ÖZLEM VAR MI ÖZLEMMMM ! BENCE VARDIR HEPİNİZE KEYİFLE OKUMALARRRR !!!
Jung Hoseok
"Bugün 10 yıl oldu. Jimin'in ölümünün üzerinden tamı tamına 10 koca yıl geçti. Kendimi yeni yeni toparlıyor gibiyim, hatta toparlayamamış bile olabilirim. Kendimi hâlâ onun yokluğuna alıştırmak gibi bir hataya sürüklemedim. O hâlâ kalbimin en en en derin yerinde duruyor. O benim arkadaşım değil, o benim oğlumdu."
Tüm bu düşüncelerimi bir köşeye bırakıp Jimin ve Yoongi'nin 10 yıldır girilmemiş evine girdim. İçerisi berbat durumdaydı. Evi biraz kurcalayıp Jimin ile ilgili bir şeyler aradım. Birkaç fotoğraf buldum, bunlar Yoongi ve Jimin'in fotoğraflarıydı. Bakıp biraz iç çektim:
"Çok erken gittiniz, birbirinizin tam tersi olduğunuz her zaman belliydi ama kabul etmediniz. Biriniz sinir hastasıydı, en ufak bir şeyde cinayete başvururdu, diğeri de sinirlerine hakim olan bir dedektifti. Birbirinizin imkansız aşkıydınız, keşke böyle olmasaydı..."
Alt kattaki fotoğrafları elime aldım ve üst kata çıktım. Bir kapı vardı, kilitli olmasına rağmen içeriden çok güzel bir koku geliyordu. Kilidin anahtarı kapının yüzündeydi, anahtarı 2 tur çevirip kilidi açtım. İçeride oyuncaklar, çocuk yatağı ve çalışma masası vardı. Burası Minji'nin odasıydı. Yatağın üzerine oturduğum esnada güzel kokunun buradan geldiğini fark ettim. Yorganı kaldırdığımda yatağın ıslak olduğunu fark ettim. 10 yıldır kimsenin girmediği bu yatak nasıl olur da ıslak olabilirdi ? Yatağa doğru eğildiğimde bu ıslaklığın bir parfüm olduğunu fark ettim. Bu koku Min Yoongi'nin kokusuydu.
Biraz da olsa tırsmıştım, evde birinin olduğundan emindim. Diğer odaya geçtiğimde Park Bogum'u gördüm:
"Ne işin var burada Mr. Park ?"
"Mr. Park... Jimin'in lakabıydı, onu özledim Hoseok. Ne diyebileceğimi bilmiyorum, ben kaybolan kardeşimi bulduğuma sevinemeden kaybettiğime üzüldüm. Ona nasıl bunu yapabildik ? Neden daha fazla durmadık yanında ? Onu kaybeden kişiler biziz. Onu daha çok destekleseydik böyle olmayacaktı."
Jimin için elimden geleni yapmıştım, her gün onun yanındaydım ve mutlu olmasını sağlamaya çalıştım. O ise her gün, her saat Minji ve Yoongi'nin birlikte olan videolarını izliyor ve ağlıyordu. Ağzından düşmeyen tek kelime ise kader ipiydi. Bileğindeki kader ipini hiçbir zaman çıkartmazdı. Bunları düşününce onu düşündüğümden daha çok özlediğimi fark ettim:
"Ben onu çok özledim, bilmiyorum beni görse ne hisseder şu an ama ben onu görsem saçını başını yolarım. Bizi bırakıp gittiği için."
Bogum tavana baktı, sonra da bana bakıp:
"Gidebiliriz istersen, benlik bir sorun yok."
Saçmalıyor olmalıydı, evli ve çocuğu olan birinin bunu düşünüyor olması hiç sağlıklı değildi:
"Çocuğuna ne olacak ?"
"Karımdan boşandım, çocuğum da onunla kalmak istedi. Artık kimsem yok yani. Bu dünyada kimsenin bana ihtiyacı yok."
Ona sarıldım, biraz da olsa ona destek olmak istedim çünkü bu dünya bizim gibiler için fazla kötüydü. Bizi kurtarabilecek tek bir kişi vardı o da Park Jimin'di. Onu da görebilmek için bu dünyayı bırakmamız ve hiçbir şey olmamış gibi davranmamız gerekiyordu:
"Hiç onu soran oldu mu ?"
Hiç onu soran oldu mu ? Ne güzel bir soruydu aslında. Biraz düşündüm, onu soran tek bir kişi olmuştu o da Han Jisung'du. Diğerleri, Tae, Kook, Namjoon, Jin hyung. Hiçbiri onu merak etmemişti:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mr. Park
Teen Fiction"Hayallerinizin peşinden koşun." "Yeterince peşinden koşmadım mı zaten ?"