AYNI AKŞAM: Roderick Álvarez
"Paşa'yı çağırsın biri! Bu pencere de su sızdırıyor."
"Vallahi havlu kalmadı!"
"Melike bu yana bir bakıver!"
Roderick konuşulanları algılamaya çalışmakla birilerine yardım etmek arasında sıkışmış bir sağına bir soluna dönüp duruyordu. Herkes gibi o da bir felaketin ortasında bulmuştu kendini. Evin içi hiç olmadığı kadar kalabalık ve gürültülüydü. İnsanlar bağıra çağıra konuşuyor ve konuşurken Roderick'in yakalayamayacağı hızda kelimeleri yuvarlıyorlardı.
Genç adam başının ağrıdığını hissetti.
Sanki bir şey kafasına baskı yapmaya başlamıştı. Üstelik bu karmaşada sadece ayakta dikiliyor kimseye yardım edemiyordu. Çalışanlar yardım etmesine izin vermiyordu demek daha doğru olurdu, nereye elini uzatsa reddediliyordu. Roderick bunun sınıf farkıyla bir alakası olup olmadığını sorguladı.
"Şey- Bakar mısınız siz?" Sonunda yanından geçip gitmek üzere olan bir çalışan kadını durdurabildi. "Ben yardım etmek çok isterim. Ne yapabilirim?" Mümkün olduğunca kendini açıkladı. Ancak kadının bakışlarından onu işinin ortasında alıkoymuş gibi hissetmişti. Kadın etrafına hızlıca bir göz atıp derin bir nefes verdi.
"Kapının önünde ayakkabılar var beyim. Eğer zahmet olmazsa..." Roderick hemen elini iki yana salladı.
"Vale, vale. Ben hallederim."
Sonunda bir işe yarayacağı düşüncesiyle hızla kapıya ilerledi. O kadar şiddetli yağmur yağıyordu ki ayakkabılar resmen küçük bir birikinti içinde yüzüyorlardı. Islanmak o an son düşüncesiydi bu yüzden umursamadan dışarı uzandı ve kapının önündeki ayakkabıları bir bir içeri almaya başladı. Arada ters çevirmesi gerekenler oluyordu çünkü içleri su dolmuştu.
Büyük bir dikkatle ayakkabıları alırken gözüne çarpan bir ışıkla hızla elini gözüne kapattı. Bunu yaparken elindeki ayakkabının tekini de düşürmüştü. Yavaşça gözlerini aralamaya çalıştı ancak o anda yağmurun hızı daha bir artmıştı. Bir yandan gözüne çarpan ışıkla uğraşıyor, bir yandan da hızlanan yağmurdan etrafı göremiyordu.
Ayağa kalktı. İnsanlara yardımcı olmak istiyordu ama şu an bu mümkün görünmüyordu. İçeriye girmesi lazımdı. Hem bu ışık nereden geliyordu böyle? Biri bilinçli mi yapıyordu?
Roderick daha fazla dayanamadı ve bir eli gözünün üstünde siper haldeyken içeriye girmek için arkasını dönüp yarı aralık kapıya uzandı. Bir adımda evin içerisinde olacaktı ve o adımı attı.
Ancak elini indirdiğinde artık evde olmadığını fark etti. Dışarıdaydı, yağmur hala yağıyor bütün kıyafetlerini sırılsıklam yapıyordu. Etrafına göz attı. Burayı tanıyordu. Burayı oldukça iyi tanıyordu. Bu merdivenler, bu açık alan. Arkadaki tren garı...
Tam o dolaylarda gözüne genç bir hanım takıldı. Merdivenlerin başında durmuş, kendisine bakıyordu.
"Siz Türkler seversiniz ceketsiz çıkmayı?"
Bir anda konuşmaya başladığında eli refleks olarak ağzına kapandı. Bunu söylemek istememişti. Aslında konuşmak bile istemiyordu. Sözler bir anda ağzından dökülmüştü sanki. Genç hanımın üzerindekileri daha önce görmediğine emindi. Üstelik yağmurda ıslanmaya dayanıklı olduğunu düşünmüyordu o giydiklerinin. Tir tir titrediğini hissedebiliyordu. Adımları merdivenlere yöneldi. Bunu da istemiyordu. Yürümek istemiyordu.
Ancak ayakları onu dinlemiyor, isteği dışında hareket ediyordu. Genç hanım ona doğru yürümesine şaşırmış gibi görünüyordu, bir süredir hareketsizce yağmurun altında beklerken ona yaklaştığını görünce etrafına bakmaya başlamıştı. Nerede olduğunu bilmiyor ya da yeni farkına varmış gibiydi. Birkaç basamak. Birkaç basamak sonra Roderick, bu genç hanımın karşısındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RODERICK ÁLVAREZ'İ KURTARMAK
Literatura KobiecaBaşak, kitaplara aşık ve onlardan herkesin faydalanmasını isteyen bir kitapçıdan fazlası değildi. Okumaması gereken bir kitabı okurken de, nasıl olduğunu bilmeden kendini kitabın içinde bulurken de. ........... Kitabı ışığa yaklaştırıp sayfalarını...