*Bölüm Şarkısı: Thirty Seconds To Mars- End Of All Days
İnsanlar... İçleri, ucu bucağı olmayan girdap misali nefes alan ölüler... Hepsinden dökülen kötülükler, nefeslere karışmış günahlar, birikiyor ve şu anda üzerimize yağan ve rahmet olarak nitelendirilen yağmur, ruhumu kirletiyordu. İnsanlardan korkuyorum, onların varlıkları ve nefes almaları... İnsanların yaşamaları için her daim alınan nefes benim ruhumun her saniye ölmesiydi. Ellerim, ceketimin içinde sımsıkı tutunuyor ve hayatını kaybetmemek istercesine çığlıklarını attırıyordu. Adımlarımın izleri karanlığın sisi gibi suya dağılırken ruhumun parçalarının dağılmasını daha da hızlandırmasını sağlayan o çarpışma meydana geldi. Kalp atışlarım aniden yükselirken sanki herkesin bana yapacağı son gibi, ölüme neden olacak başka bir beyin ve kalbin sahibinin küçük bedeni etkimle savrulmuştu, yere düşmeye ramak kala kendini toparlamıştı. Gözleri tam benim gözlerime kenetlendiğinde o buz renginde olan gözler, içimi delercesine bakıyordu. Gözleri buz grisiydi ve üzerinde ölümün getirdiği o ilahi bakışlar vardı.
"Özür dilerim." Kalbime ulaşan soğuk ses dalgası tüylerimin ürpermesine neden olmuştu.
Gözlerine odaklayamanın verdiği tedirginlikle söylediğim bir özür cümlesi, sanki bir ölüm cümlesi gibiydi, rahatsız, tedirgin, üzgün ve bir o kadar soğuk...
Kadının gözlerindeki o ilahi bakışın etkisi hala üzerimdeydi ama ben umursamadan yoluma devam edeceğim sırada o tüylerimi ürperten delici bakışları beni olduğum yerde heykel kıvamına getirmişti.
İçimdeki korkuyu gözlerimin harelerinde hissedebiliyordum. Beni öldürmek isteyen bir varlık daha. Bir eli dışarıda, bir eli ise kapşonlusunun içindeydi. Ve kapşonlunun içerisinde olan eli bir şeyleri karıştırıyordu. Şimdiden ellerim ve ayaklarım benden bağımsız titriyordu. Kendimi, canı zalim bir insanın ellerinde olan ve hayata tutunmak için çırpınan o narin ve minik kuş gibi hissediyordum. Peki ya o cebinde bir bıçak varsa?
Beynim kilitlenmiş, konuşma yetimi bir anlığına kaybetmiştim.. Eğer biraz daha kalırsam mantığım ve aklım bilinmeze doğru ilerleyip devre dışı kalacaktı.
"Önemli değil." Sesinin tınısı ölüm marşına eşlik eden o ilahi sesti. "Ancak sen iyi görünmüyorsun."
Beynimde olan her şey çığlık çığlığaydı. Kafamı sallayarak yoluma devam ettim.
Arkama bakmadan koşuyordum. Koşmak, koşmak... Her zaman yaptığım gibi her şeyden kaçmak. Biraz daha kopmak bu hayattan. İnsanlığımı, karanlık ve ızdıraplı hastalığa vermek. Hiçbir zaman iyi olamayacaktım. Hiçbir şekilde iyileşemeyecektim. Arkamdan esen rüzgar bana çok manidar bir eseri hatırlatmıştı.
Ölülerin ruhları için dua. O anda aklıma bir soru gelmişti.
Ölülerin duası olur muydu? Manidar soru. Bu soru kaderimin yazdığı en büyük vurgundu.
Bu çoktan ölümü sırtlanmış ruhun darbesiydi.
Bu kemikleri ve kanadı kırık, sadece nefes almak için yaşayan, ruhu olmayan adamın hikayesiydi.
Bu bendim.
![](https://img.wattpad.com/cover/351059463-288-k197473.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lacrimosa
General Fiction"Karanfiller" dedi Lavin buz grisi gözlerinin içinden. Bense eski tanıdık o hikayeyi perde arkasında okurken konuştum. "Karanfillerin hikayesini bilir misin?" Bilinmezliğin sırrını aralamak için bana cevabını verdiğinde ise o tanıdık hikayeyi, hayat...