| Born

92 8 15
                                    

Bir varmış, bir yokmuş.. Evvel zaman içinde minik bir köyde siyah saçlı, gözlerinde yıldızlar olan bir çocuk yaşarmış. Minik olmasına rağmen düşünceleri oldukça olgunmuş bu çocuğun. Çünkü hayatın zorluklarını bizzat yaşayarak öğrenmiş.

"hey, tavşan dişli!" küçük çocuk başına geleceklerden haberdar olarak gözlerini yumdu. Üstündekileri annesi ağrıyan koluyla daha yeni yıkamıştı ama ona doğru gelen çocuklar anlaşılan yine kirletecekti. Yavaşça onlara döndü ve olacakları beklemeye başladı.

"nereye gidiyorsun böyle? Bizimle top oynasana" çocuklar gülmeye başladı. Kastettikleri 'top oyunu' jungkook'un top olduğu oyundu.

"annem çağırdı gitmem lazım " jungkook arkasını dönüp hızlı adımlarla kaçarken çocuklar koşarak ona yetişti ve önünü kesti.

"biz git demeden gitmeye başlamışsın?" iki çocuk jungkook'un kollarına girip kaçmasını engellerken içlerinden kilolu olan jungkook'un kalçasını sıkıyordu. Bu köyde çocuklar bile masum değildi.

Jungkook çırpınmaya çalışsa da etrafindaki grup hem vücut, hem yaş bakımından ondan büyüktü. Bu yüzden çırpınmayı kesti.

"a-annem kızacak nolur izin verin, gideyim" çocuklar ellerini üstünden çekip jungkook'u itti.

"hadi git" minik çocuk sevinerek ayağa kalktı ama henüz birkaç adım attıktan sonra arkasından bir çocuk onu başka bir çocuğa itti.

Jungkook elden ele top gibi savruluyordu. Minik yanakları ağlamaktan, dizleriyse kandan dolayı kıpkırmızıydı. Kendini bu 'oyunun' az sonra biteceği düşüncesiyle telkin ediyordu.

Birden bire kahkaha sesleri halkaya yeni birinin girmesiyle kesildi. O sırada ittiren olmadığı için jungkook, dizlerindeki güçsüzlükten dolayı yere yapışmıştı. Sulu gözlerini gelen yeni yüze çevirdi.

Gelen, köyün ileri gelen zenginlerinden birinin küçük oğluydu. Jungkook bir kaç kez uzaktan görmüş ve bir kez de göz göze gelmişti ama diğer çocuklara benzemediğinden emindi. Her ne kadar zenginde olsa zorba değildi. Jungkook daha önce onu yaralı bir kediyle ilgilenirken görmüştü.

Esmer tenli çocuk halkadaki çocuklara ters bir şekilde bakıp çenesini sıktı. Bu hareketi bile bazı çocukların yavaşça halkadan ayrılmasına sebep oldu.

"çok mu eğlenceli?" jungkook onun da kendisiyle oynayacağını düşünerek bakışlarını toprağa bulanmış ellerine çevirdi.

Ama esmer çocuğun aklındaki farklıydı. Yanindaki bu 'oyunu' başlatan çocuğun ensesinden tutup önüne getirdi. Hiç kimse ailesinin itibarından dolayı itiraz edemiyordu. Paranın gücüne herkes boyun eğiyordu.

"biraz da seninle oynayalım öyleyse" çocuğu var gücüyle karşıdaki çocuğa ittirdiğinde jungkook neredeyse eziliyordu.

"hey sulu göz sende karşıma geç, oynama sırası bizde" jungkook pörtlek gözleriyle arkasına baktı. Hiçbirinin gözünün sulu olmadığını görünce sulu göz diye seslendiğinin kendi olup olmadığını düşündü. Parmağıyla kendini gösterip sorduğunda taehyung kafasını salladı. Dudaklarını kıstırıp ne yapacağını düşündü.

Eğer dediğini yapmazsa o da kendisine zarar verir miydi? Bir kaç saniye bunu düşündükten sonra minik çocuk taehyung'un tam karşısına korkusundan dolayı geçti.

"h-hyung ne yapıyorsun?" jungkook'un önündeki yeni 'top' sinirle homurdanınca taehyung alayla güldü.

"oyun oynuyoruz eğlenmiyor musun yoksa? Jungkook at hadi" jungkook korku içindeyken beyninde 'oyun' kelimesi yankılandı. Bu bir oyun muydu? Sorgulamayı keserek beceriksizce topu taehyung'a attı ama güçsüzlüğünden dolayı top yolun yarısında kaldı.

"şu topu biriniz bana yollayın, jungkook'a nasıl top atıldığını öğretelim" zorbanın arkadaşlarından biri hiç düşünmeden çocuğu taehyung'a atınca ihaneti iliklerine kadar hisseden çocuk utancından ve sinirinden kıpkırmızı oldu. Arkadaşları onu satmıştı...

