4.BÖLÜM: ÖLDÜRÜLEN UMUTLAR

1.6K 74 62
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Keyifli okumalar.

....

4.Bölüm

"Öldürülen Umutlar"

Hêviyên min roj bi roj kêm dibin... (Umutlarım gün ve gün eksiliyor...)

....

İnsan umut etmekten ve içindeki o umudu öldürmekten hiçbir zaman bıkmamalı ve vazgeçmemeliydi. Umut her zaman vardı. Zamanın ardında gizliydi mesela. Bir çift sözde gizliydi. Gözlerin ardında gizliydi. Önemli olan onu doğru zamanda ve doğru yerde bulmaktı.

Fakat öyle bir an geliyordu ki, içi öyle büyük bir umutsuzlukla doluyordu ki, yaşanacak bir hayat, tutunacak bir dal kalmıyordu. Umutsuzluk yavaş yavaş ömrü tüketen bir zehirdi ve bu Zêrav'ı çoktan bulmuşken, Ronî yıllar evvel bu zehrin içinde boğulmuştu.

Ta en başta bir bebeğinin olmadığı zamanlar bu umutsuzluk kanına girmiş ve onu zamanın akışına bırakarak ölüme terk etmişti. Halbuki evlenmeden önce ne kadar çok hayal kurardı. Bu kadar hayal kurmak, gerçeği gizler miydi? Gizlemişti. Bir insan hayal kurduğu için pişman olur muydu? Ronî olmuştu. Bir gün o hayallerinin gözünün önünde bir başkasına yaşatacaklarını bilmeden hayal kurmuştu. Sevdiği adamdan onlara ait bir bebeği olmasını hayal etmiş, şimdi başkasından bir bebeği olacak korkusunu her gün içinde yaşatıyordu.

Bazen oturup uzun düşüncelere dalıyor ve içi müthiş bir çekip gitme isteği ile doluyordu. Sonra bir şey oluyor, sevdiği adam onun yanına geliyor, gözlerinin içine içinde sığdıramadıklarını taşıyarak bakıyor ve birden bu isteği darmadağın oluyordu. Ölen babasından, dedesinden ve baba yerine koyduğu dayısından alamadığı desteği kocasında arıyor ve bir tek ona sığınabiliyordu.

Piroz Şahinoğlu, Ronî'ye her ne kadar hiç kimseye minnet etmemesi gerektiğini öğretse de, bazen bir insanın bir insana sığınmaya ihtiyacı olurdu ve Ronî'nin ihtiyaçlarını Miran Şahinoğlu elinden geldiğince karışlıyordu.

Şimdi karşısında ela gözleriyle öylece ona bakan kıza bakarken düşünüyordu Ronî. Bu umutsuzluk zehiri yıllar evvel damarından girip onu tüksetse de, şimdi damarlarında gezen bu zehir de neyin nesiydi? Kalbini bu kadar korkuyla tekleten neyin nesiydi? Gitmediği, gidemediği için pişmanlık her tarafını sarmışken, onu öldürücü zehirle tanıştıran duygu da neyin nesiydi? Kıskançlığın ateşi içini cayır cayır yaksa da Miran onun yüreğini sevdasıyla ferahlatıyordu zaten. Ama bu kıskançlıkta değildi. Bu acı veren zehir onu bu sefer tüketmeyecekti ki, öldüreceki. Bunu hissediyordu, kalbi tükeniyor ve her geçen günde sona biraz daha yaklaşıyordu.

Kumanın sadece isminin geçtiğinde bile Ronî bu kadar kötü olmuşken şimdi karşısında kanlı canlı üzerine gelen kadını inceliyordu. Müthiş bir öfkeyle doldu içi. Oradan çekip gitmek ve bir daha dönmemek istedi. İçeri girdiği gibi yönünü kapıya çevirecekken Hildan onu anlamış gibi "Yapma..." diye fısıldadığını duydu. Gözlerinde taşıdığı öfkenin ateşiyle gözü Hildan'a döndü. O ateş Hildan'ı da yaktı. Gözleri öfkeyle annesine kısaca baktı ve tekrar yengesine döndü. "Abim için."

Ronî bir an oldukça bitik durumda olan kocasını da düşündü. Şimdi gidip ona bu evden gitmek istediğini ve bir daha dönmek istemediğini söylese o adam bir kere daha düşecekti. Omzunda onun uğruna açılan bir yarası varken Ronî ona tekrar haksızlık edeceğini düşündü. Ona güvenmeliydi. Derin bir nefes aldı ve birkaç saniye gözlerini yumup açtı. Sakinleşmedi. O kadın ile aynı ortamdayken zaten sakinleşmeyi beklememeliydi.

KEFEN GİYDİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin