Bölüm 20

503 26 4
                                    

Güneş K. Toplu
Karşımda oturan kız hala gitmemiş ve ben, hala Ata'nın kucağında oturuyordum. Abim Ata ile bu halimizi görmüş olsaydı, şimdiye kadar oyun çoktan bozulmuştu.

Kısaca, kaç ve kovala oynamaya anında başlamıştık.

"Ben gideyim artık." Derin ayağa kalktığı an ben de kalkmak istedim ama Ata'nın kollarından kurtulamadım.

"Görüşmek üzere, Derin. Bir daha sevgilini de getir. Tanışmak isterim kendisiyle." Derin Ata'ya bakarak gülümsediğinde; aynı zamanda başını da sallamıştı.

"Görüşürüz." El sallayarak bizden uzaklaştı. Hızlıydı.

"Kollarını bir çözer misin artık?" Ata o ana kadar beni unutmuş gibi gözlerini açarak olduğumuz durumu idrak etmeye çalıştı. Bacağında oturuyordum. Bunun farkına varması ise epey bir uzun olmuştu.

Kollarını çözerek beni yere indirdi. Daha sonra dört sandalye ileride oturan abime baktığını tahmin ediyordum. Ben de ona baktım. Yanındaki kız gitmiş, Yeşim'le konuşmaya dalmıştı.

"Bizi fark etmediği için sevindim. Yoksa senin yüzünden fizana kadar koşar yine de dayak yerdim." Ata mızmız bir çocukmuş gibi beni suçladığında, sadece omuz silkmekle yetindim.

"Keşke öyle bassaydı bizi, iki dayak yediğinde eğlenirdim en azından." O da benim söylediklerime omuz silkti. Abi dememem, dikkatini hiç çekmiyordu.

"Sahi kucağıma oturttuğumda neden kızardın sen öyle?" Kaşlarımı çatıp, ilk önce etrafıma baktım. Sanki onun bana sorduğu soruyu başkasına söylemiş gibi davranarak kaçmak istiyordum buradan.

O ise omuzlarımdan tutup beni kendine doğru çekti. Bacaklarının arasında durduğumda, bu sefer de bacaklarıyla beni sıkıştırdı. Elleri omzumdan belimin iki yanına tutundu. "Bak yine aynısı oldu." Dudaklarına hafif bir tebessüm kondurdu. "Sen bana yaklaşınca neden hep böyle kızarıyorsun?" Sorusuna ise yanıt veremedim.

Ellerimle oynadığımı görünce belimdeki elleri ellerimi tutup omuzlarına yerleştirdi. Daha sonra elleri yine belimin iki yanına yerleşti.

"Bak sen şuna," fısıldayışı ile gözlerinin parlaması bir oldu. "Sen yoksa benden mi hoşlanıyorsun?" Hiçbir şey demedim. "Dilini mi yuttun Güneş?"

"Neden sadece Güneş'i kullanıyorsunuz ki?" Mırıldanışım ile kaşları havalandı. Şaşırmış gibi yapıyordu.

"Demek dilini yutmadın. Sadece benimle konuşmaktan utanıyorsun." Ata yavaşça başını salladı. Sorduğum sorunun cevabını ise hemen ardından verdi. "Çünkü sen sadece bu ismi seviyorsun." Başımı iki yana sallayıp onu reddettim. Bu yanlıştı. Ben Kar ismini daha çok seviyordum. Buz tutmuş kelebek olmamı sağlayan tek isimdi.

"Kar'ı daha çok mu seviyorsun?" Ona bu sefer başımı 'evet' anlamında salladım.

"Peki neden bugüne kadar tanıştığın herkese Güneş diye tanıttın kendini?"

"Çünkü bu isim tek bir kişiye özel olarak kalsın istedim."

"Neden?"

