Ah ne olacak bu mutsuzluk
---Hyunjin sabahın ilk ışıklarında uyumuş olmasına rağmen birkaç saat tek uyuyup hemencecik gözlerini açmış, hâlâ uyuyan Minho'ya bakıp gülmüştü. Dudakları hafif aralık, gözleri sıkı sıkıya kapalı, çıplak göğsü sakince inip kalkıyordu. Hyunjin yatakta oturmuş, birkaç saniye ona bakmıştı. Ardından yavaş yavaş aklına dün gece geldi.
Öpüşmüş olmaları gerçeği onu şok ederken bunu Minho'nun sorun edip etmeyeceğini, hatta belki de hatırlamayacak olduğu ihtimallerini düşündü. Minho yatakta kıpırdandığı sırada Hyunjin duvardaki bakışlarını ona çevirmiş, ne diyeceğini bilememişti. Minho esneyerek yatakta doğrulmuş, üzerinde hiçbir şey olmayan Hyunjin'e ve aynı şekilde olan kendine bakmıştı, hava serin olsa da üstsüz uyuma alışkanlığı onları bir saniye olsun terk etmiyordu.
" Günaydın..."
Minho'dan çıkan uykulu ses üzerine Hyunjin başını aşağı yukarı sallamış, yataktan çıkarken " Günaydın." demişti garip bir tavırla.
Minho onu arkadaşı olarak görüyordu, buna emindi. Şimdi nasıl birbirlerini tutkuyla öpmüş, sabahına arkadaş olarak takılacaklardı? Bu ayrılıp arkadaş kalma olayı kadar saçma bir şeydi. Nasıl o dakikayı unutup ona dostum diyebilirdi?" Ahh başım ağrıyor..."
Hyunjin saçlarını karıştırıp geriye atmış, ona bakıp " Benim de." demişti karşılık olarak. Minho yataktan çıkıp banyoya girerken " Dolaba bak.. akşamdan kalma çorbası içelim! Pembe kap." Diye seslenmişti. Hyunjin bir şey demeden odadan çıkınca Minho birkaç dakika içerisinde mutfağa, yanına gelmişti.
Hyunjin çorbaları kaselere doldurup birini onun önüne bıraktıktan sonra Minho kedilerin mamalarını yenilemiş, öyle oturmuştu.
" Hyunjin..."
" Hm?"
" Yorgun musun?"
" Hayır."
Sesinden bile belli olan soğukluk içini ürpertirken Minho buna anlam veremedi. Fakat dün geceyi son damlasına kadar hatırlıyordu. Derin bir nefes alıp sessizce çorbasını içti. Hyunjin azıcık içip bıraktığı sırada Minho ilaçlarını getirip önüne bırakmış, açacağı sırada Hyunjin elinden alıp cebine atmıştı.
" Evde içerim."
" İn-"
" Gerçekten, içerim."
Ayağa kalkıp salona gitmiş, koltukta duran hırkasını almıştı. İçinde bir korku vardı, ya bu olay yüzünden benden uzaklaşırsa diye düşünüp düşünüp duruyordu. Minho bunların hiçbirine anlam veremezken Hyunjin telefonunu da cebine atıp kapıya gelmiş, Minho önünü keserek
" Sorun ne?" Diye sormuştu aniden." Bir şey yok."
" Ne bu tavır?"
Hyunjin sıkıntılı bir iç çekmiş, onu eliyle kenara çekerken kapıyı açmıştı.
" Hyunjin, ne oluyor yine?"
" Bir şey olduğu yok Minho. Başım ağrıyor sadece."
" Bunun için bana soğuk mu yapıyorsun?"
Hyunjin başını kaldırıp ona bakmış, ayakkabısının bağcığını bağlamaya bile devam edemeden derin bir nefes almıştı.
" Minho... Özür dilerim."
" Ne? Ne için?"
Hyunjin bir şey demeden asansörün önüne geçtiği sırada Minho terliklerini giyip çıkmış " Hyunjin, konuşmadan nereye gidiyorsun gelsene." diye kızmıştı. Hyunjin bekleyemeden merdivenlere döndüğü sırada hızlı hızlı inip onu arkasında bırakmıştı. İlk kez böyle bir olay yaşıyordu ve nasıl bir tutum sergilemesi gerektiği konusunda hiçbir fikri yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntihara On Kala •HyunHo•
Fanfiction• Yaramızı unutturur. Yarayı kapatan aşk, yaradan da derin.• Sınıfın sessiz, yalnız, intihara meyilli çocuğu ile aynı sınıftaki deli dolu başkan.