İçinden jungkook'un kafasını taşla ezmek geçiyordu ama artık Taehyung olduğu için yanlız kalmıştı. Kimse korkusundan kıpırdamazdı bile.

Taehyung çocuğun aklındaki düşünceleri yarıda keserek var gücüyle itince çocuk hazırlıksız olduğundan dolayı yere yapıştı.

"ah, çok mu sert oldu? Üzgünüm hadi kalk doğru düzgün atayım" yerdeki çocuk ellerini yumruk haline getirip ayağa kalktı. Tekrardan taehyung'un önüne geçip onu itmesini bekledi. Taehyung onu yine sertçe jungkook'a itti.

Jungkookla Taehyung'un oynadığı ilk 'oyundu' bu ve jungkook esmer tenli çocuğu cok sevmişti. Her ne kadar korkudan dolayı onun karşısına geçip oynasa da sonuçta kendisini o kurtarmıştı. Ona bir teşekkür borçluydu.

Bir kaç ittirmenin sonucunda taehyung, min-seok'un artık böyle bir şeye bir daha kalkışmayacağından emin olduğu için sinirli çocuğu bıraktı ve ellerini pislenmiş gibi birbirine sürterek silkeledi. Sonra dizleri kanayan ve ona masum bir şekilde bakan çocukla yürümeye başladı.

"Dizlerin acıyor mu?" jungkook bir süre cevap vermeyip korkak bir şekilde yere baktı. Sonrasında minik, dolgun dudakları büzüldü.

"Acıyor... İsmin ne senin?"

"Taehyung, Kim Taehyung"

"kimse benimle... oynamıyor, sen neden oynadın?" Taehyung duraksadı.

"ilk önce neden beni kurtardın diye sormanı bekliyordum aslında" Jungkook bakışlarını yere çevirdi. Oyun kelimesini zaten bir kaç saniye düşündükten sonra sormuştu çünkü bir oyun olmadığının farkındaydı. Sorusu biraz saçma olmuştu.

"gözlerin... Biraz garip" taehyung şaşkınca ona baktı.

"ne var ki gözümde?" jungkook yürümeyi kesip masumca taehyung'a yaklaştı.

"her gece yıldızları izliyorum, artık neyin nerede olduğunu ezberledim. Senin gözlerin ayın sonlarına doğru çıkan büyük yıldıza benziyor" jungkook heyecanla konuşurken taehyung yutkundu. İlk defa böyle garip bir benzetme duymuştu. Üstelik henüz 5 dakikadır tanıştığı birinden!

Boğazını temizleyip hala gözlerini inceleyen çocuktan geri çekildi. Bu masum sözlerini küçük yaşına ve bilinçsizliğine bağlıyordu.

"hadi gel ellerini ve dizini yıkayalım" acısını tekrar hatırlayan çocuk yine  dudaklarını büzdü. Üstü kirlendiği için babası onu yine dövecekti.

Birlikte buz gibi akan çeşmeye gittiler. Jungkook önce parmak boğumlarındaki kanları sonra dizlerini yıkadı. Sol dizi çok fazla acıyordu bu yüzden gözleri tekrardan doldu.

"sulu gözsün cidden" jungkook cevap vermeden yıkamaya devam etti. Taehyung'un onu anlamasını beklemiyordu. Daha önce onu da kanatmışlar mıydı ki?

Babası çoğu gece eve içkili gelirdi. Bazı zamanlar direkt sızar, bazı zamanlar ise sinirini jungkooktan çıkarırdı. Annesinde ise derman kalmamıştı. Gün geçtikçe daha da bitap düşüyordu.

Küçük çocuk bunların kendisinden dolayı olduğunu elbette bilmiyordu. Üzerindeki büyünün kötü enerjisi, etrafindaki insanları yavaş yavaş bir tümörün vücudu zehirlemesi gibi ilmek ilmek zehirliyordu.

Ah, çocuk üstündeki büyüden de habersizdi elbette...

Bir gece ansızın bayıldığını, ateşler içinde kıvrandığını köydeki tüm hekimleri ailesinin başına topladığını lakin hiç bir şifa bulunmadığını, ansızın yaşlı bir kadının çıkageldiğini ve onu kara büyüyle uyandırdığını... Hiç birini hatırlamıyordu. Sadece kesik kesik rüyasına giren anılardan ibaretti.

Lakin hatırlayacağı zaman ve hatta bedelini ödeyeceği zamanda gelecekti. Henüz bu ağır bedel için fazla küçüktü. Daha önünde koskoca 20 senesi vardı...

Ufak bir not: jungkook şuan 9, taehyung 13 yaşında.

Benim böyle yazdığım yerleri filmlerdeki arkadan hikayeyi anlatan ilahi ses olarak hayal edin.

Buraya da bir başlama tarihi alayım :) ➡️

Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin bebeklerim, sonraki bölümde buluşmak üzere..

We Were Born to Die/TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin