Her yerim acıyordu. Kaza yaptığımı hatırlıyordum. Acıyan kollarımı kaldırıp ellerimi yüzüme götürdüm. Sol kaşımın üstü ve sol elmacık kemiğim çok acıyordu. Gözlerimi açıp etrafıma baktım. Bir hastane odasındaydım. Sol elimle kaşımın üstünü tuttuğum için ilk bakışımda fark etmediğim bir detay dikkatimi çekti. Koltukta oturan ve beni izleyen adam...
"İyi misin?" Beni bulmuş olsalardı öldürürlerdi ya da hastaneye getirmezlerdi. Bu adam peşimdekilerden değildi. Kafamı olumlu anlamda salladım. Acıyan uzuvlarım dışında iyiydim galiba.
"Sen kimsin?" Cevap vermeye niyeti yokmuş gibi yalnızca gözlerime bakıyordu. Gözlerimde bir şey arıyor gibiydi daha çok. Şu an gözlerimde muhtemelen korku ve kafa karışıklığı karışımı bir ifade vardı veya devlet sırrı çünkü bu adam yaklaşık 15 saniyedir gözlerimin içine bakıyordu. Sorumu sitemli bir şekilde tekrar ettim. "Sen kimsin!?"
"Gözlerine bakmak için saatlerdir uyanmanı bekliyordum. İnsanları gözlerine bakarak tanıyabilirsin Burçin. Sen bende nasıl birini görüyorsun?" Gözlerine baktım. Açık kahve içinde yeşil hareler barındıran gözleri ilk bakışta kendimi görecek kadar parlaktı.
"Kendimi görüyorum." Tek kaşını kaldırıp 'ne' der gibi baktı. "Gözlerin çok parlak, kendi yansımamı görüyorum. Kaza geçirdim ben galiba, kaza geçirmiş insanla felsefik konuşulur mu ya!? Ne çeşit bir manyaksın sen, of!" Manyak adam kocaman bir kahkaha attı. Kafamı yastığa gömüp diğer tarafa döndüm. Aniden döndüğüm için tahminimce ezilmiş olan vücudum derin bir 'ah' çekti ve yaralı olduğunu hatırlattı ama bu manyağa koz vermemek için hiçbir şey çaktırmadım.
"Sakin ol yaralı geyik, canın yanacak." Hastane yatağımın kenarına oturdu, belimden tutarak yavaşça eski halime getirdi. "Vücudunda ezikler varmış, doktor öyle söyledi. Dönersen canın yanabilir yani." Ellerini çekti. "Ben Yaman Beğdili. Arazimdeki yaralı Karaca'yı ararken seni bulduk. Seni bulduğumuzda abin telefonda seninle konuşmaya çalışıyordu çaresiz bir şekilde. Ben de seni bulduğumuzu ve güvende olacağını söyledim. Daha sonra Cüneyt Çilingiroğlu'nun adamları geldi, anladım ki onu ele verecek bir delilin var ve benim de bu delile ihtiyacım var." Dikkatle yüzüne baktım. Ya çok kurnazdı ya çok aptal. Beni herhangi bir sebepten hafife aldığını düşündüm ama çok yanlış kişiyi hafife alıyordu.
"Yani demek istiyorsun ki şu an benim elimdesin, kaçtığın adamlardan değilim ama onların yaptığını yapıp seni rehin alıyorum çünkü o delil benim olmalı. Doğru mu anlıyorum?" Gülerek kafasını iki yana salladı.
"Bak Burçin; seni rehin almıyorum, seni koruyorum. O delil bana lazım ama benim olması için düşmanımın düşmanı olan herhangi bir insana zarar vermem." Hastane yatağından kalkıp yandaki koltuğa tekrar oturdu. "Abin birazdan gelir, o zaman ne yapacağımızı hep birlikte konuşuruz. Biz abinle bir şey düşündük ama senin onayını almadan elbette bunu gerçekleştirmeyeceğiz." Hem kurnaz hem kibar.
"Flash bellek nerede?" Elini pantolonunun cebine sokup flash belleği çıkardı, yanımdaki komodinin üstüne bıraktı. "Cüneyt denilen adam sana bir şey yaptıysa illaki elinde kanıtın/delilin vardır. Neden bunu istiyorsun? Ayrıca bunun içinde kanıt olduğuna nasıl bu kadar eminsin?" Sağ eliyle şakalarını ovdu.
"Burçin, bu soruları abin gelince sorsan diyorum." Bir şey saklayan her insan gibi geçiştirmeye çalışıyordu.
"Cüneyt sana ne yaptı?" Elini şakaklarından çekip bakışlarını bana yönlendirdi. Gözlerindeki karanlık, soğuk ve tehlikeli ifade odanın havasını soğuttu. Birkaç saniye sonra bakışlarını benden çekti.
"Sevdiğim birine..." Yutkundu. "zarar verdi." Cümlesini bitirdiği anda koltuktan kalkıp dışarı çıktı. Odada düşüncelerimle baş başa kaldım. Cüneyt denilen adam Yaman'ın sevdiği birine her ne yaptıysa sonuçları iyi olmayacaktı. Yaman'ın gözlerinde ölüm vardı. Umarım gözlerindeki ölümle ben yüzleşmek zorunda kalmazdım.
