli olmamasını umut ediyordu ama yine de kaçmış gibi olmuştu. Derince bir iç çekti. Senyorita ile konuşmaya başladığı her an bildiğine inandığı kadarlık Türkçesi bile bozuluyordu. Bir öksürük sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Celal Paşa gülmeyi kesmiş ve kendisine bakıyordu.
"Sen nereden biliyorsun 'damdan düşmeyi'? Hay Allah, sen beni güldürdün Allah da seni güldürsün."
Celal Paşa'nın neye güldüğünü şimdi daha iyi anlamıştı. Muhtemelen yine öğrendiği bir kelimeyi çok uygun olmayan bir yerde söylemişti Roderick. Utançla başını eğdi. Her öğrendiği sözü ya da kalıbı kullanmaya çalışıyor, bu konuda heyecanlanıyordu ama sanıyordu ki buna bir ara vermeliydi. Yanlış anlaşılmaktan çok korkuyordu.
"Amanın tío! Ben bir türlü konuşamıyorum tam. Hep gülüyorsun. Ben bundan sonra dikkat edeceğim, gelirim giderim yaparım ederim. Bunları diyeceğim."
Yaşlı adam bir kere daha güldüğünde bu sefer kısa sürmüştü. Karşısındaki gencin gücendiğinin farkındaydı o yüzden uzatmadı. "Dur oğul dur. Bu sefer oldu gibi. Haklısın, bu balo mudur nedir damdan düşercesine oldu. Benim valideyle küçük kızın işi işte. Bir inattır gidiyor, tutturdu ablamı böyle karşılayacağım diye. Büyük olanı darülfünundan- aman üniversite mi deniyor şimdilerde, ondan dönüyor yarın akşam vakti. Üzerine afiyet, birincilikle bitirdi de." Bir anda geriye doğru yaslanıp kasılan bedeni izlerken Roderick kaşlarını çattı. Adamın söylediklerinin birçoğunu ya yanlış anlamış ya da anlamını bilmediği kelimeler işitmişti. Yine de anladığı kadarını teyit etmeye karar verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RODERICK ÁLVAREZ'İ KURTARMAK
ChickLitBaşak, kitaplara aşık ve onlardan herkesin faydalanmasını isteyen bir kitapçıdan fazlası değildi. Okumaması gereken bir kitabı okurken de, nasıl olduğunu bilmeden kendini kitabın içinde bulurken de. ........... Kitabı ışığa yaklaştırıp sayfalarını...