1 - Tak! Tak!

881 60 153
                                    

Merhabalar yeni kurgumla karşınızdayım. Bu kez daha uzun soluklu olmasını umuyorum. Kurguma kısa bir giriş yapmak istedim ve bir an önce de yayınlamak istediğim için kısa da olsa yayınladım. 

Umarım severek ve gerilerek okursunuz ♥ 

Başladığınız tarihi not etmeyi unutmayın!

-

Yaratmak, karanlığın en derin köşelerinde gizlenen bir kalıptır. Hangi karanlık düşüncelerle yoğrulduğuna bağlı olarak, insan ruhunda derin izler bırakabilir. Bu sebeple, ben sadece bir şeyler ortaya çıkardığımı iddia etmiyorum; ancak o kara gün geldiğinde kapımı çalan, mermerden yapılmış bir varlık hakkında ne söyleyebilirim, bilemiyorum.

Evet, onu ben meydana getirdim. Üstelik yaratmanın ne anlama geldiğini bilmeden, ortaya çıkacak sonuçları düşünmeden.

Bu yarattığım varlıkla bir arada yaşama ve onu hayatıma dahil etme düşüncesi, anlattığımdan daha da ürkütücüydü. Herkesin bu detayları öğrenmesi gerektiğine inandığımdan, tüm ayrıntıları yazmaya karar verdim. Gecenin karanlığı etrafımızı sardı ve anlatacaklarımın gizemini daha da vurguladı.

''Ben atölyedeyim!'' diye seslendikten sonra, hızla atölyeme inmeye başladım; merdiven basamaklarını adeta zıplayarak geçiyordum. Kulağımda yankılanan kendi sesim, koridorun sonunda solgun bir aydınlıkla birleşiyordu. Işıkları hızla açtım; gizemli gölgeler tüm duvarları kapladı. Normalde bu saatte inmezdim ancak içimdeki garip dürtü beni aşağı çekiyordu, adeta karanlık bir magnet gibi.

Işıklar ardı ardına yanıp atölyenin en kuytu köşesine dek uzandığında, derin bir nefes aldım ve atölyenin ortasına ilerledim. Gözlerim son eserimde dinlendi; sanki canlıydı, etrafında hava titreşimleri vardı. Çarpıcı bir gerçeklikle yüzleşmek, derinlerdeki rahatsızlığımı tetikledi, tüylerim diken diken oldu. Yutkundum ve yaklaştım.

''Seni nereden tanıyorum? Yoksa sen benim içimden bir parça mısın?'' Dedim heykelime. Sanki heykellerimle konuşmaktan zevk alıyordum. Tezat bir his, tıpkı yaratmak gibi. Tezgahımı çektim ve törpüme uzandım. Heykelim son anlarını yaşıyordu, nihayete eriyordu. Sergiye hazır hale gelmek üzereydi.

Her zaman kendi sergimde eserlerimi görmeyi hayal etmiştim, ancak içimdeki endişe yaklaşan serginin benim değil, yakın arkadaşım ve ressam olan Arden'in olacağını biliyordu. Heykellerimi sergileme fırsatını bana sunmasına rağmen, içimde tuhaf bir huzursuzluk vardı.

Törpüleme işlemi sona erdiğinde, eser tamamlanmış gibiydi. Birkaç adım geri çekildim, gözden geçirdim. Sonra yaklaşıp heykelin yüzeyini okşadım, buz gibi hissi tenimde hissettim. Bu kadar gerçekçi olması ürperticiydi. Ben gerçek bir yaratıcı değildim, ama bu eser bir insan bedenine bu kadar yakın olabilirdi.

Birkaç adım daha geri çekilip eseri inceledim. Her şeyin yerinde olduğundan emin olduktan sonra, derin bir nefes aldım ve telefonumu çıkarıp eserin fotoğrafını çektim. Ardından beyaz tülle örttüm, tozlanmasını önlemek için.

Eserimin güzelliği, titizlikle işlenmiş detaylardan doğuyordu. Arden, bu sergi projesini bana anlattıktan sonra, o kadar özenli ve dikkatli çalıştım ki bu titizlik eserde açıkça görülebiliyordu. Gecenin karanlığı, yaratıcılığımı daha da ortaya çıkarırken, her ayrıntının belirginleşmesine yardımcı oluyordu.

Atölyeden çıkarken saatime baktım, gece 03:19'u gösteriyordu. Neredeyse sabah olacaktı. Uzun sürmüştü, ancak sonuç gerçekten de tatmin edici görünüyordu. Yarın sabah Arden erkenden heykeli teslim almak için gelecekti ve her şey sonunda tamamlanacaktı.

HeykeltıraşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin