- Peki bay James. Odanızda umarım kanepe vardır? Yoksa koltukta mı uyumalıyım?
- Merak etme odam çok geniş ve büyük şimdi oraya bir yatak aldırırım.
- Gerek yok efendim. Kanepe varsa bana yeter. Boş yere telaş yaptırmayalım.
*Hah hala çekiniyor sanırım. Yazık ben nereye düştüm diyordur kesin. Ama Steve haklıymış. Bu adamda bir çekicilik var. Konuşması aşırı... Heyy ben de ne diyorum böyle. Kendine gel James. İşine odaklan.
¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬
James önde, Yu onun peşinde yatak odasına gelmişlerdi. James az bile söylemişti. Burası tek başına ev büyüklüğündeydi. Bir kaç kapının ardı kesin banyo, giyinme odası, aksesuar odasıydı. Kıyafetleri, saati, kemeri yüzüğü bir servet değerindeydi. İyi giyinmeyi sevdiği belliydi. Etrafına şaşkın şaşkın bakmak istemiyordu ama şaşkındı işte. James'in yatağının karşısında odanın tam ortasındaydı kanepe ve epey geniş ve ferah duruyordu. Belim ağrımayacak diye düşündü.
- Yanında pijaman filan hazır sanırım. Küçük valizini ve eşyalarını koymak için şu dolabı kullan lütfen. Ayrıca orada üstünü de değiştirebilirsin. Kimse seni görmez, rahatsız etmez. Banyo şurası. Şu bölmeden yastık, örtü alabilirsin. Önce sen duşunu al. Ben de bu arada bir görüşme yapacağım. Sonra yatabilirsin. Ben duş alıp yatarım sonra. Beni beklemene gerek yok.
- Peki teşekkür ederim. Ama alışkanlık siz yatmadan ben yatamam. Biraz kitap okurum bu arada ben de.
- Merak ettim ne okuyorsun. Sonra anlatırsın. Sen geç banyoya. Ben de telefonu bekletmemeliyim.
Yu banyoya girip duşunu almış, pijamalarını giymişti. Yıllardır yani üç yıldır aynı pijamayı giyiyordu. Hiç yanından ayırmıyordu onu. Birlikte oldukları günlerden kalmıştı bu pijama.
Aslında epeydir çıplak yatıyorlardı ama uyanınca pijamalar giyiliyordu. Her zaman ve hala onun kokusunu alıyordu. O koku hep onunlaydı. Mis gibi limon çiçeği. Ona hep limon bahçelerini hatırlatırdı. O parfümü birlikte seçmişlerdi. İkisi de aynı kokuyu kullanıyordu. Neredeyse yapışık ikizler gibi her şeyleri çiftti. O koku onunlaydı çünkü hala o parfümü kullanıyordu Yu.
Yu ismi bile tuhaf geliyordu kendine. O kadar alışmıştı ki onun Xian demesine, şimdi ondan kopmuş gibi hissediyordu. Her şey bitince başka bir isim almak zorundaydı. Xian ismi sonsuza dek kaybolacaktı. Sean ismi de tarihe karışacaktı. Zaten onun bir ismi vardı. Anne ve babası koymuştu ona bu ismi. Oysa onun adı hiç olmamıştı. Kimse de arayıp sormayınca öylesine bir isim vermişlerdi. Şimdi o da tarihe karışmıştı.
- Yu afedersin benim parfümümü mü kullandın sen?
Yu banyodan çıkar çıkmaz James karşısına dikilmişti.
- Ben kendi parfümüm dışında asla başka veya başkasının parfümünü kullanmam. Üç yıldır asla değiştirmedim de.
- Tanrım Fleur de Citron mu kullanıyorsun?
- Sende mi yoksa? Limon çiçeği. İnanılmaz. Ben de diyorum odada ki koku benden kaynaklı.
- Hah aynını düşündüm. Yalnız banyodan çıkınca koku yoğunlaştı. Ben de Ah Tanrım üzgünüm. Birden seni suçlamış oldum. Özür dilerim. Bu koku benim kırmızı çizgimdir. Her şeyimi dağıtabilirim ama parfümümü asla paylaşmam. Cinayet de işlerim. Takıntılıyım bu kokuya.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Who am I? Who are we? Ben kimim? Biz kimiz? ~ Yizhan
FanfictionYalnızlıktan bulduğum değildin. Aynı yolun yolcusu seçildik bilmeden. Aynı şehrin ayrı köşesinden, başka uzak, ayrı şehirde, aynı yerde buluştuk. Hırçındın. Deli dalgalar gibi. Benimle sakin sulara inmeni istedim. Mutluyduk, okyanusu...