3. Bölüm - Bertaraf Olmak

102 21 6
                                    

3. Bölüm - Bertaraf Olmak

Kendime acı bir kahve yapıp, oturdum masanın başına. Düşünürken, benim için en iyi yöntem, yalnızlığımla bir yudum kahve içmekti. Yudum yudum içerken kahvemi, bir yandan yalnızlığımı da yudumluyordum sanki. Bedenimin ağırlığının üzerine çöken ruhum, sanki bir süreliğine yalnız bırakmıştı bedenimi. Ruhsuzdum. Hissiz. Düşünemeyecek kadar doluydu kafamın içi. Tüm oyuncakları elinden alınan ama bunların yerine, ona kocaman oyuncaklar verilecek olan bir çocuk gibiydim. Annem, babam, -varsa- kardeşlerim... Hakkında hiçbir şey bilmediğim ailem... Onları görmeden de seviyor, özlüyordum. Tanımadan da... Acı kahvemi yudumlarken, saniyeler sırtında yük taşıyormuş gibi ilerliyordu sanki. Gözlerimi kapatarak, bu düşünce havuzundan çıkmak için bir boşluk aradım. Yoktu. Daha fazla düşünmem gerekiyordu.

Ceyhun... Annemi ve babamı bulmamda bana yardım edeceğini söyledi. Gözlerinde gerçek samimiyeti gördüğüme emindim. Dudaklarından dökülen sözcüklere destek olan gözlerindeki ince ruha şahit olmuştum. O an hissettiğim duygular, o kadar yoğundu ki... Cümlesini tamamladığı an terk etmek istedim orayı çünkü ilk başta inanmak istemedim sözlerine. Fazlasıyla samimiydi sanki. Duygularını hiçbir şekilde çözemediğim adamın samimiyetine şahit olmuştum. Sadece adını bildiğim bir adama ölesiye güvenmek istedim, saniyeler boyunca baktığım gözlerindeki samimiyete dayanarak, tüm hücrelerimle birlikte inanmak istedim bir an ona.

Kapkaranlık bir çölü aydınlatan yıldızlar gibiydi sözleri; zihnimin en ücra köşelerine işlenmiş olan acıyı, bulunduğu yerden kazımak için gönderilmiş spatula gibiydi. Düşüncelerim, yalnızca mantıklı hareket edebilmek için verdiğim çabaya aitti. Bulunduğum odaya hakim olan sessizlik, bir türlü zihnimin içine hakim olamıyordu. Bu kargaşa içinde boğulmak istemediğimden, kahvemi alarak oturduğum yerden kalkıp odadan çıktım ve aşağı indim. Zihnimin bulanıklığını kimseye belli etmeme amacıyla kendimi toparlamaya çalıştım. Mutfağa girerek, tezgahın üzerine koydum elimdeki fincanı. Sonra salona geçerek, televizyonun karşısında oturan halamın yanına ilerledim. Koray'ın, odasında internetle meşgul olduğunu tahmin ediyordum. Gülümsemeye çalışarak halamın yanına oturdum.

"Kızım," dedi tüm samimiyetiyle. "Solgun görünüyorsun." Ah! Nasıl fark ediyordu ki? Rol yapmakta iyiydim, sözde.

"Hala... İyiyim ben," dediğimde rahatlamışa benziyordu. "Seninle biraz konuşalım mı?"

Sehpanın üzerinde duran kumandayı alıp, televizyonun sesini kıstı.

"Ne konuda, güzelim?" Sorusuna karşılık, sakince cevap vermem gerekiyordu.

Benim için en hassas konu. "Annem ve babam."

"Bilmen gereken şeyleri biliyorsun, kızım." diyerek kollarını göğsünde kavuşturdu. Evet, birkaç şey biliyordum. Onların hayatta olduğunu, beni terk etmelerinin haklı bir sebepten ötürü olduğunu... Başka birşey biliyor muydum? Hayır.

"Daha fazla şey bilmek istiyorum."

"Kızım... Senin üzülmen, benim gözümde Koray'ın üzülmesiyle eşdeğer. Seni çocuğum gibi seviyorum ve bir damla gözyaşının akması bile beni parçalara ayırır. Annen ve babanın hayatta olduğunu biliyorsun. Gerisinin ne önemi var ki?"

"Çok fazla şey düşünüyorum, hala. Zihnimi kurcalayan birçok soru var," dedim kendimi ifade ederken. "Hangisini soracağımı bile bilmiyorum."

"Soru sorma, kızım. Düşünme de. Bak, hepimiz seninleyiz. Sana destek olmak için varız. Güzel şeyler düşüneceksin. Boşuna okumuyorsun psikoloji bölümünü, değil mi?" dedikten sonra gülümsedi. Haklıydı. Ama söylediği kadar kolay bir şey değildi de. Sustum. Konuyu değiştirmek için bir hamlede bulunmadım. Dışarıda hava alıp biraz kendimi dinlemem gerekiyordu.

Maskenin Arkası #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin