Küçük asansörümüz yavaş yavaş ilerliyordu. Cesetlerin olduğu kata geleceğimiz gerçeği beni ürkütüyordu. Bana bakan ölü insanlar, göz kapaklarında uçuşan sinekler her ayrıntısı ve zerresine kadar aklımdaydı. Hep böyle olur zaten, unutmak istediğimiz herşey bize gün gün yaklaşır. Sinsi bir şekilde seni bekler; mutlu olmanı, tam yüzündeki o tebessümü yakalar ve flaş patlar. Tüm ayrıntılarıyla o anıyı izlemek zorundasındır. Hedefe ulaşılmıştır, artık mutlu değilsin.
- Çağrı, Arzu beni dikkatlice dinleyin varmamıza az kaldı. Sakın belli etmeyin, karşınızdakini inandırmak istiyorsanız ilk önce kendinizi inandırmanız lazım. Onlardan biriymiş gibi hissetmeye çalışın. Onlar yemek yemiyor sadece insan ruhuyla besleniyor. Bunu zaten biliyorsunuz ama konuşmanın gerektiğinde sakın yemekten bahsetmeyin. Bu arada size teşekkür edemedim. Beni kurtardığınız için çok teşekkür ederim.
- Önemli değil.
Çağrı hiç bişey söylememişti. Resmen donup kalmıştı ve rengide solmuştu. Ona güvenmek istiyorum ama bu halleri beni korkutuyor.
Beklenen an geldi, asansör durdu. Etrafta dolanan bir sürü ruh vardı. Büyük kafesleri aşağı indiriyorlardı. Parmaklıkların içinden sarkan bir insan kolu beni dehşete düşürmüştü.
- Vera onları kurtarmalıyız.
- Arzu sessiz ol. Onlar için yapabileceğimiz bişey yok ama eğer gerçekten merak ediyorsan zaten asıl amacım onları kurtarmak.
- Peki buradan çıkınca nereye gideceğimizi biliyor musun?
- Evet, nereye gideceğimizi çok iyi biliyorum.Çağrı ve ben Vera'nın koluna girerek kalenin çıkışına doğru yaklaşmıştık. Aniden arkamızdan bir ses geldi.
- Merhabalar sizi tanıyor muyuz?
Korkuyla arkamızı döndük. Bu uzun saçlı ve uzun boylu bir adamdı. Yüzündeki ifade insanı korkutmaya yetiyordu. Çağrı'ya baktım, yanlış bir şey yapmak istrmiyordum. Tam o sırada Vera söze girdi.
- Efendim biz depo görevi için gelmiştik. Bizim yerimize başkasını göndermişler. Biz de geri dönüyorduk.
- Anladım, fakat sizi gözüm bir yerlerden ısırıyor.
-.......
- Herneyse sanırım benzettim. Çıkış ileride.Başımızla onaylayıp çıkışa doğru ilerledik. Kapıdan çıktığımızda hepimiz derin nefes aldık. Ancak beni şaşırtan şey dışarının sanki eski dönem kasabalarına benzemesiydi. Orta Çağ dünyası gibi görünüyordu. Biraz yürüdükten sonra kalabalık olmayan bir bara girdik. Çağrı konuşmaya başladı:
- Vera gidebileceğimiz bir yer olduğunu söylemiştin. Bana tarif edersen oraya gidebiliriz.
- Kime gideceğimizi biliyorum ama tam olarak nerede bilmiyorum. Cassandra onu heryerde arıyor. Yani büyük ihtimalle etrafta aranıyor ilanı vardır.
- Gideceğimiz kişi bir suçlu mu?
- Bilmiyorum öyle denebilir. O Silvia'nın oğlu, oda evren geçişlerinde insan kullanılmasına karşı. En son duyduğuma göre Silvia'nın tarafında olan ruhlarla beraber tekrar eski düzeni getirmek için uğraşır
- Sen nerden tanıyorsun onu?
- Silvia'nın oğlu dedim ya. O benim çocukluk arkadaşımdı. İsmi Noah.
- Anladım gerçekten çok hoş.Bende konuşmaya girdim.
- Peki ona güvenebilirmiyiz?
- Tabi ki, o işinin ehlidir. Eğer onu bulursak artık endişelenmemize gerek kalmayacak. Her zaman ona hayrandım.Çağrı birden konuştu:
- Çok mükemmel arkadaşmış gerçekten övmemiz bittiyse gidebiliriz bence.
Birden neden öyle tepki verdi anlamamıştım. Vera birden susmuştu. Çağrı ayağa kalkıp dışarıya çıktı Bende Vera'nın koluna girip çıkmasına yardım ettim. Boş sokaklarda öylece yürüyorduk. Geç oluyordu, kalacak bir yer bulup yarın aramaya devem etmeliydik.
Canım sıkılıyordu, aradaki gerginlik içime bir yumru gibi oturuyordu. Olamaz yine başım dönüyor şu an olamaz! Çağrı bana doğru döndü bir terslik olduğunu anlamıştı. Ben Vera'nın koluna girmiştim. Vera birden durakladığımı fark edince korkuya kapılmıştı.
- Arzu! Arzuya bişey oldu.
Ona kotkmamasını söylemek isterdim ama o kadar vaktim kalmamıştı. Çoktan yere yığılmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HANGİMİZ GERÇEK
FantasyArzu genelde yalnız bir kızdır.Doğum gününde babasıyla yaşadığı gerginlik yüzünden babası gerginliği dağıtmak adına kızını ve eşini Antik kente geziye götürür. Arzu Antik kentte gizemli bir şeyler farkeder. Bu merakı onu nereye götürecek ?