Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Keyifli okumalar dilerim çiçeklerim.
Bizden Ötesi adlı korguma da beklerim.
🐞
"Kardeşim Birçe'yi almaya geldim!"
Kardeşim...
Almaya geldim...
Kardeşim Birçe'yi almaya geldim.
Ahmet bey duyduklarına inanamadı. Karşısında jilet gibi takımıyla gecenin bu saatinde kapısını çalan bu delikanlı ne derdi öyle? Birçe'yi nereden tanırdı? Kal gelmiş gibi donakaldı. Ne diyeceğini bilemedi bu gence. Aklında dönüp duran sorulardan en hırçını, "Ya gerçekten ailesini bulduysan Ahmet? Evladın olmadan ne edersin şimdi?" idi. Kendisine, biricik eşine verdiği söz bir yana dursun, korktu Ahmet bey. Ortada bir şey yokken söz vermek kolaydı, birde başına geldimi verdiğin sözleri tutmak vardı ya... İşte o zordu. Çok zordu. Ahmet bey, daha doğruluğundan emin bile olmadığı gerçek yüzüne çarpılınca anladı zor olduğunu. Verdiği sözü tutmak güç olacaktı onun için. Çünkü biricik evladını, Birçe'sini, gözünün nurunu çok seviyordu. Aynı soydan gelmiyorlardı belki, biyolojik babası değildi evet ama ne fayda? Ahmet bey daha Birçe'yi karısının kucağında, kapı eşiğinin hemen önünde gördüğünde sahiplenmiş, evladı olarak kabul etmişti. Bunca yıl kızının hiçbir şeyden geri kalmamasını, ona layık bir baba olabilmek için gece gündüz çalışmalarını ve tüm gücüyle evladının gerçek ailesini aramasının tek nedeni Birçe'sine iyi bir gelecek sunmak istemesiydi.
Karşısındaki delikanlıya daha bir dikkatli baktı Ahmet bey. Açık kumral saçlarına, kahverengi gözlerine... Eyvah! Dedi Ahmet bey içinden, telaşla. Birçe'ye benziyor bu oğlan. Vallahi de billahi de benziyor. Hakikaten abisi belkide bu oğlan. Ne edeceğim Rabbim? Emin olmadan yavruma bir şey çaktırmamak gerek.
"Birçe'm uyuyor evladım. Gel hele seninle erkek erkeğe konuşalım arka odada, buyur geç!"
Ahmet bey, yaşadığı şaşkınlığı bir kenara bırakıp tüm sevecenliğiyle davet etti fakirhanesine delikanlıyı. İşin doğrusunu eğrisini öğrenecek, gerekirse verdiği sözü layıkıyla yerine getirecekti.
Mustafa, içinde taşıdığı heyecanıyla birlikte geçti eşikten, tıpkı on yedi sene önce Birçe'nin, kardeşinin, geçtiği gibi gitti içeri. Bir fark vardı tabii iki kardeşin arasında. Birçe, anası bildiği kadının kucağında idi o vakit. Güvenli kollara tutunmuştu savunmasız, minicik bedeni. Ağabeyi ise emin adımlarla yürüdü. Fakat yalnızdı. Kardeşi dahil kimseyi tanımıyordu Sungur ailesinde. Bu hâl intibasında burukluğa sebep veriyordu ancak o hissettiği heyecanından eksikliğe neden olmuyordu.
Mustafa, Ahmet beyin yolu göstermesiyle arka odaya geçti. Camın önünde boydan boya sedir, üzerinde ise kahverengi büyük desenli çiçeklerle bezeli örtü serilmişti. Hemen yanında ise küçük bir divan vardı. Büyük komodinin üzerinde tüplü televizyon, hemen yanında da eski bir radyo bulunuyordu. Sol tarafta kalan duvarın tamamında camlı vitrin, içerisine ise çeşit çeşit tabak çanak konulmuştu. Ayağının altında kapkalın bir halı, halının altında, döşemenin üzerinde ise halı flex kaplatılmıştı. Sedirin yanında yuvarlak bir masa ve masanın üzerinde de siyah beyaz bir fotoğrafın olduğu çevçeve vardı.
Mustafa, çekingenlik hissetmeden aldı eline çerçeveyi. Bir kadının kucağında bebek, kadının yanında mutlulukla gülümseyen bir adam, küçüğe bakarak poz vermişlerdi. Mustafa daha da heyecanlandı. Elinde kardeşinin bebeklik fotoğrafını tutuyordu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FELFENA
Aktuelle LiteraturBirçe, on yedi yaşında iki ay evvel annesini kaybetmiş öksüz bir kız çocuğu iken, şimdi de babasının hastalığıyla pençeleşiyordu. Ölüm döşeğindeki bey babasına her baktığında, "Ya o da giderse?" diye üzülüp korkuyordu. Bey babası biricik eşinin, yol...