Yaman yaklaşık on dakika önce odaya gelmiş ve abimin varmak üzere olduğunu söylemişti. Odaya geldiğinde içinde temiz kıyafetler olan bir çanta getirmişti. Abimin beni bu halde görüp daha da telaşlanmasını istemediğimden çantadan lacivert bir tayt ve beyaz bir tshirt alıp giymiştim. Çoraplarımı da giydiğim sırada kapı tıklatıldı. "Gelebilirsiniz."
"GÜZELİM!" Abim kapıdan adımı attığı anda koşarak bana sıkıca sarıldı. Canımı yakıyordu çok sıktığı için ama ne kadar endişelendiğini düşününce canımın yanması boş geldi. Bir insanın kardeşiyle sınanması çok zordu... Alnıma, yanaklarıma, ellerime sulu öpücükler bıraktı. "İyi misin kardeşim, kendini nasıl hissediyorsun?" Yanıma oturdu. Yaman ise kapıda öylece durmuş bizi izliyordu ifadesiz bir suratla.
"Biraz canım yanıyor ama çok değil, iyiyim yani. Sen çok mu korktun benim için?" Yanaklarını sıkıp öptüm. "Oy oy kardeşi için de korkarmış." Ellerimi tutup indirdi sanki yanaklarını sıktığım için sinirlenmiş gibi. Eğlendiğine emindim ama Yaman'ın yanında karizmasını çizdirmek istemiyordu galiba.
"Tamam yeter bu kadar şımarıklık. Şimdi gerçekleri konuşmamız lazım abiciğim." Ciddiyetimi takınıp dinleme pozisyonumu aldım. Yaman da yatağın yanındaki koltuğa oturdu. Çağan Yaman'a döndü. "Sen Burçin'e bir şey anlattın mı?" Yaman kafasını iki yana salladı. "Güzel. Burçin tahmin ettiğimiz gibi peşine sadece Seray ve Görkem takılmamış. Bu ikisi Cüneyt Çilingiroğlu'yla işbirliği yapmışlar. Muhtemelen bu adamı tanımıyorsun güzelim ama piyasada çok duyulan bir isim. Defalarca kadın kaçakçılığı, organ satışı, taciz gibi suçlamalardan nezarete alındı fakat her seferinde işin içinden sıyrıldı."
"İşin içinden sıyrılıyorsa belki de suçsuzdur diyeceğim ama hiç sanmıyorum, fazla iyimser olur sanırım." Yaman söze atladı.
"Aynen öyle, fazla iyimser olur. Bu adam herkesin peşine düşmez Burçin. Herkesin peşine düşse zaten yakalanır. Her işini gizli kapaklı halleder. Ayrıca abinin saydığı suçların hepsi gerçek ne yazık ki."
"Aynen öyle abiciğim. Cüneyt de senin peşine düşmüş ne yazık ki ve seni eve götürürsem Seray ve Görkem yüzünden anında yakalanırsın. Aile de kime destek çıkar bilemiyorum. Bu yüzden Yaman'la bir plan yaptık, seni biraz kısıtlayacak bir plan Burçin ama emin ol en güvenli yolu bu. Belli bir süre Yaman'la yaşamanı düşündük biz." Önce abime sonra Yaman'a ve tekrar abime baktım ardından bir kahkaha attım.
"Yoksa Yaman'la sevgilicilik mi oynayacağım" Yaman'a göz kırptım. "Benim olana kimse dokunamaz mı diyeceksin Cüneyt'e?" Kahkaha atmaya devam ettim. Aslında gülmek istemiyordum ama kendime engel de olamıyordum. O kadar çok gülüyordum ki nefes alamıyordum. Kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum. Kendini koruyamayan, ebeveynlerinin onun adına kararlar verdiği küçük bir kız çocuğu... Galiba krizin eşiğindeydim.
"Burçin, kendine gel!" Sanki bu söz beni sevdiğim oyuncaklarımdan ayırmış şu yaşıma geri getirmiş gibi ağlamaya başladım. "DOKTOR!" Yaman odadan koşar adımlarla çıktı. Bir dakika geçmeden içeriye bir hemşire ve bir doktor girdi. Sakinleştirici yapacaklardı. İstemiyordum. Deli gibi ağlamak istiyordum. Yaşadıklarım bir anda ağır gelmeye başlamıştı. Kuzenim dediğim, aynı çatıda büyüdüğüm iki insanın ihaneti; bir kadın kaçakçısının peşime takılması, ailemdeki karmaşa... Her şey beni boğuyordu. Ağlıyordum ama hâlâ nefes alamıyordum. Beni tutan hemşirenin ve abimin kollarından kurtulup yataktan kalkmaya çalıştım. Bırakmıyorlardı, bıraksalar nefes alsam... Çığlık atmaya başladım. Çektiğim acı fiziksel değildi, fiziksel olsa bu kadar acıtmazdı. Çığlık atmak da işe yaramıyordu.
"Yapın artık şu iğneyi, kendine zarar verecek!" Kolumda sinek ısırığı gibi bir acı hissettim ardından hissizleştim, dondum. Abim ve hemşire beni yatağa yatırdılar. Abime baktım ve gözlerimi kapattım.
oylarınız ve yorumlarınız benim için çok önemli, umarım unutmazsınız💋🌺
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇÜNCÜ GÖREV
Genel Kurgu"Sen kimsin?" Cevap vermeye niyeti yokmuş gibi yalnızca gözlerime bakıyordu. Gözlerimde bir şey arıyor gibiydi daha çok. Şu an gözlerimde muhtemelen korku ve kafa karışıklığı karışımı bir ifade vardı veya devlet sırrı çünkü bu adam yaklaşık 15 saniy...