"Çünkü ilk aşık olduğum kişi eğer bana bu isimle hitap ederse daha çok mutlu olayım diye." Gözleri şaşkınlıkla aralandığında, artık onunda yanakları kızarmış ve gülümsemesi sönmüştü.

Onu sevdiğini anladı mı dersin? Senin Buz Tutmuş Kelebek olduğunu anladı mı dersin Güneş?

Ona o kadar çok kopya verdim ki bugüne kadar... Hiçbirinde anlamamış olması, bunda anlayacağını göstermiyor.

"Özür dilerim." Beni kendinden uzaklaştırıp kendi de sandalyeden kalktı. Sevdiğim kişinin o olduğunu tabi ki anlamamıştı.

"Benim uykum geldi. Ben otele döneyim, sen de kızlara söylersin benim gittiğimi, olmadı siz de birlikte gelirsiniz." Hızlıca söylediklerime başını salladı. Ondan anında uzaklaşıp, koşar adımlarla otele doğru yürümeye başladım.

Oradan iyice uzaklaştığımda, otel karşımdaydı. Girip girmemek arasında gidip geldim. Buradan uzaklaşmak daha iyiydi sanırım.

Otelin önünden geçip, hızla adımlarla sahilde yürümeye devam ettim. Sonuçta Ata benim otele gittiğimi ve odama girdiğim gibi yattığımı düşünecekti.

Kalbimin kırılmadığının farkındaydım. Sadece onun önünde olmama rağmen beni görmemesine sinirliydim.

Kar. Sevdiğim kişinin bana böyle seslenmesini istediğimi söylemiştim ona. Söylemişti ama umrunda olmamıştım.

"Ne bekliyordun ki, Güneş!?" Kendi kendime konuşmaya başladım. Etrafımda dert yakınabileceğim kimse olmaması işime geliyordu bu yüzden.

"Ne bekliyordun da bu kadar sevindin ki!?" Olduğum yerde durup ayağımı sertçe yere vurdum.

"Neden ben sana aşık oldum ki ya!?" Başımı gökyüzüne çevirdim. O kadar çok yıldız vardı ki, sanki parlamak için bilerek bugünü seçmiş gibilerdi.

"Bir dilek tut." Başımı yanımdan gelen sese çevirdim. Şezlongun üzerinde oturan genç biriydi. Onunda başı yukarıya, gözleri gökyüzüne bakıyordu.

"Neden?" Sorumun üzerine gözlerini bana çevirdi.

"Sen başını yukarı kaldırmadan önce yıldız kaydı."

"Sen dilek tut." Başımı tekrardan yukarıya kaldırdım ve yıldızlara baktım.

"O yıldız senin için kaydı küçük hanım. Benim dileklere ihtiyacım yok." Başını tekrardan gökyüzüne kaldırdı. Gözleri öylece yıldızları izliyordu.

"Benim de yok."

"Asıl senin var küçük hanım. Deminden demiyor muydun, 'sana nasıl aşık olurum ben' diye?" Anında ona döndüm. "Al işte, dileğini dilemek için bir fırsat. 'Onu unutmak istiyorum' diye kullanabilirsin." Başımı şiddetle iki yana salladım.

"Onu unutmak istemiyorum. Bana aşık olsun istiyorum!" O da gökyüzüne bakmaktan vazgeçip bana döndü.

"O zaman öyle tut dileğini." Ona başımı sallayıp, gözlerimi gökyüzüne çevirdim ve yumdum. Dileğimi dilerken de sessizlik zihnimi iyice ele geçirdi.

🌟🦋🌟

Bölüm atmayı özlediğim için beş bölüm atıp gideceğim yine...

Yani bugün iki bölüm ve yarın üç bölüm😋

Güneşli günler dilerim hepinizeee♡

Taslaklara tekrar bir beş bölüm yazayım yayınlamaya başlayacağım^^ 30.bölümü yazmıştım en son, 31'i 32'si beni beklerrr

buz tutmuş kelebek || textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin