Final
- Hey Sean ayakta uyuyorsun. Lucky bir tuhaf. Dışarı bakıp hırlıyor. Bir şey mi oluyor merak ettim.
- Olabilir Edward. Her şey olabilir. Sen bekle biraz.
*Yibo iğneyi hazır tut. Bize de saldıracaklar galiba. Bu adamı uyutmalıyız. Üstünde sinyal var belli ki. İki ısı sensörü bırak burayı havaya uçuracaklardır kesin, gitmeliyiz.
*Hazırım.
¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬
- Edward seninle dışarıyı kontrol edelim bakalım. Neler oluyor. Seni takip ettilerse burayı da bulurlar.
- Haklı olabilirsin.
Edward dışarı doğru adım atarken Zhan onu bayıltmak için harekete geçiyordu ki kurnaz adam bunu anlamıştı.
- Çözdün mü Sean? Ya da James mi demeliyim sana. O günlerden bugünlere epey değişmişsin. Xian yapma bunu. Yalvarırım kurtar beni. Bunları çabuk unutmuş görünüyorsun.
- Sen... Sen o alçaklardan birisin değil mi? Xian'ın kılığına girip laf almaya çalışan pislik.
- Dünya küçük James. Yine karşılaştık ama bu son olacak.
Edward kılığındaki kişi Yibo'yu unutmuştu. Zhan'ın acı çektiğini görmek ona zevk veriyordu. Nasıl olduğunu anlayamadan kendini yerde buldu. Yibo bir panter gibi üstüne atlamış adeta pençeleriyle parçalıyordu. Adamın yüzü kan içinde kalmıştı bir anda. Önce gözlerine parmaklarını bastırıp görmesini engellemişti. Yumrukları ardı ardına iniyordu adamın suratına.
- Demek sendin benim Sean'ıma eziyet eden. Ona işkenceyle acı çektirenlerden biriydin öyle mi? Bu çok iyi oldu. Şimdi işkence nasıl olur göreceksin.
- Yibo, Yibo toparlan zamanımız yok. İğne nerede Tanrı aşkına. Yibo kendine gel öldürecekler bizi.
Anlamıştı sonunda Yibo. Duraksadı. Altındaki adam kıpırdamıyordu bayılmıştı. İğneyi çıkarıp ilacı adama verdi. Öyle bir gülüyordu ki karşıdan gören biri bu adam çok ürkütücü derdi.
- Bedenin az sonra paramparça olacak. Merak etme yalnız kalmayacaksın. Zhan çıkalım.
İkisi kulübeden biraz uzaklaşıp konsantre olduklarında otuz kadar adamın çeşitli yerlerden geldiğini gördü. Hepsi kulübeye yürüyordu. Isı sensörü işe yarıyordu. Lucky onların verdiği bombaları gösterdikleri yerlere bırakmıştı. Zhan ve Yibo biraz daha uzaklaşıp menzilden çıktılar. Otuz kişilik ekip kulübeye yaklaştığında düğmeye bastı Yibo. Bitmişti bu da.
- Waa vahşi kaplanım benim. Hayran oldum yine sana. O bombalar nereden çıktı? Hem o şekilde etrafını izlemeyi ne zaman çözdün?
- Bombalar senin geldiğin araçta varmış. Ben önce Lucky ve Edward'ı gördüm nasıl olduğunu anlayamadım. Lucky'i hissettim, ona odaklandım sadece. O garipti. Sürekli Edward'a doğru hırlıyordu. İnan hiç bilmeden ona seslendim sakin ol diye. İnsanlara ulaşıyorum ama Lucky'de olacak mıydı? Emin değildim. Oldu. Birden duruldu. Korkma buraya getir dedim yine dinledi ve geldiler. Ama ben sanki daha ileriye yönelmiştim. Birileri vardı gelmekte olan. Mesafeyi hesap edemiyordum. Kulübeye geldikten sonrasını biliyorsun zaten. Bize neler oluyor Zhan?
- Tahminim var. Uzaylı nesnesi. O bize yardımcı oluyor. Şimdilik bir kaç gün önceyi ve sonrayı görebiliyoruz sanırım. Bize bir uyarı geliyor. Nasıl sorma bilmiyorum. Zihinsel iletişimleri istediğimiz, düşündüğümüz kişilerle gerçekleştirebiliyoruz. İlk ondan önceki deneylerdeki sen ışığı görüyordun, bende sesleri duyuyordum. Şimdi ikisi de ikimizde mevcut. Şimdiye dek keşfettiğim bunlar. Gerisini yaşayıp göreceğiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Who am I? Who are we? Ben kimim? Biz kimiz? ~ Yizhan
FanfictionYalnızlıktan bulduğum değildin. Aynı yolun yolcusu seçildik bilmeden. Aynı şehrin ayrı köşesinden, başka uzak, ayrı şehirde, aynı yerde buluştuk. Hırçındın. Deli dalgalar gibi. Benimle sakin sulara inmeni istedim. Mutluyduk, okyanusu...