8. Bölüm - Ufak Ziyaret

26 10 10
                                    

Sıçrayarak uyandım. Ter içindeydim.
Yine kabus görmüştüm.
Odanın aydınlık olmasından sabah olduğunu anladım. Yanımda duran saate baktım ve saatin 13.26 olduğunu gördüm. Ateş çoktan okula gitmiş olmalıydı. Yeniden uyuyamayacağımı bildiğimden uyumaya çalışmadım.
Büyük bir halsizlik vardı üzerimde. Duş almak amacıyla banyoya girdim. Soğuk bir duş aldım ve çıktığımda biraz da olsa daha iyi hissediyordum. Bir eşofman ve yarım kollu crop giydim. Rahat şeyler giymeyi seviyordum. Saçımı kurutup kendime gelmek için hafif bir makyaj yaptım. Dudağım hala şişikti ama en azından dikkatli bakmadıkça çok fark edilmiyordu. Dudaklarıma baktıkça hedefin kesilmiş bedeni aklıma geliyordu ve daha kötü oluyordum. Bir kahve yapmak için mutfağa geçtim. Sonra da evde ses olsun diye televizyondan bir müzik kanalını açtım. Tam kahvemi hazırlıyordum ki kapı çaldı. Kim neden kapımı çalıyor,
diye düşünerek kapıya gittim. Kapının deliğinden bakmadan açtığımdan gelen kişiyi gördüğümde afalladım.
"Merhaba." dedi Ares.
Bir süre şaşırmış gözlerle ona baktım. Beni asıl korkutan şey, onu görünce hızlanan kalbimdi. Tanışalı sadece 3 gün olmuştu ama biz garip bir şekilde samimi olmuştuk. Belki de samimiden de öte. Benim cevap vermediğimi görünce, "Beni içeri davet etmeyecek misin?" diye sordu. Şaşkınlığımı üzerimden atarak yana kaydım ve kapıyı açtım. "Hoşgeldin." dedim.
Gülümsedi ve "Hoşbuldum." deyip içeri girdi. Eve göz attı ve, "Eviniz güzelmiş." dedi. "Öyle." deyip onu onayladım. "Nerede oturacağız?" diye sordu. Elimle salonun en sevdiğim kısmı göstererek yürüdüm.

Oturduk ve "Ben de tam kendime kahve yapıyordum. Sana da mocha yapmamı ister misin?" dedim. Yüzünü buruşturdu ve "Mocha mı?" dedi.
Anlamayarak, "Evet, mocha?" dedim.
Ayağa kalktı ve, "En iyisi kendi kahvemizi kendimiz yapalım." dedi.
"Neden sen ne içmek istiyorsun ki? Söyle ben sana yaparım. Sakın bana sütsüz severim deme!" dedim. Bana bakıp sırıtarak,"Sütsüz severim." dedi.
"Şaka yapıyorsun! Öyle içilir mi?" dedim ve omzuna vurdum. Yavaşça arkasını döndü ve pozisyon aldı.
"Dövüşmek için pek uygun bir yer değil ama bana uyar." dedi. Ben de pozisyon aldım ve, "En son kahve yapacaktık ama..." dedim. Sonra gülerek pozisyon almayı bıraktı ve mutfağa doğru yürüdü. Arkasından ben de mutfağa gittim. İkimize beyaz kupa bardağı çıkardım ama Sert Çocuk yine itiraz etti. "Ben beyaz istemiyorum. Siyah var mı?" dedi.
"Nedenmiş o?" dedim.
"Bunu şimdi konuşmaya gerek yok. Sen bana siyah kupa bardağı ver." dedi. "Sahiden, sende şimdiye kadar beyaza dair hiçbir şey görmedim. Neden?" diye sordum. Duraksadı.
Belli ki beyaz rengiyle kötü bir anısı vardı ama bir insanın bir renkle nasıl kötü bir anısı olabilirdi ki?
Üstüne gitmek istemedim ve siyah kupa bardağını çıkardım. Sonra sessizce kahvelerimizi yapmaya başladık. Ben beyaz bardakla süt kadar beyaz bir kahve yapmışken
o siyah bir bardakla simsiyah bir kahve yapmıştı.

Onlar birbirlerini siyah ve beyaz kadar zıt sanıyorlardı fakat birbirlerine en çok yakışan renkler siyah ve beyazdı.
Halbuki onlar, aslında griydi.

Kahvelerimizi alıp salona geçtik. Koltuklarımıza oturduk ve konuşmaya başladık. "Eee, ne oldu da evime geldin?" diye sordum.
"Ateş iyi olmadığından dolayı okula gelmediğini söyledi ben de seni ziyaret etmek istedim. Neden kötü hissediyorsun?"
"Geldiğin için teşekkür ederim. Neden kötü hissettiğimi ben de bilmiyorum. Uyandığımda karnım ağırıyordu ve başım çok kötüydü. Ben de gitmek istemedim." dedim yalan söyleyerek.
"Anladım. Soğuk falan mı aldın? Mayısa geçiyoruz ama havalar hala soğuk sayılır." dedi.
"Olabilir, bilmiyorum."
"Bana telefon numaranı verir misin? Bir dahakine evine gelmek yerine telefonla ararım." dedi aniden.
Ben de onun numarasını istediğimden hemen kabul ettim. "Tabii ki veririm."
Böylece birbirimizin numaralarını almış olduk.

"Bir şey soracağım." dedi.
"Sor."
"1 Mayıs'ta işin var mı?"
"Şimdi bilemiyorum ama yok diyeyim. O zamana kadar çıkarsa bilemem."
"Peki, araba yarışını izlemeye gidecek misin?"
"Evet, gideceğim. Arkadaşlarımdan biri de yarışıyor. Onu izleyeceğim.
Ve sen sormadan ben söyleyeyim, olur izlemeye beraber gidebiliriz."
Burnundan güldü ve, "Arkadaşına söyle o zaman çok umutlanmasın çünkü ben kazanacağım."
Gözlerimi büyüterek ona baktım.
"Sen de mi yarışıyorsun?" diye sordum hayretle. Kafasını evet anlamında salladı ve, "Yarışan arkadaşının adı ne?" diye sordu.
"Garry. Garry Fischer. Yalnız o da çok iyi araba kullanıyor, bence o da kazanabilir." dedim.
"O kadar emin olma çünkü karşında duran kişi arabadan motora her şeyi iyi kullanıyor." dedi.
Güldüm. "İyi araba ve motor kullanmak yetseydi ben de katılırdım ama o çok iyi kullanıyor." dedim.

Nefes KesiciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin