| The Red Rope

16 4 0
                                    


"Taehyung!" jungkook hızlıca odasının kapısındaki bedene koşup sarıldı. Deli gibi özlemişti. Kokusunu, tenini, dudaklarını, saçlarını... Taehyung'un her şeyine hasretti.

Esmer tenli adam da zorlandığını belli etmeden kollarını göğsünde usulca ağlayan çocuğa sardı. Deli gibi korkmuştu. Jungkook'u kaybedeceğini, ona bir zarar geleceğini düşünerek çıldırmıştı.

"Taehyung-" esmer tenli adam çocuğun ağzından bir hıçkırık kaçınca bedenlerini ayırarak çocuğun suratını avuçları arasına aldı.

"Şşş, neden ağlıyorsun? Ağlayınca gözlerin küçücük oluyor demiyor muyum ben?" jungkook dudaklarını dişleri arasına alıp devamı gelmek için bekleyen hıçkırıklarını susturmaya çalıştı ama başarılı olduğu söylenemezdi.

İlk defa böyle hissediyordu. Daha önce taehyung ile ettikleri kavgada bile böyle hissetmemişti.

Taehyung çocuğun suratına bakmayı sürdürdükçe, boğazındaki yumrunun daha da battığını hissetti. Jungkook bunları yaşadığı için, böylesine yıprandığı için kendini suçluyordu. Şuan jungkook'un bu çaresizliğini görmek yerine o üçünü tekrardan, tekrardan ve tekrardan öldürebilirdi.

Esmer tenli adam yanındaki açık olan kapıyı kapatarak kilitledikten hemen sonra ani bir hareketle jungkook'un ağlamaktan şişmiş, kızarmış dudaklarına dudağını bastırdı.

Nefessiz kaldıklarında birbirlerinden sesli bir şekilde ayrıldılar. Taehyung çocuğun saçlarını sakinleştirmek adına okşadı, "senden akacak olan bir damla uğruna tüm köyü yakarım" Parmak uçları bu sefer, çocuğun yanağındaki çiziği okşadı.

"Saçının teli uğruna canımı veririm. Son nefesimi vereceğimi bilsem, dudakların tenimden ayrılmasın isterim" Jungkook duyduğu hoş cümlelerle şaşkınca taehyung'a baktı.

"Senden gelen bu menekşe kokusundan mahrum kalırsam nice olur halim, beni bu gözlerinden akan inci tanelerine gömsünler isterim"

"Ben ki; aşkından divane olmuş, şayet boynuma ipi sen geçirsen dahi sana sarılmak uğruna ayağımın altındaki nefes almamı sağlayan o basamaklardan atlayacak olan mecnunum. Sen ortadaki ateşken, ben senin etrafında dönen ateş böceğiyim"

"Tanrı bile halime acıyor, imkansıza aşık oldum. Rüyamda sen, gündüzümde, gecemde sen. Hep sen, en çok sen. Sadece sen" taehyung uzanıp çoktan ağlaması iç çekişlere dönen çocuğun ağlamaktan şişmiş dudaklarını öptü.

"Korkudan aklımı yitirecektim. Seni kaybedeceğim diye, sana zarar geldi diye delirdim jungkook" bir kez daha çocuğu öptü.

"Özür dilerim. Daha erken gelemediğim için, bunları yaşadığın için... Özür dilerim" bu kez, yanaklarından sevinç yaşları akan çocuk ikisinin dudaklarını birleştirdi. İki beden arasındaki köprü olan dudakları, bir çok duyguyla birleşti.

Aşk, şefkat, özlem, pişmanlık, korku, sinir... Şimdi kendileri değil dudakları aracılığıyla ruhları konuşuyordu. Gerçi bu iki beden arasında herhangi bir konuşmaya ihtiyaç yoktu.

Çünkü onlar çoktan birbirlerine kırmızı iple bağlıydı.

Onların aşkları mühürlenmiş, sonsuzluğa ulaşmıştı. Artık dünyadan soyutlanan, kimsenin anlayamayacağı bir aşka sahiplerdi.

"Sen ki benim ne bakmaya ne de öpmeye doyamadığım insan, ben gibi bu aciz ruha cenneti bahşettin. Dünyadayken cenneti tattırdığın ruhum, artık aç gözlülükle senin tenin için çırpınıyor" jungkook alınlarını birleştirmeden önce taehyung'un alnına dudaklarını bastırdı.

We Were Born to Die/TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin