Gözlerimi bir gürültü üzerine araladım. Beni resmen yerimden sıçratan bu ses fazla uzaktan gelmiyor gibiydi, sanki bütün odanın içinde yankılanıyor ve gittikçe yükseliyordu. Yerimde doğrulurken bu gürültünün ne olduğunu anlamaya çalıştım. Bedenim yorgun hissediyordu, kalkarken sızlamasından belliydi.
Roderick bir hışımla odadan çıktığında ardından şaşkın bir ben bırakmıştı ancak bu kitabın içine girdiğimden beri o kadar çok şaşıracak durumla karşı karşıya kalmıştım ki Roderick'i anlamlandırmaya çalışmak zor geldi. Zaten çok geçmeden de bedenim kendini uyku moduna almış, ben daha fazla düşünmeden rüya alemine dalmıştım bile.
O esnada neler olup bittiğinden haberim yoktu ama odanın içine hızlı bir göz attığımda dağınıklığın ortadan kalktığını gördüm. Ben uyurken Melike gelip toplamış olmalıydı. Odayı incelerken bir gök gürültüsü ve ardından odanın aydınlanması ile yerimde sindim. Şimşek mi çakmıştı az önce?
Gözlerim yuvalarından çıkacak kadar açılınca yataktan kalkmaya hazırlandım. Sesine uyandığım gürültü hala oradaydı. Biri kilolarca suyu bir yerden döküyordu sanki.
Ayağa kalkar kalkmaz dönen başım yüzünden sendelesem de umursamadan pencereye yaklaştım. Tül perdenin hemen arkasından bile ne olduğunu anlamakta zorlanmamıştım ama yine perdeyi araladım ve gözlerim korkuyla büyüdü. Dışarıda sağanak yağış vardı. Hem de sele sebep olacak kadar büyük ve fazla yağıyordu. Çok beklemeden pencereyi araladım ancak ani rüzgâr hem beni hem de pencereyi savurmuştu. Geriye doğru sendelerken son anda masaya tutundum ve açtığım pencereyi geri kapadım.
Felaket gibi bir şeydi bu.
Ahşap köşkün bu tür bir yağmurda bu derece gürültü geçirmesi çok normaldi, sanki duvarların içinden geliyordu ses. Ama bu derece fazla bir yağmurun bu evi su bastırma ihtimalinden endişelendim. Aşağıda nasıl bir karmaşa vardı kim bilir.
Etrafa bir kez daha bakınıp dolaba ilerledim. Üzerime bir şeyler geçirip aşağı inmem en doğru olanıydı. Burada böyle oturup bekleyemezdim. Belki yardım edebileceğim bir şey olurdu. Yürürken ayağıma değen ıslaklıkla irkildim. Pencereyi açınca içeriye epey yağmur suyu girmişti. Ve dahası ayağımdaki sargı bezini ıslatmıştı. Bezi bir çırpıda çıkarıp zaten ıslandığı için onunla yerleri kuruladım.
Dolaptan üzerime elime ilk gelen gömlek ve eteği geçirirken saçımı toplayacak bir şey bulamadığım için elimle biraz düzeltip açık bıraktım. Pencerelerin iyice kapalı olduğundan emin olup aşağı inen merdivenlere çıktım ancak o esnada bakışlarım bir üst kata yani Berceste ve Ali Osman'ın katına takıldı. Yukarıya doğru bakınıp orada biri olup olmadığını kontrol ettim.
Aklıma orada yaşadıklarım geldi. Ve tavan kapısı...Orada ne olduğunu henüz öğrenememiştim. Ve kim olduğunu...
O bir çift göz aklıma geldiğinde tüylerim ürperdi. Ancak çok üstünde durmadım çünkü bir beden göz açıp kapayıncaya kadar yanımdan geçmiş ve korkmuştum.
Gözlerimle nereye gittiğini yakalayıp peşinden ilerledim. Merdivenleri hızlıca inmişti ve köşeyi dönmüştü. Onun yaptığını yapıp kendimi yemek salonunun karşısında bulunca adımlarımı yavaşlattım. Hafif aralık kapıya yaklaşıp ittirdiğimde yüzüme çarpan rüzgâr ve gördüğüm şey ile ağzım açık kaldı.
Yemek odasının büyük pencerelerinden biri kırılmıştı. Ve o da darmadağındı.
Her yerde insanlar koşturuyordu ve her şey birbirine girmişti.
"Bekir, yetiş Bekir. Bu yana da havlu lazım."
Az önce takip ettiğim bedenin Bekir denilen adam olduğunu anladım. Belir elindeki havluları Kadir Bey'e götürürken tanıdık birini görünce hemen yanına ilerledim. Yardımcı olacak bir şeyler arıyordum bir yandan da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RODERICK ÁLVAREZ'İ KURTARMAK
ChickLitBaşak, kitaplara aşık ve onlardan herkesin faydalanmasını isteyen bir kitapçıdan fazlası değildi. Okumaması gereken bir kitabı okurken de, nasıl olduğunu bilmeden kendini kitabın içinde bulurken de. ........... Kitabı ışığa yaklaştırıp sayfalarını...