Hayatıma dokunan, bu keşmekeşin içinde yüzümü güldürmeyi başaran güzel okuyucularım! Okumanızı sabırsızlıkla beklediğim o bölüme gelmiş bulunmaktayız.
İbrahim ölmesin diye başımın etini yediniz, zaten öldürmeyi de düşünmüyordum. Şimdi İbrahim gözlerini açtı, benden önce size teşekkür etti. :)
İbrahim'in saçlarının ne renk olacağını okicaz, final vermeden önce bunun gibi her soruyu cevaplamaya çalışacağım. Merak etmeyin, keşke şunu da oksaydık, diye bir cümle kurdurtmamaya çalışacağım size. Nasıl başladıysak öyle final vereceğiz.
Bizden Ötesi çokta tutulan bir kurgum olmadığı için Felfena'nın da aynı sonun beklediğini düşünürdüm ama öyle olmadı. İki bölümü üst üste yayınladıktan sonra kaldırma kararı almıştım ancak efil231 adlı okuyucum panoma, "3. Bölüm ne zaman gelir?" tarzı bir soru sormuştu. Felfena'ya devam ettiysem senin sayende. Hâlâ burada mısın bilmiyorum ancak ben o ilgin sayesinde 250 binlik okunmaya ulaştım. Sana ve desteğini bir an olsun esirgemeyen tüm okuyucularıma tek tek teşekkür ederim. Sayenizde :)
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Keyifli okumalar dilerim çiçeklerim.
🐞
"Öğretmenim, öğretmenim sana bir zarf gelmiş! Postacı amca seni evde bulamamış babama vermiş!"
Muhtarın oğlu, Leyla öğretmene gelen zarfı koştur koştur getirmiş, öğretmeninin bir şey demesine kalmadan da arkadaşlarıyla top oynamak için geldiği yolu geri dönmüştü. Leyla öğretmen, elinde sıkı sıkıya tuttuğu çantasından anahtarını çıkarıp lojmana girdi. Birazdan Mustafa onu almaya gelecekti. Yeni öğrencisi Birçe'ye ilk dersini verecekti Leyla. Hem Mustafa'yı göreceği için hemde kardeşiyle tanışacağı için pek bir heyecanlıydı. Ailesinden gelen mektupta olmasaydı keyfine diyecek olmazdı ya, neyse.
Leyla, mutfağına koyduğu yuvarlak, küçük masasının önünde duran sandalyeyi çekip oturdu. İçine sıkıntılı bir nefes çekti. Eli bir türlü zarfı açmaya gitmiyordu. Bir süredir ailesinim kurmaya çalıştığı iletişimi bir şekilde geri çevirmişti. Yalnızca bu sabah köy konağına gidip en küçük abisini arayıp iyi olduğunu haber etmişti. Kadir, en küçük abisi, kardeşiyle konuşmak için çırpınsada Leyla müsaade etmemişti. Çünkü şu sıralar ailesiyle hiçbir şekilde bağ kurmak istemiyordu. Hepsine çok kırgındı.
Zarfı açacağı vakit, saksıya diktiği çiçeklerin toprağının biraz kuru olduğunu fark etti. Mektubu okumaktan kaçmanın bir bahanesini bulmanın sevinciyle ayağa kalkıp küçük sürahisine su doldurdu. Menekşelerinim yapraklarını severken, ona bu güzel çiçeği hediye eden Mustafa'yı düşünmeden edemedi.
Zaten hiç aklından çıkmıyordu ya, usu çiçeği kullanarak Mustafa'yı tekrar düşünmesini sağlamıştı ve halinden de epey memnundu.
Mustafa'nun ani gelişen ilan-ı aşkının üzerinden bir hafta geçmişti. Bu bir haftalık sürede Mustafa, her okul bitiminde Leyla'yı bahçe kapısında bekliyor, bu sayede lojmana birlikte yürüyebiliyorlardı. Leyla, halinden epeyce memnundu. Eviyle okul arasında yirmi dakikalık bir yürüme mesafesi vardı ve bu kısa mesafeyi kat ederlerken konuşmak, birbirlerini tanımak ikisine de çok iyi geliyordu.
Mustafa, aşkını itiraf ettikten sonraki ilk görüşmede hediye etmişti bu menekşeleri. Mustafa, dalından koparılmış bir çiçeği hediye etmeyi manasız bulurdu. Ona göre, çiçek dalından koparıldığında yavaş yavaş ölüme terk edilmiş oluyordu ve çiçeği hediye ettiğimiz kişide o çiçeğin ölümünü izliyor, sırf sevdiği kişiden çiçek hediye aldı diye de o ölümü gülümseyerek izliyordu. Bir çiçekten bunca anlam çıkarmanın manası neydi bilinmez amma Mustafa canlı, yaşatabileceği, ölümünü değilde büyüyüp çiçek açmasını izleyebileceği bir bitkiyi hediye etmeyi daha anlamlı buluyordu. Tabii bu düşüncelerinden Leyla'ya bahsetmemişti. Leyla seviyorsa, dalından koparılmış çiçeklerde verebilirdi. Yeterki o mutlu olundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FELFENA
General FictionBirçe, on yedi yaşında iki ay evvel annesini kaybetmiş öksüz bir kız çocuğu iken, şimdi de babasının hastalığıyla pençeleşiyordu. Ölüm döşeğindeki bey babasına her baktığında, "Ya o da giderse?" diye üzülüp korkuyordu. Bey babası biricik eşinin, yol...