2. Bölüm - Ders

61 14 18
                                    

Hastaneye yetişip Cheryl'nin ameliyat olduğu odaya doğru gittik. Sertan kapının önünde yere çömelmişti ve elinde birası vardı. Beni görünce gözleri doldu. Ayağa kalktı ve sarıldık.
Benden sonra Ateş'le de sarıldı.
"Oradan canlı çıkacağına eminim. Çünkü Cheryl, imkansızı başarır." dedim ona umut olmak için. Halbuki tüm umutsuzluğuyla yeşil gözlerime bakıyordu mavi gözleri. Kafasını sallayarak, "Ölemez. Daha ben ona hislerimi söyleyememişken beni bırakıp gidemez." dedikten sonra gözlerinden bir damla çenesine doğru yol aldı. Elimi kaldırarak gözyaşımı sildim. "Ben arkadaşıma güveniyorum. Bizim için önemini kendisi de biliyor. Asla bizi yarı yolda bırakmaz." dedim. Yani umarım.

En az 4 saat Ateş'le ben koltukta otururken Sertan kapının başında bekledi. Daha sonra, belki Sertan hislerini Cheryl'e söylerse gösteririm diyerek Sertan'ın fotoğrafını çektim.
Belki de hiç gösteremem, diye geçirdim içimden. Hayır Cheryl, o odadan çıkmalısın. Beni, bizi yarı yolda bırakmak senlik değil.

Uzun bir bekleyişten sonra odadan bir doktor çıktı. Hemen hepimiz ayaklanıp önüne geçerek muhtemel sözleri söylemesini bekledik.
"Tebrik ederim. Arkadaşınız güçlüymüş. Sadece %16 olan yaşama şansını kullandı." dedi gülümseyerek.
Biz onun öleceğini düşünmüşken, o bizi bırakmamıştı. Ölmemişti.
"İşte benim kızım!" diye bağırdı Sertan ve birbirimize sarıldık. Sonra Cheryl'i odadan çıkarıp yoğun bakıma aldılar. Güneş doğmuştu ve biz gece hiç uyumamıştık. Sertan'a ısrarla eve gitmesi gerektiğini söylesek de o da ısrarla Cheryl'i yalnız bırakmak istemediğini, zaten onun bizden başkasının olmadığını söylemişti. Haklıydı, Cheryl'in bizden başka kimsesi yoktu. Sanırım Sertan'ın Cheryl'e olan hisleri sadece hoşlantıdan ibaret değildi. Yoğun bakımda olduğu için onu biz  görememiştik ama Sertan bir şekilde içeri girmeyi başarmıştı. Çıktıktan sonra bize onun iyi olduğunu söyledi. Biz de daha fazla hastanede kalamayacağımız için eve gittik.

Eve yetiştiğimizde saat 6.37'ydi.
Kelimenin tam anlamıyla uykusuzluktan ölüyordum.
Ateş'in de benden geri kalır yanı yoktu. Sadece hastaneden geldiğimiz için üstümüzü değiştirip uyuduk.
İkimiz de üniversiteliydik ve aynı üniversiteye gidiyorduk. Ben üniversite 3. Ateş ise 1. sınıftaydı. Cuma saat 14.00'te, yani yarın dersim vardı ve uykumu alarak gitmek istiyordum. Dersi dinlesem zaten en ufak detayına kadar aklımda kaldığı için dersler benim için sorun değildi. Daha fazla dayanamadığım için hemen yatağıma girip uykuya daldım. 

Uyanıp saate baktığımda saat 13.14'tü.
"Hadi Alev, uyanman gerekiyor.." deyip uyanmak için kendimi zorladım. Yavaş ve uyuşuk bir şekilde banyoya geçerek elimi yüzümü yıkayınca kendime geldim. Hızlıca dolabına göz atıp ne giyebileceğime baktım. Kısa ama rahat bir elbise geçirdim üstüme. Saçımı tarayıp hafif bir makyaj yaptım. Ateş'e baktığımda hala uyuyordu. Omzuna dokunarak, "Bu gün dersin var mı?"
diye sordum. Kaşlarını kaldırarak,
"Nein.(Alm. Yok.)" diye mırıldandı.
Mutfağa geçip kendime hızlıca bir krep yaparak yedim. Yanıma elma alarak ve Ateş'e "Ben çıktım!" diye seslenerek evden çıktım.

Arabayı park ederek fakülte binasına girdim. Beni görenler selam verip benimle kısa bir sohbet ediyordu. Acaba, dedim içimden. Acaba aslında kim olduğumu bilselerdi yine bana selam verebilirler miydi?
Dersimin olduğu sınıfa girip saate baktım. 13.56! Yine bir şekilde yetişmeyi başarmıştım. Ben girdikten sonra arkamdan profesörümüz girdi ve ders başladı.

Uzun süren dersten sonra profesör ara vermek istedi. Ben de hava almak amacıyla çantamdan elmamı ve telefonumu alarak bahçeye çıktım. Boş bulduğum ilk banka oturdum ve elmamı dişleyerek dışardakileri izlemeye başladım. Sonra bizim işlerimizle ilgilenen adamı arayıp arka camımızı yenilemesini söyledim. Telefonu kapatıp etraftakileri izlemeye devam ettim. Onların dış görünüşlerine ve birkaç saniyelik hareketlerine bakarak onlar hakkında bilgi sahibi olabiliyordum. Bir süre gözlerim bahçedekilerde oyalandıktan sonra biri dikkatimi çekti. Onu daha önce hiç görmemiştim ama o, uzaktan kahverengi gibi görünen gözlerini kırpmadan beni izliyordu. Elinde siyah eldivenler vardı ve benden büyük görünüyordu. Hakkını yiyemem, gerçekten yakışıklıydı.
Ben de ona bakınca bakıştık. Ama o daha çok bakamadan biri yanına geldi ve onu çağırarak geri gitti. Yanına geleni tanıyordum, o Dedric'ti ve son sınıftı. Son bir defa bana baktı ve Dedric'in peşinden gitti. Çıkışta onu Dedric'e sormaya karar verdim ve sınıfıma çıktım.

Nefes KesiciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin